Tarihte belli isimler belli dönemleri sembolize ederler. Örneğin, Voltaire adı, Aydınlanma’yı, Robespierre adı, Fransız Devrimi’nin terör dönemini, Gandi adı, Hindistan halkının İngiliz sömürgeciliğine karşı mücadelesini akla getirir.
Can Yücel’in;
En uzun koşuysa elbet
Türkiye’de de devrim;
O, onun en güzel
Yüz metresini koştu
En sekmez lüverin namlusundan fırlayarak
En hızlısıydı hepimizin
Dizelerini okuduğumuz zaman tereddütsüz Deniz Gezmiş’i hatırlarız. Türkiye ‘68’inin sembol ismi, 1972 yılında Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’la birlikte idam edilen Deniz Gezmiş’tir.
Dünyada da Türkiye’de de ‘68 kitlesel bir devrim hareketiydi. ‘68, sanıldığının tersine, ona adını veren yıl başlamadı. Gerisinde en az 6-7 yıllık bir mücadele geçmişi ve birikimi vardı. ‘68 zirveydi, bu zirveden itibaren kırılmaya uğradı ve yavaş yavaş geri çekilmeye başladı. İşte 1970’teki silahlı mücadele ve şehir gerillası, ‘68 ileri atılımının değil, bu geri çekilişin sonucu olarak ortaya çıkan, Ergun Aydınoğlu’nun yerinde deyişiyle (Türkiye Solu 1960-1980, Versus, 2008, s. 308) bir “ileriye kaçış”ın ürünüdür. Bu “ileriye kaçış” döneminin (1970-1972) sembol ismi, 1972 yılında, Kızıldere’de 9 arkadaşı ve rehin aldıkları 3 İngiliz teknisyeniyle birlikte öldürülen Mahir Çayan’dır.
Her ikisi de, toprağa düşen diğerleri gibi, 1964-72 döneminin martirleri olmakla birlikte, Deniz Gezmiş adı, 1964-1968 kitlesel gençlik mücadelesini, Mahir Çayan adı ise, 1970-1972 geri çekilişini temsil eder.
O yıllarda dünya ‘68’i de benzer bir şekilde iki döneme ayrılmaktadır. 1970’e kadar olan dönem, tüm dünyada gençlik mücadelesinin yükseldiği dönemdir. ‘70’lere doğru, bu mücadelede bir kırılma ve gerileme yaşanır. Çok ilginçtir ki, 1970-1971 tarihi, bütün “şehir gerillası” örgütlerinin kuruluş tarihidir. Gençlik mücadelesi geri çekilirken, onun yerini, gençlik kitlesini pasifleştiren, kendileri gibi, isimleri de keskin “silahlı eylem” (“silahlı propaganda”ya dayanan “şehir gerillası”) örgütleri almıştır.
En başta Almanya’daki RAF (“Kızıl Ordu Fraksiyonu”), medyanın taktığı adla “Baader-Meinhof çetesi” gelir. Kuruluş tarihi 1970’tir. Keza İtalya’da, 1978 yılında Aldo Moro’yu kaçırıp, 55 gün rehin tuttuktan sonra, isteklerinin kabul edilmediği gerekçesiyle öldüren “Kızıl Tugaylar” örgütünün kuruluşu da aynı tarihtedir. “Japon Kızıl Ordu Fraksiyonu” (kuruluşu, 1971), Belçika “Savaşan Komünist Hücreler” (CCC), “Fransız Action Directe” aşağı yukarı aynı tarihlerde kurulmuş ve kimi 1980’lerin sonlarında, kimi de 1990’ların başlarında, Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle aynı tarihlerde faaliyetine son vermiştir. 1970-1990 dönemi, 1968 gençlik mücadelesinin geri çekilişine denk düştüğü gibi, Sovyetler Birliği’nin, Batı’nın soğuk savaş kuşatmasını yarmak için bu tür örgütlerin faaliyetlerinden medet umduğunu da akla getirmektedir.
