ADEM YAVUZ ARSLAN | YORUM
Eğer bir avuç sürgün gazeteciyi takip etmiyorsanız, Erdoğan rejimini temelden sarsan olayı duymamışsınızdır. Çünkü neredeyse tamamı hükümet kontrolündeki medya ‘üç maymunu’ oynandı. İnternet siteleri ve sosyal medya hesapları da tek kelime etmedi. Aslına bakılırsa bu durum sürpriz sayılmaz. Yani rejim bileşenlerinden beklenen tavır buydu.
Asıl sorgulanması gereken kendilerini bağımsız-muhalif olarak tanımlayan az sayıdaki siyasi parti ve medya organının tutumuydu. Onlar da Saray’dan talimat almışcasına görmezden geldiler. Hem de günlerdir. Açıkçası yazıyı bir kaç gün geciktirmemin nedeni de takınacakları tutumu görmek istememdi.
Malesef şaşırtmadılar.
BM’DEN 15 TEMMUZ’A DARBE
Detaylara geçmeden önce bir hatırlatma yapayım…
Bu köşeyi ve https://www.youtube.com/@AdemYavuzArslanTV kanalını takip edenler benim 15 Temmuz 2016 askeri darbe girişimi iddiasına dair temel argümanıma aşinadır. O gün ve sonrasında yaşananlara dair binlerce sayfa evrak okumuş, yüzlerce kişiyle konuşmuş ve onlarca yayına imza atmış birisi olarak 15 Temmuz’da yaşananların bir istihbarat operasyonu olduğunu iddia ediyorum.
Olay Erdoğan, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve dönemin Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar üçgeninde kurgulanan, icrası aşamasında bir takım Ergenekon sanıklarının da aktif olarak rol aldığı bir kumpastı. Az sayıdaki askerin Hulusi Akar’ın emrine uyup sokağa çıkması bu gerçeği değiştirmiyor. Kurgu-kumpas darbeyle ‘tek adam’ rejimi inşaa edildi.
Gerçek ortaya çıkmasın, kimse tezgahı deşifre etmesin diye ne Meclis çalıştırıldı ne de mahkemeler. Gazeteciler yaşananlara dair soru dahi soramadı. Rejim mahkemeleri Erdoğan’ın talimatı doğrultusunda mizansen yargılamalarla müebbet hapis cezaları verip geçti.
Fakat dosyalar Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası mecralara gidince işin rengi değişiyor. Nitekim geçtiğimiz günlerde çok önemli bir gelişme yaşandı. Hem de 15 Temmuz’a dair rejim söylemlerini temelden sarsacak kadar önemli bir gelişme.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi Keyfi Tutuklama Çalışma Grubu, 15 Temmuz darbe girişiminin “1 numarası” olduğu suçlamasıyla 141 ağırlaştırılmış müebbet ve binlerce yıl hapis cezasına çarptırılan eski Hava Kuvvetleri Komutanı Akın Öztürk’ün ‘keyfi ve makûl şüphe olmaksızın’ tutuklanıp, adil yargılanmadığı gerekçeleriyle derhal tahliye edilmesine karar verdi.
Eski Hava Kuvvetleri Komutanı’na tazminat ödenmesini de hükme bağlayan karar bu ihlallerin sorumlularına soruşturma açılmasını da kararlaştırdı. Bu kadar önemli bir karar nasıl görmezden gelinir, akıl alır gibi değil!
Şimdi burada durup kararın ne anlama geldiğini basite indirgeyerek anlatayım. Öncelikle Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi Türkiye’nin de taraf olduğu bir merci. Yani kararları Türkiye’yi bağlar. Nitekim daha önceki kararları da uygulandı. Hemen “Hükümet AİHM kararlarını bile uygulamıyor, BM kararlarını mı uygulayacak!” diyenlerdenseniz, peşinen söyleyeyim; yanılıyorsunuz!
Örnekleriyle anlatacağım. Karardan devam edelim.
