YORUM | ADEM YAVUZ ARSLAN
Salı sabahı Türkiye Büyük Millet Meclisi kulisinde yaşanan rezaleti görmüşsünüzdür.
İktidar ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli VOA Ankara muhabiri Yıldız Yazıcıoğlu’nun Sinan Ateş suikastine dair soru sormaya yeltenmesine sert tepki gösterdi.
Bahçeli ‘hadi işine bak’ diye muhabiri terslerken beraberindeki milletvekilleri gazetecileri ittirdi.
Hatta tartaklamaya kalkan bile oldu.
Bir gazetecinin ‘soru sormaya yeltenmesi’ne bile tahammül edemeyen MHP yönetimi gazeteci Yazıcıoğlu’nu ‘ajan provokatör’ ilan etti.
Olayın yaşanma şekli ve sonrasında gösterilen tepkiler Türkiye siyaseti ve Ankara’daki güç ilişkilerine dair bize çok şey söylüyor.
GAZETECİ ‘İŞİNİ’ YAPTI!
Malum olduğu üzere Ülkü Ocakları eski genel başkanı, aynı zamanda akademisyen Doç. Dr. Sinan Ateş 30 Aralık’ta Ankara’da suikaste kurban gitti.
Cinayetin oluş şekli, emniyet ve yargının sürece müdahalesi, MHP ve AKP’nin soruşturmayı örtme çabası doğal olarak günlerdir konuşuluyor.
Bu da son derece normal.
Sonuçta öldürülen siyasi bir kişilik. Dahası mafya usulü ile infaz edilmiş ve tetikçileri İstanbul’dan Ankara’ya getiren çetenin içinde özel harekat polisleri var.
Tetikçiyi kaçıran ve saklayan isim MHP milletvekili. Soruşturmaya en üst seviyeden müdahale ediliyor.
MİT özel bir rapor hazırlayıp Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sunmuş. Tabiri caizse dört dörtlük bir haber konusu.
Kısacası Sinan Ateş suikastinin gündemde olması, gazetecilerin bu konuya dair sorular sorması son derece normal.
Aslında tam da Devlet Bahçeli’nin dediği gibi gazeteciler ‘işine’ baksa bu olay manşetlerden inmez.
Ancak Türkiye’de özgür ve cesur gazeteciler ya tutuklandı ya da sürgüne mecbur bırakıldı. Geride kalan bir avuç gazeteci de çeşitli nedenlerle soru sormaya bile korkuyor.
Meslektaşları kınamak için söylemiyorum.
Durum tespiti olarak anlattım. Bu bakımdan Yıldız Yazıcıoğlu’nun Bahçeli’ye Sinan Ateş ile ilgili soru sormaya cesaret etmesi takdire şayan.
Dediğim gibi, normal de gazetecinin soru sorması haber değildir ama Türkiye o kadar çığrından çıktı ki bir gazetecinin sorulması gereken soruyu sormaya çalışması bile deprem etkisi yapıyor.
Sonrasında yaşananlar ise krizin ne kadar derin olduğunu gösteriyor.
Bahçeli’nin sağında solunda bulunan milletvekilleri gazetecileri -üstelik kadın gazeteciyi- itip kalktılar.
Orası TBMM koridoru olmasa farklı şeyler bile olabilirdi.
Hızlarını alamadılar ve Yazıcıoğlu hemen MHP Genel Merkezi’nce ‘ajan provokatör’ ilan edildi. MHP Medya, Tanıtım ve Halkla İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı İsmail Özdemir, Yazıcıoğlu’nu ajan provokatörlük, yapılanı da ‘gazetecilikle bağdaşmamak’ ile suçladı.
MHP trolleri ise tekmili birden gazeteciyi ve ona sahip çıkanları linç etmekle meşgul.
‘SURDA GEDİK’ AÇILIRSA…
Türkiye’de milliyetçi muhafazakar çevreler Necip Fazıl’ın ‘Surda bir gedik açtık’ şiirini çok severler.
Hatta o kadar çok benimsenmiştir ki bu dizeler artık hayat felsefesi haline gelmiştir. O yüzden milliyetçi-muhafazakar çevreler eleştirel ya da sorgulayıcı konuları gündeme getirmeyi bile ‘surda gedik açma’ olarak görüp tepki gösterirler.
Yani Devlet Bahçeli’nin muhabiri terslemesinin arkasında böyle bir sosyoloji de var.
Burada ise durum daha da derin. Çünkü başta Bahçeli olmak üzere MHP yönetimi Sinan Ateş cinayetinde baş zanlı.
