AHMET KURUCAN | YORUM
Gazeteci Adem Yavuz Aslan’ın bir videosunun kapak cümlesinde gördüm bu ifadeyi: “Duyar kasmayın: İki yüzlüsünüz!”
Alt başlık bir fikir veriyordu ancak “duyar kasma” deyimini ilk kez duyduğum için biraz araştırma yapmaya karar verdim. Meğer bu ifade 2013 yılında ortaya çıkmış ve zamanla bazı çevreler tarafından eleştirilmesine rağmen kullanılmaya devam etmiş.
İngilizcede buna “virtue signaling” deniyormuş. Türkçe’de “gösterişçi duyarlılık” olarak da ifade ediliyor. Hatta kısa bir çevrimiçi araştırmada, bu iki kavram üzerine akademik makaleler bile yazıldığını gördüm.
Peki, ne demek “duyar kasmak” ya da “gösterişçi duyarlılık”?
Kişinin samimiyetsiz bir şekilde kendini ahlaki yönden üstün gösterip aslında tam tersi davranışlarda bulunması ya da hiçbir şey yapmaması anlamına geliyor. Bir örnek vereyim: Çevre kirliliği üzerine nutuk atıp aynı anda çevreyi kirleten eylemlerde bulunmak…
Kendi kültürümüze ait kavramlarla ifade edecek olursak; buna iki yüzlülük, riyakârlık ya da ‘münafıkça davranış’ denir. Benim sıkça tekrar ettiğim bir deyişle: “Hz. Ebubekir gibi konuşup Ebu Cehil gibi davranmak” da tam olarak bunu anlatır.
Pekala kimden ve neden bahsediyoruz?
Suriye’de Beşar Esad rejiminin zindanlarında yıllardır çürüyen masum insanların özgürlüğüne kavuşması karşısında Türkiye’de bazı kişi ve kurumlar ile onların gösterdiği hassasiyetten, duyarlılıktan. Elbette Suriye’deki masum insanların zindandan kurtulması sevindirici. Ancak Türkiye’deki sözde duyarlılık gösteren insanların açıklamaları benim için bir o kadar iğrenç geldi. Bu çifte standart karşısında midem bulandı.
Neden mi?
Çünkü kendi ülkelerinde Kürtlere, Alevilere, azınlıklara, Cemaat mensuplarına ve AKP iktidarına muhalif olan herkese yapılan zulümler karşısında yıllardır kör, sağır ve dilsizler. Kör gözlerin bile gördüğü, sağır kulakların bile duyduğu işkenceleri, ulusal ve uluslararası hukuki kararları ve insan hakları raporlarını görmezden gelmeyi nasıl açıklıyorsunuz?
Bu mu sizin vicdanınız? Bu mu adalet anlayışınız? Yazıklar olsun!
Açık konuşayım: Suriye’deki masumların özgür bırakılması karşısında gösterdiğiniz duyarlılığın milyonda birini bile 15 Temmuz sonrası Türkiye’de yaşanan kitlesel tasfiyeler ve toplumsal travmalara göstermediniz. Milyonlarca insanın hayatı altüst oldu ama siz sustunuz.
Yasal bir sendikaya üye olmanın, yasal bir bankada hesabı bulunmanın ya da bir kermeste börek açmanın suç sayılması karşısında, “Bu nasıl hukuk?” bile demediniz. Hâlâ da demiyorsunuz.
Hukukun ayaklar altına alındığı, masumiyet karinesinin çöpe atıldığı, işkencenin sıradanlaştığı, insanların kaçırılıp nerede olduklarının bile söylenmediği bir ortamda sustunuz. Şimdi kalkmış “duyar kasıyor” ve “gösterişçi duyarlılık” yapıyorsunuz.
Kimi kandırıyorsunuz? Haşa ve kella, Allah’ı mı?
Dini terminolojide bu riyakârlık, ahlaki düzlemde iki yüzlülük, hukuki olarak da adaletin siyasallaştırılmasıdır. Halkımız bu tür durumlar için, “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın!” der. Ancak unutmayın ki toplumu ilgilendiren böylesine büyük bir meselede o yılan gün gelir size de dokunur. Bozmayın kantarın ayarını; çünkü bir gün o kantar sizi de tartar.
Ben inanan bir insan olarak Allah’ın adaletine güveniyorum. Gün gelecek, o kantar sizi de tartacak. Zaten ferasetle bakan gözler bu kantarın herkesi tarttığını görüyor.
İnanmıyorsanız, son 10 yılda alım gücünüze ya da market masraflarınıza bakın. Hatta daha basit bir hesap: Bir yıl önce ekmek kaç liraydı ve kaç gramdı? Şimdi kaç lira ve kaç gram?
Mazluma kimlik soran ‘dilsiz şeytanlara’ söyleyeceklerim şimdilik bu kadar.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***