ABD’de ırkçılık karşıtı mücadelenin sembol isimlerinden yazar James Baldwin, 1961-1971 arası uzun süre İstanbul’da yaşadı, kitap ve oyunlarından oluşan 6 eserini Türkiye’de yazdı.
Baldwin’in İstanbul yıllarına ait fotoğraflar arasında, Engin Cezzar ve Gülriz Sururi ile bir arada olduğu bir kare öne çıkıyor.
Bu fotoğraf, 1970 yılının Mart ayında, Afrika kökenli Amerikalılara yönelik bir dergi olan Ebony’de yayınlandı.
Dergi için İstanbul’da Baldwin’in yaşamını izleyen gazeteci Charles Edelsen, Galata Köprüsü üzerinde, Amerikalı yazarın ve kentteki “en iyi arkadaşlarının” fotoğrafını çekti.
Michigan Üniversitesi’nden akademisyen Magdalena Zaborowska, bu fotoğraf için “bir aile gibiler” yorumunu yapıyor ve devam ediyor:
“Galata Köprüsü’ndeki fotoğrafa baktığımızda; Engin Cezzar, Gülriz Sururi ile el ele yürüyen Baldwin’in kurmak istediği koalisyonu görüyoruz. Bu fotoğraf, ırksal farklılıkların yanında, ulusal ve uluslararası farklılıkları ortadan kaldırmak için çaba göstermek gerektiğinin mükemmel bir göstergesi.”
Magdalena Zaborowska, “James Baldwin: Türkiye’de 10 Yıl” adlı kitabında Baldwin’in Türkiye yıllarını kaleme aldı.
‘En üretken yıllarıydı’
Zaborowska, Baldwin’in Türkiye’de geçirdiği yılları öğrenmesi sonrası bu konuda kaynak aramaya başladığını ama bulamaması karşısında afalladığını anlatıyor:
“Üstelik en üretken olduğu 60’lı yıllarda, 10 yıla yakın süreyi Türkiye’de geçirmişti.”
Baldwin 1961 yılında, New York yıllarından tanıdığı tiyatro oyuncusu Engin Cezzar’ın daveti üzerine İstanbul’a geldi. Gülriz Sururi ile Cezzar henüz evlenmişti ve evlerinde bir parti veriyorlardı.
Sonrasını Gülriz Sururi, anılarını yazdığı kitabında o geceyi ve sonrasını anlatıyor:
“Engin’in Amerika’dan en yakın arkadaşı ünlü yazar James Baldwin davetimize biraz geç olarak yetişiyor. Ama bu ilk Türkiye’ye gelişinde ünlü değil pek o kadar ve cebinde de beş parası yok. Bir davet veriyoruz evde, evliliğimizi kutluyoruz.
“İlk görüşte çok çirkin bulduğum Jimmy’ye alışınca onu güzel bile buluyorum. İçinin güzelliği dışına vuran insanlardan. Tanıdığım, dost olduğum ilk zenci. Engin’in Actor’s Studio’dan arkadaşı. Orada Jimmy’nin bir oyununda oynamış Engin ve öyle başlamış dostlukları.
“Her zaman çok içki içiyordu. En sonunda ona içki dayandıramayınca Aliye Berger’in reçetesi ile sarı votka yapmaya başlamıştım.”
‘İstanbul onun için güvenli bir limandı‘
“James Baldwin: Türkiye’de 10 Yıl” kitabının yazarı Magdalena Zaborowska, ünlü yazarın İstanbul’da bulduğu huzurlu yazım ortamı ile yeniden üretmeye başlayabildiğini söylüyor:
“İstanbul onun için güvenli bir limandı. Açlığını çektiği huzurlu bir yazın atmosferi sağladı. Another Country kitabını düşünün. 10 yıl boyunca kitap müsvedde olarak durmuştu. Kafasını bir türlü toplayamadığından bahsediyordu mektuplarında kitapla ilgili olarak. Ama Türkiye’ye ulaşmasından birkaç ay sonra kitabı bitirebildi. Çünkü yeni bir ortamdaydı, insanlar onu seviyorlardı ve yardım ediyorlardı. Burası bir yazar olarak güçlerini yeniden keşfettiği bir sığınak oldu onun için. Evet Türkiye onun için bir sürgündü ama her şeyden çok yazarlık anlamında çok üretken bir duraktı. Aynı zamanda buradaki kültürden de çok beslendi.”
“İstanbul’da hem cinsler arasındaki ilişkiler çok farklıydı. Erkekler el ele dolaşıyordu ki bu o dönemki “Mesafeni koru” diyen Amerikan homofobik kültürü için görülmemiş bir şeydi. Kültürel olarak bu kadar farklı bir yerde olması ,benim görüşüme, göre onu özgürleştirdi.
Baldwin 1963 yılında BBC’ye verdiği bir röportajda, Amerika’dan uzaklaşmasının “hayatında verdiği en doğru karar” olduğunu söylüyordu. Artık toplum tarafından düşmanlaştırılmadığını, ölüm tehlikesi yaşamadığını, içindeki acıları kusabildiğini anlatıyordu.
Bu yıllarda ABD’de sivil haklar hareketi için mücadele eden birçok Afrikalı-Amerikalı suikast sonucu öldürülmüştü.
Prof. Dr. Zaborowska, Baldwin’in “beyazların üstünlüğü kavramını bu denli açıklıkla yargılaması karşısında” kendisine öfke duyulduğunu söylüyor:
“Baldwin ailesel bağlar söz konusu olduğunda, ABD’de insanların kökenlerinin ne kadar karışık olduğunun altını çizer. Köle kadınların tecavüze uğramasından, çocukların satılıp alınmasına kadar birçok kişinin kabul etmek istemediği ailevi bağları bulunuyor. Çünkü hakim konumda olan beyaz maskülen sınıf, bu amaçla oluşturuldu. Kölelik bu amaçla vardı, Amerikan yerlilerinin soykırımı bu hiyerarşiyi oluşturmak için yapıldı. Beyaz erkek üstünlüğünün yayılması için kalan her şeyin ikincil olması gerekiyordu. Düşündüğünüz zaman Amerika’da son 4 yılda olan da buydu; ülke sekiz yıl Barack Obama iktidarından sonra adeta Donald Trump’ı kustu.
Magdalena Zaborowska, Baldwin’in umudunu kaybedip kaybetmediği sorusuna, “Hayır” yanıtını veriyor. Buna gerekçe olarak da “eli artık kalkmayıncaya kadar yazmasını” gösteriyor.
James Baldwin, Amerika’da o dönem homofobi ve ırkçılıktan kaçarak geldiği Türkiye’de altı kitap yazdı.
Zaborowska, “Bu dönemde ürettiği eserlerin, hem burada hem de Fransa’daki arkadaşlıklarından beslendiğini düşünüyorum. Özelikle de Türkiye’deki özgürlüğünün, tam bir insan olabilmenin ne demek olduğunu yeniden değerlendirmesine katkıda bulunduğunu düşünüyorum.” değerlendirmesini yapıyor.
Baldwin, 1987 yılında Fransa’da hayatını kaybetti. Öldüğünde, 63 yaşındaydı.