Dolayısıyla konunun deşilmesi, konuşulması, gazetecilerin soru sorması MHP’yi ekstra rahatsız ediyor. Eğer suikastin üzerine gidilirse çıkılacak yer MHP yönetimi olacak.
Yani sorulacak sorular MHP’nin saltanatını yıkabileceği gibi sonu yargıda bitecek bir zincirin de ortaya çıkmasına neden olabilir.
Hal böyle olunca da tüm aykırı sesleri bastırıyor, soru sorabilecek herkesi susturuyorlar.
Aslında bu durum MHP ile sınırlı değil. Aynı şey Saray ve AKP rejimi için de geçerli.
Türkiye’de soru sorulamayan tek isim Devlet Bahçeli değil.
Başta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan olmak üzere AKP’li bakanlara, milletvekillerine hatta AKP ilçe başkanlarına bile sorgulayıcı soru sormak mümkün değil.
Biliyorlar ki eğer ‘Sur’da bir gedik açılır’, cevabını vermekte zorlanacakları bir soru sorulabilirse ardını toplayamayacaklar. Eğer o soruyu sormaya cesaret eden gazeteci ‘ibret-i alem için’ cezalandırılmazsa başka gazeteciler de ‘işini yapmaya’ başlayacaktır.
Meclis koridorunda yaşanan rezalete bir de bu açıdan bakmak gerekiyor.
KARIŞTIRMA BİNALİ!
Bu durum yani ‘Sur’da gedik açtırmama’ hali AKP’de de var. Hatta Erdoğan rejimi bırakın ‘Sur’da gedik açtırmayı, Sur’a yaklaştırmıyor bile.
Rejimi rahatsız edebilecek soruları sorma ihtimali olan tüm gazetelerin, televizyonların kapatılıp gazetecilerin tutuklanması da bu yüzden.
Ancak ‘bagajı’nız çok doluysa rahatsız edici sorular sadece gazetecilerden gelmez. Mesela bugünün rejiminin temellerinin atıldığı 15 Temmuz çakma darbesi bunlardan birisi.
Üstelik soruyu soran gazeteci değil bizzat dönemin Başbakanı.
Malum olduğu üzere 15 Temmuz 2016 akşamı adına darbe girişimi denen ama aslında kurgu ve kumpastan ibaret olan bir dizi olay yaşadık.
Dönemin Başbakanı Binali Yıldırım da köprüye çıkan askerlerle ilgili olarak MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı aradığında ulaşamamıştı. Fidan o gece -darbe ihbarının alındığı bilgisine rağmen- Diyanet İşleri Başkanı ve Suriyeli muhalif liderle çorba içmeye giderken bağlı olduğu Binali Yıldırım’ın telefonlarına çıkmamıştı.
Dahası ilerleyen saatlerde telefona çıktığında da Yıldırım’a bilgi vermemişti.
Sonradan görüldü ki Hakan Fidan başkalarının telefonlarına çıkmış. Yani iradi olarak Yıldırım’a bilgi vermemiş.
Binali Yıldırım’ın o akşam öldürüleceği yönünde bilgilerin de ortaya çıktığını düşünürseniz dönemin başbakanının bu durumdan rahatsız olması son derece normal.
Nitekim Yıldırım 15 Temmuz için “Hoşuma gitmeyen proje” demişti.
İşte aynı Yıldırım konudan duyduğu rahatsızlığı Tayyip Erdoğan’a aktardığında hiç beklemediği bir tepkiyle karşılaştı.
Hatırlanacağı gibi Yıldırım Fidan’a ‘bana neden haber vermediniz’ diye sormuş, Fidan’da “bu soruların cevabı bende değil Erdoğan’da, ona sorun” demişti. Yıldırım bunun üzerine Erdoğan’a çıkıp rahatsızlığını aktarınca Erdoğan “Binali bu konuları karıştırma, bir daha 15 Temmuz’a dair soru sorduğunu duymayacağım” diye fırçalamıştı.
Sonuçta Erdoğan da biliyor ki ister gazetecilerden ister yol arkadaşı siyasilerden gelsin, sorgulayıcı sorular çakma darbe üzerine inşaa ettiği rejimi yerle bir edecek.
TBMM’de yaşanan olay sonrası açıklama yapan Gelecek Partisi lideri, devrik başbakan Ahmet Davutoğlu’nun dediği gibi ‘şaibeli işleri olan, kirli ilişkiler ağına bulaşan, yalanlarla insanları kandıranlar gazetecilerden korkarlar’.
Bahçeli de Erdoğan da biliyor ki yalanlar üzerine inşaa ettikleri bir rejim var ve o rejim cesur bir gazetecinin soracağı bir soruyla yıkılabilir.
Kısacası ‘bir soruluk iktidarları’ var.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***