ADEM YAVUZ ARSLAN | YORUM
Donald Trump ABD Başkanı seçilip 47. başkan olarak Beyaz Saray’a geçtiğinde, “Bildiğiniz Amerika’yı unutun, artık yepyeni bir dönem başlıyor.” demiş ve bunu sık sık tekrar etmiştim. Ancak son birkaç ayda yaşananlar en kötü beklentileri bile aştı.
Düşünsenize; bir senatöre kameraların önünde ters kelepçe yapıldı. Tanklar Washington DC sokaklarında boy gösteriyor, ulusal muhafızlar protestoları bastırmak için valilerin izni olmadan sokağa çıkıyor. Özellikle Senatör Alex Padilla’nın, Trump’ın İç Güvenlik Bakanı Kristi Noem’e soru sormaya çalıştığı bir basın toplantısında federal ajanlar tarafından yere yatırılarak kelepçelenmesi, sembollerin ötesinde bir şey: Bu yeni düzen, sadece muhalefeti bastırmakla kalmıyor, Anayasa’nın kalbini hedef alıyor.
Amerika’da bu hafta yaşananlar, sıradan bir siyasi gerilimden ibaret değil. Trump’ın ikinci başkanlık döneminde, dizginlenemez bir otoriterliğe geçişin hızlandığını izliyoruz. Askeri birliklerin Los Angeles’a gönderilmesi, Washington sokaklarında düzenlenen tank geçitleri ve protestoculara karşı verilen “çok büyük güç” tehdidi, bir demokraside görülmesi beklenmeyecek türden gelişmeler. Bu gelişmeleri tesadüfi birer hadise olarak görmek, Amerika’nın tarihinde yaşadığı kırılma anlarını kaçırmak olur.
Peki, tüm bunlar ne anlama geliyor? ABD gerçekten bir “demokratik yorgunluk” dönemine mi giriyor?
TANK YÜRÜTMEK VE TRUMP’IN ‘GÜÇ HAFTASI’
Cumartesi günü Washington DC sokaklarında tanklar, zırhlı araçlar ve Amerikan askerleri geçit töreni yapacak. Resmi gerekçe ABD Ordusu’nun kuruluşunun 250. yıl dönümü. Ancak bu tarih Trump’ın 79. doğum gününe denk geliyor. Gerçekte hangi gerekçeyle yapıldığı tartışılsa da Trump başkent sokaklarında tank yürütmeyi uzun zamandır istiyordu.
2017’de Fransa’daki Bastille Günü geçit töreninden çok etkilenmiş, ABD’de de aynısını yapmak istemişti. Ancak o dönemde Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkan Yardımcısı gibi üst düzey yetkililer bu fikre karşı çıkmış ve “Bu diktatörlerin yaptığı şeydir.” demişlerdi. Trump artık etrafında itiraz eden danışmanlar olmadan, dilediğini yapabiliyor.
Bu kez askeri geçit töreni, sadece sembolik bir gösteriden ibaret değil. Akademisyenlere göre bu geçit töreni, Trump’ın destekçilerini konsolide etmek ve kendisini küresel bir “güçlü lider” olarak konumlandırmak için tasarlanmış politik bir tiyatro. Kimileri bu geçidi otoriter liderlerin tarzında bir gösteri olarak görüyor; Trump’ın kişisel imajını öne çıkardığı ve vatanseverlik ile siyaseti birbirine karıştırdığı yönünde uyarılar yapılıyor. Tören günü protesto etmeye hazırlananlara “çok büyük bir güçle karşılık verileceğini” söyledi; muhalefeti adeta “ülke düşmanlığı” olarak tanımladı.
Demokratik sistemin aşındığı bir dönemde bu tür gösterilerin normalleşmesi, vatanseverlikten otokratik şova geçişin bir işareti olabilir. Eleştirmenler, ülkede toplumsal huzursuzluğun arttığı bir dönemde böyle bir gösteri yapılmasının tehlikeli bir mesaj verdiğini söylüyor: Ordu, artık iç muhalefeti bastırmak için kullanılan bir güç.
