MAHMUT AKPINAR | YORUM
Erdoğan’ın 15 Temmuz’u bahane ederek bütün gücü şahsında topladığı otoriter rejim, Hizmet insanına sistematik zulme devam ediyor. Şimdilerde zulmü başka muhaliflere de yaygınlaştırıyor. Fatih Altaylı gibi rejim inşasına katkı veren gazetecilere dahi tahammülün kalmadığı bir dönemi yaşıyoruz.
“Belediyelere operasyon!” adı altında dalga dalga CHP’lileri bile hapse atıyorlar. Türkiye’de hiç kimsenin can ve mal güvenliği, adil yargılanma hakkı kalmadı. Dilediklerini hapse atıyor, dilediklerinin malına çöküyorlar. Bu hukuksuz uygulamalara topyekun ve kayıtsız şartsız tepki verilmesi gerekirken, “Belki benim mahalleme, benim aileme, bana dokunmaz!” umuduyla herkes sırasını bekliyor.
Erdoğan rejimi koltuğuna, çıkarlarına engel olan herkişi ve kesimi hedef alıyor. Kolluğu tehdit unsuru, yargıyı sopa olarak kullanıp muhalifleri sindiriyor, siyaseti dizayn ediyor. Kamu kaynaklarını ve devletin gücünü ilkesizce, tepe tepe kullanıyor.
Ancak en sistematik zulmü Hizmet insanlarına yapıyor. Can ve mal güvenliği dahil bu insanların en temel hakları yok sayılıyor. BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine (1948) göre “devredilemez, tartışılamaz, vazgeçilemez” temel haklar Hizmet insanları söz konusu olunca dikkate alınmıyor.
Aydınlardan, toplumdan 10 yıldır dikkate değer bir ses çıkmaması ise utanç sebebi. Aksine, Hitler rejiminin yaptığı gibi pekçok aydın, gazeteci iktidara yaslanıp mazlumları insandışılaştırdı, hedef yaptı.
Toplumun ve toplum öncülerinin sessizliği, aydınların asgari aydın namusuna sahip olmamaları nedeniyle Erdoğan rejimi on yıldır bu insanların üzerinde tepiniyor. Zulümde, gaspta ve mala çökmede şeytanın aklına gelmeyecek yöntemler deniyor. Mafya babalarının dahi ilkesiz bulacağı şeyler yapıyor.
Bahsedeceğim ticaret erbabı, Anadolu’nun küçük bir şehrinde herkesin tanıdığı, güvendiği, kul hakkına, haram helale dikkat eden, her kesime yardım eden bir sanayiciydi. Genç yaşta çok önemli başarılara imza attı, dünyanın pekçok ülkesine ihracatlar yaptı ve bundan dolayı ödüller aldı.
İnsani olarak da güler yüzlü, hoşgörülü, mütevazı bir kişiliğe sahip. Ama 17/25 operasyonlarından sonra “Hizmet Hareketi’ne yakın” denilerek şirketleri üzerindeki denetim arttı, şahsı ötekileştirildi. Hapse atıldı, bütün şirketlerine kayyım atandı. Sanırım 9 yılı geçti hâlâ hapiste ve özgürlüğü iade edilmiyor.
Yakın zamanda öğrendim ve iktidardan bir defa daha iğrendim. Bahse konu şirketlere çöktükten sonra haramiler ceplerini dolduruyor ve şirketlerin içini boşaltıyorlar. Artık soyulacak, sömürülecek tarafı kalmayıp borç batağına saplanınca şirketleri aileye geri veriyorlar.
Kendisi hala hapiste olsa da, bu iş adamının kardeşleri, ortakları batırılmış ve içi boşaltılmış şirketleri borç-harç tekrar toparlıyor ve tekrar çalışır hale getiriyorlar. İşleri yoluna koyuyor, üretime devam ediyorlar. Aldıkları borçları ödemek için kan-ter içinde koşturuyorlar. Ama Erdoğan’ın haramileri boş durmuyor. Şirketin kendine geldiğini, toparlandığını görünce tekrar iştahları kabarıyor ve ikinci defa el koyuyorlar. Aile şirketlerin, mülklerin gitmesine ilave bir de ağır borç yükü altında kalıyor.
Böylesi bir gasp, zülüm ve adaletsizliği mafya, tefeciler bile yapmaz. Mafya en azından şirketlere el koymaz, gelirden haraç alır. Şirketleri tamamıyla batırıp aileyi yok etmeye çalışmaz. Kanun, adalet takmasa da kendi kurallarını çiğnemez, racona uyar, belli ilkelere riayet eder.
Can ve mal güvenliğinin olmadığı, yasaların uygulanmadığı bir ortamda ticaret gelişmez, refah oluşmaz, o ülke hiçbir şekilde kalkınamaz, toparlanamaz.
Canın ve malın/mülkiyetin korunması İslamın en temel esaslarındandır. Veda hutbesinde Hz Peygamber (sas) bunları bütün ümmete tekrar ilan etmiştir. İslamcılar usturelerde İmamı Azam’ın bulduğu bir elmayı ısırmasını ve helallik arayışını anlatır. Mülkiyetin korunması medeni ve özgür dünyanın temelidir.
Can güvenliği, özgürlük gibi, mülkiyet hakkı da tartışılmaz, devredilemez, vazgeçilemez haklardandır. Ama maalesef Erdoğan rejimi keyfi suçlar uyduruyor, kamu otoritesini suistimal ederek insanları hapse atıyor, mallarına çöküyor.
En temel hakların (sadece Cemaat için değil) herkes için tehdit altında olduğu bir ülkede Zalime ve zülüm düzenine topyekün ve güçlü şekilde itiraz edilmezse sıra herkese gelir. Böyle bir ortamda mazluma “Devletle uzlaş!, haklarından vazgeç, kendini fesih et!” demek iki yüzlülüktür, korkaklıktır.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***