(Serbest Görüş) – H. AGAH KALENDER
Malcolm X ismini ne zaman duysam ‘Heyecanlanırım ve kulak kesilirim’. Adını gençlik yıllarında işittim ilk kez. Alex Haley’in kaleme aldığı Malcolm X’i anlatan biyografi kitabını su içer gibi bir solukta okudum. Aradan bir süre geçince tekrar okudum. Müthiş bir hayat… İnanılmaz bir öykü.
Bir şiir kitabında okuduğum onu anlatan şu mısraları unutamadım: ‘Bir mürekkep balığı okyanusu düşman kılmıştır kendine / Molcolm X kalın kenarlı gözlükleriyle dizilerde / Yalnızca yedi kez dönmek gerekiyor dönülecek yerde’. Mürekkep balığı suyu kendine düşman kılarsa artık orada yaşanır mı? Malcolm X’in zor hayatını mükemmel anlatan bir mısra…
Spike Lee’nin yönettiği başrolünü Denzel Washington’ın oynadığı ‘Malcolm X’ filmini büyük keyifle izledim. O kadar ki o filmden sonra Denzel’e de sempatim arttı. Neredeyse her filmini seyrettim. Hâlâ favori sanatçılarım arasındadır. Amerika’da siyahileri konu alan birçok filmde Malcolm X’ten söz edilir. Kısa da olsa yaşamından kesitler sunulur.
Zulme, ırkçılığa karşı verilen mücadelenin önde gele isimlerinden, siyahi kavganın önderlerindendir Malcolm X.
Bir süre önce sosyal medyada viral olan bir sözüne rastladım Malcolm X’in: ‘Haysiyetimi ve inancımı satın alamadılar, en büyük öfkeleri buna…’. Cümleyi okur okumaz ayağa fırladım ‘Helal olsun büyük adam’ diye bağırdım. Ne şanlı bir direniş ne destansı bir duruş… Herkesin köle pazarında satılığa çıktığı bir ortamda ‘Hayır, beni satın alamazsınız’ diyen bir adama şapka çıkarılmaz da ne yapılır.
Malcolm X yalnız değil. Onun gibi ‘haysiyetini ve inancını’ satmadığı için hapishanelerde ömür çürüten, sürgünlerde çile çeken nice yiğitler var. ‘Herkesin satın alındığı’ yerde ‘hayır’ diyenlerin, öfkenin büyüğüne muhatap olması doğal. Haysiyet ve inancın yanına ‘vicdan’ kelimesini de ekleyin… Sağınıza solunuza dikkatle bakın, büyük bir öfkenin kurbanı olan birileri varsa bilin ki haysiyetini, inancını ve vicdanını satmadığı içindir.
Malcolm X’in bu cümlesi bir dönemi anlatmak ve özetlemek için ‘anahtar’ oldu bana. Şimdi kimi yaşanmışlıkları bu cümleyle izah ediyorum. ‘Suçları’ diyorum; ‘Haysiyetlerini, inançlarını ve vicdanlarını satmamış olmaları’. Bedel ödemelerinin sebebi bu. Haysiyetini, inancını, vicdanını elinde tutmanın manevi hazzı ve mükafatı da çok büyük.
Malcolm X’i yazma nedenin sadece bu cümlesi değil elbette. Yaşamı başlı başına dersler ve ibretlerle dolu. Malcolm X bir asır önce adeta bir cehennemin içine doğdu. Dört amcası siyah düşmanı ‘beyazlar’ tarafından hunharca öldürüldü. Ardından babası meçhul bir cinayete kurban gitti. Annesi travmaların etkisinden kurtulamadı ve akıl hastanesine yatırıldı. Malcolm’ın soyadı o zaman ‘Little’ idi. Yedi kardeşiyle birlikte çeşitli ailelerin yanına sığındı.
