Fehmi Koru, bugünkü yazısında Galatasaray-Fenerbahçe derbisiyle ilgili bir yazı yazdı. “Gergin geçen her derbinin sonunda yenilginin faturası hakeme çıkartılmasa, hiç değilse bir kez olsun bizdeki derbi maçları olağanüstü gergin geçmese” temennisinde bulunan Koru, seyircileri ve kulüp başkanlarını da şöyle uyarıyor:
“İzleyiciler gladyatörün öldürülmesine tanıklık etmek için orada bulunmuyorlar. Kulüp başkanları da gladyatörlerin ölümünden keyif duyan zalim hükümdarlardan farklı olmak zorundalar.”
Koru’nun yazısı şöyle:
Ne olur, gergin geçen her derbinin sonunda yenilginin faturası hakeme çıkartılmasa…
Hiç değilse bir kez olsun bizdeki derbi maçları olağanüstü gergin geçmese…
Dün Fenerbahçe ile kendi sahasında karşılaşan Galatasaray’ın, seçilmesi üzerinden fazla bir zaman geçmemiş yeni başkanı, lafını uzatınca, önemine binaen açıklamalarını canlı veren spor kanalları yayını kesmek zorunda kaldı.
Uzayan açıklamada baştan sona hakeme yergiden başka bir şey yoktu.
Hakem maçı çok mu kötü yönetti?
Bilmiyorum, sanmıyorum.
Neden bilmiyorum? Çünkü izleyici olarak oyunculara hakem kadar yakın değildim ve kritik pozisyonların çekim açısına göre farklı görülüp algılanabildiğini deneyerek öğrenmiş bulunuyorum.
Takdiri tek hakeme bırakmamak için VAR (Video Assistant Referee / Video Yardımcı Hakem) uygulaması ihdas edildi; VAR hakemi değişik kameralardan yansıyan görüntülere bakarak hakemin hatalı olabilecek kararını gözden geçirmesini sağlayabiliyor. Nitekim, Galatasaray’ın ikinci golü VAR’ın uyarısı üzerine iptal edildi.
Kötü yönetim iddiasına kulak asmamamın bir başka sebebi de, hakemlere inanmak istemem. Ardından gürültü kopacağını bile bile, ülkede milyonlarca taraftarı bulunan bir takımı, sonucu hayati önemde olan bir karşılaşmada, göz göre göre mağlup ettirme gafletine düşmek için sırılsıklam salak olmak gerekir.
Arada işlerimin yoğunluğu sebebiyle uzun yıllar aksatmış olsam bile, sahada maç izleme alışkanlığımın tarihi bayağı eskilere, ilkokul günlerime dayanıyor. Neredeyse her hafta maça giderdik. O dönemde tribünlerden hakemlere yönelik küfürlü saldırıları azaltmak için tedbir olarak kadınların maçlara devamı teşvik edilirdi; bu sebeple bir çok maça annemin de bizimle birlikte geldiğini hatırlıyorum.
Tribünlerin tek bir ses halinde ettiği küfürler hala belleğimdedir.
Şimdi o küfürler pek edilmiyor, fakat daha kötüsü yapılıyor: Ev sahibi takımın taraftarları sahaya oyuncuları sakatlamayla da sonuçlanabilecek yaralayıcı madde atıyorlar… Bu kötü alışkanlığın örnekleri dün de görüldü.
Önceki gün İngiliz ligindeki sonuçları itibariyle iki önemli maçı birbiri ardına izledim. Manchester United takımı çelimsiz Watford’a 4-1, iddialı Arsenal de bu sezon da liderliği yeniden kazanmaya çalışan Liverpool’a 4-0 yenildi.
Maç sonrası manzaraları ikisinde de görülmeye değerdi.
Yenilen iki takımın oyuncuları galip gelen rakip takımların oyuncularını alkışladılar…
Orada da hakem hataları olmuyor mu? Bazı kararlar orada da VAR’dan döndüğüne göre İngiliz hakemleri de hatalı karar verebiliyor demektir.
Ancak saha içerisinde tek bir otorite olduğu maç başlamadan önce belli oluyor ve karşılaşmanın sonuna kadar da hakem otoritesini sürdürüyor.
Galiba kendi hakemlerimize güvensizliğin boyutu karşılaşmalara yabancı hakem talep etmeye kadar vardırıldı.
Oyuncular yabancı olabildiğine göre hakemler neden yabancı olmasın?
Böyle düşünülüyor.
Dünkü maçta kaybeden taraf Galatasaray olduğu için hakeme itirazı onun başkanı dillendirdi; ancak sonuç tam tersi tecelli etseydi, benzer bir açıklama Fenerbahçe yönetiminden de gelebilirdi.
Acaba hakemler, üzerlerine bu kadar gelinmesine tepki olarak, maçlara çıkmamayı düşünmezler mi?
Topluca, hepsi birden…
Bizim hakemlerden FIFA kokartlılar her zaman yaptıkları gibi uluslararası turnuvalara hakemliğe gitsinler, bizim maçları yabancı hakemler yönetsin; bakalım ne olacak?
Hakem olsaydım tepkimi bu noktaya kadar vardırırdım.
Sahalarda yaşanan ve maç sonralarına da sirayet eden huzursuzlukta futbol dışı mülahazaların da rolü -hatta katkısı- olabilir mi?
Geçim sıkıntıları… Siyasette yaşanan hayal kırıklıkları… Geleceğe umutla bakamamak… İşsizlik…
Marketlerde raflar önünde etiketlere bakarak iç geçiren insanlar maça gittiklerinde iç huzursuzluklarını sahaya boşaltma ihtiyacı duyabilirler.
Olanda bunun da etkisi muhakkak var…
Böyle ortamlarda takımların yöneticilerinin her zamandan daha fazla dikkatli olmaları gerekir.
Saha kenarından oyunu yöneten teknik direktörlerin de…
Futbol geniş taraftarı bulunan ve bu sebeple kalabalıklar önünde oynanan bir oyun -dün Nef Stadı’nda 52 bin Galatasaray taraftarı vardı-; ancak yine de bir spor. Yenmek kadar yenilmenin de olduğu bir spor. Yoksa arenada taraflardan birinin günün sonunda ölmesiyle biten türden bir vahşi karşılaşma değil. İzleyiciler gladyatörün öldürülmesine tanıklık etmek için orada bulunmuyorlar. Kulüp başkanları da gladyatörlerin ölümünden keyif duyan zalim hükümdarlardan farklı olmak zorundalar.
Bazen bu gerçeklerin unutulduğu oluyor…
Dünkü derbi sadece sahada oynanan oyunla sınırlı kalsa, yenilen yeneni alkışlasa, oyuncular eksiksiz hakemi tebrik etseler, teknik direktörler sarılıp kucaklaşsalar, kulüp başkanları sahadan ayrılırken “Darısı bir dahaki derbiye” mesajı verseler…
Türkiye farklı bir ülke, vatandaşları da farklı insanlar olurdu.
Kötü mü olurdu?
Yazının linki: https://fehmikoru.com/bu-bir-futbol-yazisi-galatasaray-fenerbahce-derbisiyle-ilgili-bir-yazi/
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***