Trump henüz resmen İsyan Yasası’nı (Insurrection Act) devreye sokmadı, ancak orduyu iç güvenlikte kullanma konusunda yasal sınırları zorladığı açık. Demokratik sistemin aşındığı bir dönemde bu tür gösterilerin normalleşmesi, vatanseverlikten otokratik şova geçişin bir işareti olabilir.
ORDUYU SOKAĞA İNDİRMENİN ANLAMI
Başkan Trump, Los Angeles’taki ICE baskınlarına karşı düzenlenen protestolara cevaben, Kaliforniya’ya 2.000 Ulusal Muhafız ve 700 deniz piyadesi gönderdi. Üstelik Kaliforniya Valisi Gavin Newsom, bu birlikleri resmen istememişti. Bu, 1960’lardan bu yana bir başkanın bir eyaletin onayı olmaksızın yaptığı ilk federal askeri müdahale.
Bu adımlar sadece sembolik değil, anayasal sınırların fiilen aşılması anlamına geliyor. Savunma Bakanı Pete Hegseth, Kongre’de verdiği ifadede, gerektiğinde başka eyaletlere de asker gönderileceğini açıkladı. Trump ise protesto eden herkese karşı “çok büyük güç” kullanılacağını ilan etti. Daha da endişe verici olanı ise, Trump yönetiminin mahkeme kararlarına uyup uymayacağı konusunda kesin bir taahhütte bulunmaması. Hegseth açıkça söyledi: “Yerel yargıçlar dış politika ya da ulusal güvenlik belirleyemez.”
Sosyal medyada, Trump destekçileri artık, “Amerika’yı içeriden tehdit eden düşmanlar” retoriğini açıkça benimsiyor. Bu hafta X platformunda, Trump destekçisi Jack Posobiec’in, “Los Angeles’ta artık Irak ve Suriye’den daha fazla Amerikan askeri var.” mesajına Trump’ın verdiği “EVET, EZİCİ BİR OYLA SEÇİLDİM!” cevabı, demokrasiye dair son kırıntıların da alaya alınmasıydı.
Bu atmosferde, Arkansas Valisi Sarah Huckabee Sanders gibi Cumhuriyetçiler Kaliforniya’daki gelişmeleri “kaosa karşı düzen” diye alkışladı. Bu durum kutuplaşmanın hangi aşamaya geldiğini göstermesi açısından dikkate değer.
“TAHT YOK, TAÇ YOK, KRAL YOK”
Başkan Trump başkent Washington’da tanklarla şov yapmaya hazırlanırken muhalifleri de “Kral istemiyoruz-No Kings” eylemi organize edecek. 50 eyalette, yaklaşık 2.000 şehir ve kasabada düzenlenecek bu gösteriler, Trump liderliğinde otoriterliğe ve militarist milliyetçiliğe doğru tehlikeli bir kayış olduğunu düşünenlerin tepkisini yansıtıyor. Ülke çapında organize edilen eylemlerin sloganı “Taht Yok, Taç Yok, Kral Yok” şeklinde ve 14 Haziran’ı Trump’ın kişisel şovuna karşı bir “Direniş Günü” olarak ilan ediyorlar.
Washington DC’de herhangi bir protesto planlanmazken, hareketin öncü yürüyüş ve mitingi ABD’nin kurucu şehirlerinden Philadelphia’da yapılacak. Bu tercih, Amerikan Devrimi’nin doğduğu şehirde halk iradesine vurgu yapmayı amaçlıyor. Teksas Valisi Greg Abbott ise artan gösterilere Trump’ın izinden giderek karşılık verdi. Abbott, “Kral İstemiyoruz” eylemleri öncesinde eyalette 5.000’den fazla Ulusal Muhafız askerini ve 2.000’den fazla eyalet polis memurunu görevlendirdi. Bu karar, Trump’ın muhalefeti bastırmak için giderek daha sert yöntemler benimsediğinin bir işareti olarak görülüyor.