İleriki yıllarda hayatını anlatırken şöyle diyecekti: ‘Amerika’nın herhangi bir yerinde toplum bataklığı içinde benim bulunduğum yerden daha aşağılarda yaşamış bir siyah ya da yaşantısı boyunca benim çektiğim acılardan daha fazlasına katlanmış bir siyah bulmak neredeyse imkânsız bir şeydir. Katlanılmaz çileler döneminin kapanmasından sonra çılgınca bir sevinç dönemi açılabilir. Ancak tutsaklıktan ve zindandan sonra özgürlüğün en tatlı meyvelerine kavuşabilir insan’.
Beyaz adam ‘şeytandan’ başka bir şey değildi onun için. Yaşadıkları ve gördükleri karşısında beyazlara olan öfkesi daha da keskinleşti. Ayakkabı boyacılığı ve lokantalarda garsonluk yaparak hayata tutunmaya çalıştı. New York’a giden trenlerde tost, sandviç sattı. Sonra siyahilerin mekânı Harlem’e taşındı. Bir barda çalıştı. Burada uyuşturucudan, hırsızlığa kadar birçok suça bulaştı. Bir mektupta o yıllarını şöyle anlatacaktı: Ben Malcolm’ım… Malcolm Little’ım… Babamın oğluyum… Babamın oğlu olmak her zaman peşimde olacakları anlamına geliyordu. Onlar her zaman peşimden gelecek ve ben her zaman yakalanacaktım’.
Malcolm X yakalandı, yargılandı ve 20 yaşında hapishaneye düştü. Hırsızlıktan 10 yıl hapse mahkûm oldu.
Sonraları hapishaneler ile ilgili şu çarpıcı cümleyi söyleyecekti: ‘Bir insanın düşünmeye ihtiyacı varsa gidebileceği en iyi yer üniversiteden sonra hapishanedir’. Yaşayan bilir hapishaneler bir üniversite gibidir. Anadolu kültüründe ‘Medrese-i Yusufiye’ denmesi boşuna değil.
Hapishanede hayatını kökten değiştirecek derin okumalar yaptı. Felsefe kitaplarını hatmetti. O arada Elijah Muhammed’in öğrencileriyle karşılaştı. Ve Müslüman oldu. Hristiyanlığa tavrı vardı. Çünkü beyaz adamın dini Hristiyanlıktı. Beyaz adama olan öfkesi Hristiyanlığı da içeriyordu. Müslümanlığı kabullenmesi zor olmadı.
Seyrek gittiği bir İncil dersinde Hristiyan din adamı havari Pavlus’u anlatıyordu. El kaldırdı, ayağa kalktı ve ‘Pavlus’un rengi neydi’ diye sordu. Cevabı kendisi verdi: ‘Siyahtı elbet… Çünkü bir İbraniydi o… İbraniler ise siyahtı… Öyle değil mi?’. O günü anlatırken Malcolm X ‘Rahip kıpkızıl kesildi. Bilirsiniz ya huylarını beyazların. ‘Evet’ dedi. Bitmemişti daha soracaklarım. ‘Ya İsa’nın rengi… O da İbraniydi değil mi?’. Salonda afallamadık ne beyaz kaldı ne de zenci…’.
Müslüman olduktan sonra… ‘Allah’a sığın… Kıbleni doğuya çevir’ mektupları almaya başladı. Haley’in kitabında yer alan şu satırları ilk okuduğumda ürpermiştim. Diyordu ki Malcolm: ‘Yaşantım boyunca yüz yüze geldiğim imtihanların en zoruydu namaz. Elijah Muhammed’in öğretisine olan inancım ve idrakim, aklımın bana ‘Doğru’ ya da ‘Bunu hiç düşünmedim’ deyip geçmesiyle yetiniyordu. Fakat namaz için diz çökmek… İnanılacak gibi değil. Tam bir haftamı aldı. Hayatımın nasıl geçtiğini biliyorsunuz. Başkalarının evini soymak için kapıyı maymuncukla açarken dışında başka hiçbir zaman bükülmemişti dizlerim daha önceden. Dizlerimi bükebilmek için epey zorluk çektim. Sonra utanıyordum da; bu yüzden sinir küpü olup çıkmıştım. Günahkarın Allah’tan mağfiret dilemek için diz çökmesi, diz çöküp günahını kabullenmesi dünyanın en zor işi olsa gerek. O zamanlar somut bir günah timsali haline geldiğim, adeta günah içinde yüzdüğüm zamanlardı. Tekrar tekrar zorlamalıydım kendimi diz çöküp Allah’a yakarış vaziyeti almak için…’.