AİHM’nin Türkiye’yi mahkum ettiği ‘Yüksel Yalçınkaya’ kararını hatırlarsınız. Türkiye’nin de taraf olduğu AİHM mealen, “Kafanıza göre suç uydurmuşsunuz, keyfi olarak tutuklamış ve adil yargılamamışsınız!” demişti. BM kararı da aşağı yukarı aynı. Başka bir ifadeyle BM, ‘bırakın 141 kez ağırlaştırılmış müebbet vermeyi gözaltına alıp tutuklamak bile hukuksuz’ demiş oldu.
Böyle bir karar Erdoğan rejiminin tüm iddialarını temelden sarsıyor.
Çünkü ‘darbenin 1 numarası’ dediğiniz kişinin masumiyetini tescil eden bir karar var. Eğer ‘darbenin 1 numarası’ dediğiniz sanık masumsa, bırakın yönetmeyi, darbeye bile katılmamışsa sizin olaya dair tüm kurgunuz çöker.
Kısacası, ‘1 numara’ yoksa darbe de yoktur!
Dahası BM kararında bundan sonra gelecek kararlara da emsal olabilecek ipuçları var. Mesela yargılamada işkence ile elde edilen ifade ve delillerin olması. BM diyor ki, “Bir ceza davasında bu tür delillere izin vermek, adaletin ciddi bir şekilde yanlış uygulanması anlamına gelecektir.”
Yani bundan sonra benzeri kararlar sıklıkla gelecek demektir.
Yeri gelmişken hatırlatalım; başta Akın Öztürk olmak üzere sanık askerlere ağır işkenceler yapılmış, bu işkenceleri de Anadolu Ajansı ve TRT eliyle ifşa etmişlerdi. İşkenceci polis Elif Uzun Sümercan gibi zanlılar, bırakın soruşturma geçirmeyi aksine ödüllendirilmişti.
BM, Akın Öztürk dosyasındaki olağanüstü hukuksuzlukları hatırlatıp ‘acil eylem prosedürünü’ başlattı. Söz konusu prosedüre göre Akın Öztürk derhal serbest bırakılmalı, kendisine tazminat ödenmeli ve ihlallerden sorumlu olanlar hakkında soruşturma açılmalı.
Görüldüğü gibi karar son derece net. Erdoğan rejiminin sözde mahkemelerinin 141 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdiği sanık beraat alıyor. Bu durum diğer sanıklar ve yargılamalar için de aynı şekilde olacak.
HUKUKÇU OLMAYA BİLE GEREK YOK
Aslına bakılırsa Akın Öztürk’ün masumiyetini tescil etmek için hukukçu olmaya gerek yok. Hatta Öztürk’ün kendini savunmasına bile gerek yok. Zira her şey herkesin anlayabileceği kadar basit ve açık. Sonuçta Akın Öztürk’ün kızının evinde pijamaları ile otururken dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Org Abidin Ünal’ın telefonuyla Akıncı Üssü’ne gittiği, gece boyunca Hulusi Akar ve Abidin Ünal’la koordineli şekilde darbeyi önlemeye çalıştığı, aralarında bugünün Savunma Bakanı Yaşar Güler’in de bulunduğu rehineleri kurtardığı tanık ifadeleri ve görüntülerle sabit.
Öyle ki Genelkurmay’ın 15 Temmuz sonrası yaptığı resmi açıklama da bu durum açıkça belirtiliyor.
Akıncı Üssü’nün ayıklanarak mahkemeye verilen görüntülerinde bile bu durum açıkça gözüküyor. Bu arada 15 Temmuz’un üzerinden o kadar yıl geçti, ne muhalefet ne de sözüm ona muhalif-bağımsız medya Hulusi Akar’a, “Resmi açıklamanızda Akın Öztürk’ün sizin tarafınızdan üsse gönderildiği yazıyordu. Sonra bu açıklama silindi. Ne oldu o açıklamaya?” diye soramadı.
Başta CHP lideri Özgür Özel olmak üzere muhalif siyasiler sadece bu noktadan hareket edip rejimin 15 Temmuz hikayesini delik deşik edebilir ama bunu yapmak için öncelikle gerçekten muhalif ve hakikatin peşinde olmak lazım.