Alman 68’inin sembol ismi, 1968 Nisan’ında, sağcı bir genç tarafından başından vurularak ağır bir şekilde yaralanan, fakat ölmeyen (beyninden aldığı hasar nedeniyle 1979 yılında ölmüştür) Alman 68’inin sembol ismi Rudi Deutschke’dir. Rudi’nin, 1962’den 1968’e ve 1968’den, öldüğü 1979 yılına kadar izlediği çizgi, aslında Alman ‘68’inin düşünsel olarak Türkiye ‘68’inden 20 yıl ilerde olduğunu gösteriyor. Kısa biyografisi bunu ortaya koymaktadır:
- 1940, Doğu Almanya doğumludur (RAF üyeleri de genelde 1940-43 doğumludur. Doğum yılı ortalaması aşağı yukarı 1947 olan Türkiye 68’lilerine göre ileri bir yaş. Buna yazının sonunda değineceğim);
- 1957 yılında Batı Almanya’ya geçer ve burada yaşamaya başlar, ilk gençlik yıllarında kendini varoluşçu olarak tanımlar. SDS (Sosyalist Öğrenciler Birliği) adlı gençlik örgütüne üye olur;
- 1962 yılında “Situasyonist” bir grup kurar, doğrudan eylemi ve sivil itaatsizliği savunur;
- 1965’te bir grup öğrenciyle birlikte Sovyetler Birliği’ni ziyaret eder, burada “anti-Sovyet” fikirler taşıdığı gerekçesiyle, evsahipleri tarafından “Troçkist” olarak yaftalanır. Sovyetler Birliği’nden dönüşünde, Dominik’i işgal eden ABD’ye karşı protestolara katılır. Batı Alman ve Doğu Alman istihbarat servisleri tarafından “anarşist” olarak fişlenir;
- 1966’da öğrenci reformları için mücadele eder. Vietnam savaşına karşı gösterilerde ön planda yer alır. Aynı yıl Vietnam Kongresi’ne katılır. Burada, “Yeni Sol”un temsilcisi Herbert Marcuse ile tanışır. (Biz Türkiyeli gençler ise o yıllarda Leninist-Stalinist klasiklere doğru koşmaktaydık; Marcuse’ün kitabı 1968 yılında May Yayınları tarafından yayınlandıysa da biz Türkiyeli 68’liler dönüp bu kitaba bakmadık bile);
- 1967 yılında İran Şahı’na karşı gösteriler sırasında bir öğrencinin polis tarafından vurulması üzerine tüm ülkede oturma eylemi yapılması çağrısında bulunur. 21 Ekim 1967’de Amerikan aleyhtarı gösterilerde yer alır. Çıktığı bir televizyon programında, “Leninist parti”ye karşı ademimerkeziyetçi örgütlenmeyi, parlamentoya dayanan bürokratik oligarşiye karşı sendika ve parti tabanlarının oluşturacağı doğrudan konsey demokrasisini savunur;
- 1968 yılında, o dönem revaçta olan açık oturumlardaki konuşma ve tartışmalarıyla tanınır. Alman medyası, onun Doğu Alman kökenli olmasını diline dolar. “Özgür Üniversite”nin kuruluşuna katılır. Mart 1968’de Prag Baharına destek olmak üzere, karısı Gretchen Krotz’la birlikte Prag’a gider (TİP’li “sosyalist devrimciler”in dışındaki biz MDD’ci 68’liler ise, 1968 yazındaki, Sovyetlerin Çekoslovakya’yı işgalini ateşli bir şekilde destekleyecektik). 11 Nisan 1968’de, Jozef Bachman adlı sağcı bir gencin silahlı saldırısına uğrar, ağır yaralanır; Bachman 7 yıla mahkûm edilir, Rudi, Bachman’a mektup yazarak ona karşı kişisel bir kininin olmadığını belirtir. Suikastçı Bachman 1970 yılında hapishanede intihar eder;
- 1970 yılında Danimarka’ya gidip bir süre orada yaşar;
- 1972 yılında Almanya’ya döner. RAF’ın şiddet eylemlerini onaylamaz ve bu eylemlerin ‘68’in kazanımlarına zarar vereceğini savunur. Öte yandan, RAF militanlarının açlık grevlerine destek verir. Doğu Alman muhalifleri Robert Havemann ve Rudolf Bahro ile temas kurar (Türkiyeli solcu gençler ise, Doğu Bloku’ndaki muhalifleri 1980’lere kadar “kapitalist işbirlikçisi” olarak görmüş, hiç yüz vermemiştir);
- 1974’te “Sovyetler Birliği’nde ve Doğu Avrupa’da insan hakları” konulu, “Soljenitsin ve Sol” adlı bir açık oturumu yönetir (“Soljenitsin” adını duyunca hâlâ tüyleri diken diken olan solcularımıza bir hatırlatma bu elbette);
- 1976 yılında sol ile yeşilleri birleştirme girişiminde bulunur. Aynı yıl nükleer karşıtı gösterilere katılır (Türkiye ‘68’lileri bu tür konuları hiçbir zaman gündemine almadı);
- 1978 yılında R. Bahro’nun Doğu Almanya’da 8 yıla mahkûm edilmesi üzerine “Bahro ile Dayanışma Komitesi” kurar;
- 24 Aralık 1979’da, 11 yıl önceki suikastın beyninde yaptığı hasar nedeniyle ölür.
Aslında bu yazıda, biyografilerinde, Almanya’nın ’68 gençlik mücadelesinin ön planında yer aldıklarına dair pek bir nota rastlamadığım RAF’ın liderleri, Gudrun Ensslin (1940-1977), Andreas Baader (1943-1977), Ulrike Meinhof (1934-1976) ve daha sonra bir neo-nazi olup “Yahudi soykırımı uluslararası bir yalandır” diyen avukat Horst Mahler’in (1936) biyografileri; Ulrike Meinhof’un cezaevindeki şüpheli intiharı; Baader’in, Gudrun’un, Raspe’nin Stuttgart Stammheim cezaevinde, 1977 yılında Alman “Gladyo”su tarafından kafalarına sıkılarak öldürülmeleri üzerinde de durmak isterdim ama o zaman bu yazı çok uzayacak. Bir başka yazıya artık.
Yalnız, bitirirken iki soru atmak istiyorum ortaya. Birincisi, Rudi’nin ve RAF üyelerinin yaşlarıyla bizim ‘68 kuşağının en az 5-6 yıllık yaş farkı (onlar daha büyük yaşça) nereden geliyor? Alman eğitim sisteminin daha ağır ve eğitim süresinin daha uzun olması olabilir mi bunun nedeni?
[email protected]
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***