Diz çökmenin bu kadar zor olduğunu bu satırlarda gördüm. Malcolm hapisten yepyeni bir insan olarak çıktı. Artık Müslüman’dı. Enerjik ve dinamik yapısı, teşkilatçı kişiliğiyle Elijah Muhammed’in teşkilatında aktif görevler üstlendi. Ve soyadını X olarak değiştirdi. Neden mi X? Çünkü mensubu olduğu dininin isimsiz bir hizmetkarı olduğunu simgelediği için…
Uyuyanları uyandırırken ‘Kimse sana özgürlüğünü vermez. Kimse sana eşitliği, adaleti ve başka bir şeyi vermez. Bunları kendin alırsın. İster mermi kullanın ister oy pusulası, iyi nişan alın kuklayı değil, kuklacıyı vurun… Hiçbir şeye taraf olmayan bir adam herhangi bir şey için yıkılacaktır’ dedi. Konuşmaları özellikle siyahilerin arasında büyük yankı uyandırdı. Beyaz adamın da dikkatini çekti.
Ateşli konuşmaları, etkili hitabetiyle siyahileri ‘şeytan’ olarak gördüğü beyaz adama karşı harekete geçirdi. Medyada da hakkında eleştirel yazılar çıktı. Yaptığı aslında siyahi ırkçılıktı. Bunu yıllar sonra anlayacaktı. Betty adında bir Müslümanla evlendi. Dört çocuğu oldu, isimleri mesaj yüklüydü: Atilla, Kubilay, İlyas ve Cemile… Elija Muhammed’in yanlışlarını sorgulamaya başladı. Ve arası açıldı. Muhammed, Kennedy suikastından sonra 40 gün konuşmasını yasakladı.
Bir konuşmasında kalabalığa ‘Dikkatli olmazsanız gazeteler mazlumlardan nefret etmenizi, zalimleri ise çok sevmenizi sağlar’ diye seslendi. Bu uyarı bir döneme ve topluluğu has değil evrensel bir ikazdı. Bu sözün kıymeti bugün daha iyi anlaşıldı. Sonra ‘Bütün uyuyanları uyandırmaya bir uyanık yeter. İnsanlar tek bir kitabın bile bir insanın hayatını değiştirmeye yetebileceğini bir türlü anlamıyorlar… En iyi nasihat iyi örnek olmaktır’ dedi. O uyanıklardan biriydi. Herkesin uyuduğu yerde ‘uyanık olmanın’ bir bedeli vardı.
Elijah Muhammed’in hareketinden ayrıldı. Kendi yolunu seçti. İslam hakkında doğru bilgilere ulaştı. Müslüman ülkelerin diplomatlarından İslam’la ilgili kitap ve broşürler edindi. Beyaz adamın şeytan olduğu görüşünden vazgeçti. Hacc’a gitmeye karar verdi. Mısır üzerinden Mekke’ye gitti. Şansına o yıl tarihin en kalabalık haccıydı. Dünyanın dört bir yanından farklı renk ve ırklardan gelen Müslümanları bir arada görünce ırkçılık anlayışı kendiliğinden kayboldu.
Başkaları tarafından tanımlanmaktan hoşnut olmadı: ‘Müslümanlara göre fazla dünyeviyim, diğerlerine göre fazla dindarım. Militanlara göre fazla ılımlıyım, ılımlılara göre fazla militanım’ dedi. O kendine özgü bir çizginin adamıydı. O kendi ifadesiyle: ‘Ben gerçeğin peşindeyim, kimin söylediği önemli değil. Ben adaletin peşindeyim, kim için veya kime karşı olduğu önemli değil. Ben eğitimli değilim, herhangi bir alanda da uzman değilim. Ama samimiyim ve samimiyetim benim referansımdır’.