Gösteriler aynı zamanda Trump yönetiminin göçmen politikalarına, sivil hak ihlallerine ve Elon Musk gibi milyarder dostlarını zenginleştiren ekonomi politikalarına da bir tepki niteliği taşıyor. Organizatörler, bu cumartesi gerçekleşecek eylemlerin Trump’ın yeniden başkanlığa gelişinden bu yana düzenlenen en büyük tek günlük toplumsal seferberlik olmasını bekliyor. Eylemlerin tek bir mesajı var: Demokrasi halk içindir, krallar için değil.
Bu protestolar, ABD’nin kuruluş felsefesine yapılan doğrudan bir gönderme taşıyor. Zira ABD, İngiliz monarşisine başkaldırıyla kurulmuş, halk egemenliğine dayalı bir cumhuriyetin temellerini atmıştı. Bugün, başta Donald Trump ve onun “MAGA” (Make America Great Again) hareketi olmak üzere, bazı siyasi figürlerin “güçlü lider”, “tek ses”, “karizmatik otorite” anlayışı; birçok Amerikalı için bu temel ilkelere ihaneti temsil ediyor.
Ve görünen o ki, bu kesim artık sessiz kalmayacak.
DEMOKRATİK ALARM ZİLLERİ
Herkesi şok eden bir başka gelişme ise İç Güvenlik Bakanı Kristi Noem’in Los Angeles’taki protestolarla ilgili basın toplantısı sırasında yaşandı. Soru sormak isteyen Kaliforniya Senatörü Alex Padilla’nın konuşmasına izin verilmedi.
Kamala Haris, Alex Padilla’nın ters kelepçe yapılarak gözaltına alınmasına tepki gösterdi.
Amerikalı senatör güvenlik görevlileri tarafından salondan zorla çıkarıldı. Senatörü zorla yere yatıran ve yeleklerindeki FBI ibaresi dikkat çeken görevliler, “Ellerinizi üzerimden çekin.” diyen Amerikalı senatöre “ters kelepçe” taktı. Bu Amerikan siyasetinde bugüne kadar görülmeyen bir durum. Bu müdahalenin arka planında, yalnızca bir güvenlik protokolü değil, artan siyasi kutuplaşma ve özellikle “aşırı sağcı” çevrelerin devlet kurumları üzerindeki baskısı yatıyor.
Bir başka ifadeyle, halkın oyuyla seçilmiş bir senatörün konuşmasının kolluk kuvvetleri tarafından bastırılması, demokratik kurumların zayıfladığının bir göstergesi.
OLAY SADECE AMERİKA’NIN İÇ MESELESİ DEĞİL!
Elbette ABD hâlâ dünyanın en kurumsallaşmış demokrasilerinden biri. Ancak bu demokrasinin temelleri sarsılıyor. Medya üzerindeki baskılar, yargının politize edilmesi, kolluk kuvvetlerinin siyasallaşması ve askeri güç gösterilerinin iç politikaya entegre edilmesi… Bunlar, Türkiye gibi ülkelerde aşina olduğumuz süreçlerdir. Ancak şimdi bu eğilimlerin, ABD gibi bir ülkede de görünür hale gelmesi, hepimiz için kaygı verici olmalı.
Bu nedenle Türkiye’den bakıldığında bu gelişmeleri yalnızca “Amerikan iç meselesi” olarak görmek yanıltıcı olur. Zira dünyada yükselen otoriter dalga, yalnızca otoriter rejimleri değil, köklü demokrasileri de sınamaya başladı. Eğer ABD gibi bir ülkede bile halkın temsilcileri susturuluyor, sokaklara tanklar iniyor ve insanlar “kral istemiyoruz” diye haykırmak zorunda kalıyorsa; bu yalnızca Amerika’nın değil, dünyanın da gidişatına dair ciddi uyarılar içeriyor olabilir.
Bu sinyalleri ciddiye almak gerek. Zira demokrasi, sadece seçimlerle değil, onu savunacak cesarete sahip bir toplumla ayakta kalabilir.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***