Hani biriyle telefonda konuşurken bir kıyafetten veya bir yere tatile gitmekten bahsedip telefonu kapattıktan hemen sonra sosyal medya hesaplarınıza girdiğinizde karşınıza gitmek istediğinizi söylediğiniz ülkenin yaz tatili ilanları çıktı mı hiç?
Ya da o konuştuğunuz kıyafetin markasının reklamları…
Siz de benim gibi yaşamışsınızdır bu durumu.
Hatta giderek daha fazla sıklıkta oluyordur belki de.
Sebebi şu okumaya üşendiğimiz internet sitelerinin kullanım şartları veya hiç de gizli olmayan gizlilik politikaları.
Farkındasınızdır siz de ama kondurmuyorsunuzdur kendinize.
Ya da umursamıyorsunuzdur.
Bizim iznimiz olmadan on binlerce datamız ve davranış tarzımızı satıyorlar sosyal medya şirketleri.
İşte bu satışların en büyüğünü de devletlere yapıyorlar.
Rusya’nın ABD seçimlerine müdahale ettiği iddialarını hatırlıyor musunuz?
İnternette Rusya’yı şeytanlaştırma trolleri o dönemler yükselişe başladı.
Şimdi ise artık internete VPN olmadan Rusya’dan hava durumu haberi bile alamıyorsunuz.
Sputnik’e girmeyi denediniz mi?
Ya da RT’ye veya TASS ajansına…
Çoğuna ulaşım inanılmaz seviyede düşük hızda.
Adeta girmeyelim diye çile çektiriyorlar.
Birkaç haberi teyit etmek isteyen gazetecilere “etme teyit, gerek yok, biz ne veriyorsak o” diyorlar.
Geçtiğimiz haftalarda Rusya’nın yakaladığı 3 asker (ikisi İngiliz biri Faslı) Ukrayna adına paralı asker olarak savaştıkları gerekçesiyle ağırlaştırılmış müebbetle yargılandı. Rusya aslında dünyaya göz dağı veriyordu bu mahkemede.
Mesaj bu kişilerin Ukrayna’nın çifte vatandaşı bile olsalar paralı asker olarak yargılanacaklar ve bu da onların terör suçlaması ile yargılanmasına yol açıyor.
Yani herhangi bir savaş esiri değil.
Terör suçlusu!
Bu yüzden de savaş esiri muamelesi değil terörist muamelesi görüyorlar.
Savaş bitse bile iadeleri mümkün olmayabilir yani.
Aynı şekilde bu yargılamanın Donetsk Oblast’ında yapılıyor olması da Rusya’nın ileride “Ben yapmadım o yaptı” oyununu oynayabileceğini gösteriyor.
BBC bu haberi Global Weekly podcastinde verirken bilerek veya bilmeyerek şu sözleri kullandı “2018’den bu yana Ukrayna’da görevli olan iki İngiliz vatandaşı”.
Kendi silahları ile 2018’den beri bu insanlar Ukrayna’da ne yapıyorlar bilmiyorum ama Ukrayna’da olası bir savaşta arabuluculuk yapmak için orada olmadıkları kesin.
Ama bizim bunları öğrenmemiz için ancak birinin ağzından kaçırması gerek. Yoksa ne internet ne sosyal medyada bu haberlerin diğer açısına rastlayamıyorsunuz.
Türkiye gündemi de bu kadar hareketli ve sıkıntılı iken Ukrayna artık gözden düşmeye başladı diyebiliriz sanırım.
Son dönemde sık sık Kiev’i ziyaret eden Birleşik Krallık başbakanı Boris Johnson birkaç gün önce Avrupa Birliği ülkelerini uyardı. “Ukrayna yorgunluğu” sözünü kullandı ama açıklamadı.
Fransa’da seçimler ve Macron’un zor durumu. AB ülkelerinde artan hayat pahalılığı artan asgari ücret grevleri AB’nin gündemini artık Ukrayna’dan daha çok meşgul ediyor.
Sorunun merkezine baktığınızda aslında tüm bu pahlılık Ukrayna’daki savaşla başladığına göre AB kendi ayağına sıktı diyebiliriz.
Şimdi kendi oluşturduğu suni zamlarla mücadele etmeye çalışıyor.
Johnson’un bahsettiği sanırım Avrupa Konseyi Dış ilişkiler bölümünün 10 AB ülkesinde yaptığı son araştırma.
Mayıs ayında Ukrayna ile ilgili Avrupa vatandaşlarının %88’i olumlu görüşte iken şimdi bazı ülkelerde Ukrayna’nın da barışın önünde bir engel oluşturduğu görüşü yükselişte. Özellikle İtalya’da rakamlar yarı yarıya.
Adalet mi Barış mı aramalıyız sorusuna Barış’a %52’den başlayan (Finlandiya) rakamlarla şans tanıyanlardan %16’ya kadar düşük ihtimal verenler (Polonya) var.
Özellikle Ukrayna’nın komşu ülkeleri gidişattan pek de memnun değil gibi.
Bu yüzden de adalet talebini “yeter artık bitsin” ile değiştirenler seslerini yükseltiyor.
Hükümetiniz bu savaşa ne kadar ilgi gösterdi sorusunun cevabında ise daha da vahim okumalar yapılabilir.
Romanya, Polonya, İtalya, İspanyan ve Fransa’da gereğinden fazla Ukrayna savaşına ilgi gösterildiği görüşü hakim.
AB’nin Ukrayna’daki ambarlarda gözü var. Oradaki enerji üretiminde ve ucuz iş gücünde.
Ama AB, Türkiye ile oynadığı oyunu Ukrayna ile de oynuyor.
Türkiye’ye yaptığı gibi üyelik için göz kırpıp sonrasında “ama bu da var” sorunlarını çıkaracaktır önüne. Alana asla inmeyecek ama işin kaymağını yemeye çalışacak.
Ya da ABD’nin ittirmesi ile uçurumun kenarına doğru kaymaya devam edecek.
Tüm bunlardan Türkiye’nin karı ne mi oluyor.
AB üyeliği rafa kalktığı gibi içeride adaletin yerlerde sürünmesine artık Avrupa’nın diyeceği çok da bir sözü kalmadı. Zaten susuyor.
Gündemi farklıymış gibi davranıyor.
Türkiye de her zaman olduğu gibi kısa vadede vurgun peşinde.
Yağ krizinde Bulgaristan üzerinden Avrupa’ya kaçak yağ sokmalar, ya da ucuz araç pazarlamalar günü kurtarmaktan başka bir işe yaramıyor.
Belli ki İktidar zaten AB’nin önümüzdeki dönemde Türkiye’deki varlığını azamiye indirmesini istiyor. Seçim dönemine girilirken baş ağrısı olmaması hedef olabilir. Bu da seçime gidilirken ülkenin içine gireceği durumun vehametinin biraz daha yükseleceğini gösterir.
Türkiye’nin kısa vadeli vurguncu politikası ise ona AB pazarında ancak birkaç Bayraktar satmak veya vergi indirimleri getirir. Uzun vadede güçlü bir ülke konumuna sokmaz.
Ha maskeler mi?
Maskeler düştü, Mesafeler kalktı artık her şeyi toz bulutunun altından daha iyi görüyoruz.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***