Akın Öztürk yıllardır Hulusi Akar ve Abidin Ünal ile mahkemede yüzleşmek için talepte bulunuyor ama her iki isim de köşe bucak kaçıyor. Hatta Akar ve Yaşar Güler müşteki oldukları dava da bile silah arkadaşlarının karşısına çıkamadı, onlara gece yarısı gizli celse açtılar. (https://www.tr724.com/hulusi-akar-mahkemeye-gitmis-duydunuz-mu/ )
BALYOZ KARARINA BAYRAM EDENLER
Gelelim sözde muhaliflerin ikiyüzlülüğüne…
BM’nin Akın Öztürk kararı üzerinden günler geçti ama başta CHP lideri Özgür Özel olmak üzere muhaliflerden ‘çıt’ çıkmadı. Sadece Özel değil, Ali Babacan’dan, Ahmet Davutoğlu’ndan, Müsavat Dervişoğlu’ndan ve diğerlerinden de ses çıkmadı.
Oysa ki BM kararı üzerinden 15 Temmuz’u tartışmaya açmaları, işkence iddialarının üzerine gitmeleri gerekirdi. Fakat yapmadılar. Erdoğan rejimini köşeye sıkıştıracak her olayda olduğu gibi muhalefet olduklarını unutup ‘üç maymunu’ oynamayı tercih ettiler.
Bu noktada CHP ve İyi Partililere ayrı bir parantez daha açmak lazım.
Çünkü 15 Temmuz ile ilgili BM kararını görmezden geldiler ama aynı BM daha önce Balyoz davası için karar aldığında tam tersini yapmışlardı. BM kararına dört elle sarılmış ve sanıkların tahliyesini istemişlerdi. Dönemin Hürriyet gazetesi 23 Temmuz 2013’te “BM’den Balyoz gibi karar” manşetiyle çıkmıştı. Bugünün Hürriyeti bırakın manşeti, iç sayfalardan kısa haber olarak bile vermedi.
Balyoz sanıkları BM kararını gerekçe yapıp Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu ve ardından tahliyeleri gerçekleşti. Yani yol yöntem belli ve daha önce tecrübe edildi. Fakat muhalefet partilerine, “Daha önce sahiplendiğiniz BM kararlarını şimdi neden görmezden geliyorsunuz?” sorusunu soracak kimse yok!
Biz muhalefet partilerine nasıl muhalefet edileceğini öğretecek değiliz.
Zira onlar istedikleri zaman çok güzel muhalefet yapabiliyorlar. Mesela gazeteci Özlem Gürses’in ev hapsi süresince gösterdikleri performans fikir verebilir. Yaptığı haberler sebebiyle 10 yılı aşkın süredir hapiste olan gazeteciler Mehmet Baransu ve Hidayet Karaca gibi isimleri bir kez olsun gündemine almayan CHP yönetimi, Özlem Gürses’in evini adeta türbeye çevirdi! Parti yöneticileri her gün ziyarete gitti, evinden yayınlar yapıldı, televizyon ekranlarında saatlerce gündem oldu.
Bunu derken Gürses’e ev hapsini onayladığım anlamı çıkmasın. Demek istediğim şu; istedikleri zaman gayet iyi muhalefet yapabiliyorlar. Eğer Gürses’in ev hapsi meselesine bu kadar sahip çıkıp, 15 Temmuz hikayesini temelden sarsacak bir gelişmeye duyarsız kalıyorlarsa bize de buradaki ‘tercihi’ sorgulamak düşüyor.
Sahi; AİHM, Cemaat davalarını temelden boşa düşürecek kararlar alır duymazdan gelirsiniz. BM 15 Temmuz davalarını tersine çevirecek kadar önemli bir karar alır görmezden gelirsiniz.
Mağdurlar nereden karar alıp getirirlerse makbul sayacaksınız? Ne zaman harekete geçeceksiniz?
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***