Mekke’de gördükleri karşısında şaşkına döndü: ‘Bildiğim tek şey vardı; Amerika’da bırakıp geldiğim şeylerle İslam dünyasında karşılaştığım şeyler arasında dağlar kadar fark var. Dedim ki; Yeryüzündeki bütün renklere, bütün ırklara mensup insanlar sanki tek varlıkmışçasına birleşmektedir. Bu da tek olan Allah’ın kudretini kanıtlamaktadır bence. Hepimiz de kardeş gibiyiz. Aynı tabaklardan yemekteyiz, aynı bardaklardan içmekteyiz, aynı halıların üzerinde uyumaktayız’.
Amerikan toplumunun ırkçılık belasından kurtulması için İslam’ı anlaması gerektiğini söyledi. Hac sırasında tanıştığı isimlerden biri de CHP Milletvekili Kasım Gülek’ti. Hac sırasında tatlı sürprizlerle de karşılaştı. Onu sık sık boks dünya şampiyonu Muhammed Ali Clay’a benzetenler ve sarılıp öpenler oldu.
Hac sırasında ismini tekrar değiştirdi. Ve El Hac Malik Şahbaz adını aldı. Bu artık onun son ismi olacaktı. Fakat Malcolm X o kadar tuttu ki kitaplara, filmlere ve haberlere bu adıyla konu olacaktı. Amerika’ya dönünce artık bambaşka biriydi. Siyah beyaz kardeşliğini savundu. İslam hakkında doğru kaynaklara ulaşmıştı. Hemen benimsedi. Ve Müslümanları bu öğreti ve anlayış doğrultusunda örgütledi. Yeni camiler, yeni merkezler açtı. Konferanslarına hız kesmeden devam etti.
‘Kökler’ romanının ve TV dizisinin yazarı Alex Haley’in ‘biyografisini yazma’ teklifini bir süre düşündükten sonra kabul etti. İleride bir başyapıta dönüşecek kitabın çalışmasına başladılar. Haley’e kitabı çabuk bitirmesini çünkü ömrünün yetmeyeceğini hissettiğini söyledi.
Şu cümleler kitabın son bölümünden: ‘Birkaç beyaz ırkçının kolları arasında ansızın ölüvereceğimi biliyorum. Ya da beyazlar tarafından kiralanmış bir zencinin ellerinde de ölebilirim. Kendi kafasınca beni temizlemekle beyazlara büyük bir iyilikte bulunduğunu sanacak beyni yıkanmış bir zencinin elinden de olabilirim ölümüm. Sanki vurulmuşum da can çekişiyormuşum gibi geçiriyorum her günümü. Bu kitabı basılmış olarak okumaya ömrümün yeteceğini hiç sanmıyorum’.
Elijah Muhammed’in liderliğindeki hareketten tehditler aldı. Evi kundaklandı. Ailesi ve çocukları güçlükle kurtuldu yangından. Tepkiler ölüm tehdidine dönüştü. Gerginliğin giderek arttığı bir dönemde salonda konuşacaktı. Alex Haley de davetliler arasında. Malcolm X saatin gelmesini beklerken sıkıntı içindeydi ve ‘İçimden bir ses diyor ki bugün kürsüye kesinlikle adım atmamalısın’ dedi. Kürsüye geldi o gür sesiyle ‘Esselamü aleyküm kardeşlerim ve bacılarım’ diye selamladı salondakileri. Kalabalığın arasında bir huzursuzluk oldu. Tam kargaşa sırasında ön sırada oturanlardan en az üç kişi ayağa kalkarak Malcolm X’e ateş etmeye başladı. Görgü tanığı ‘Ateş talimi yapan bir manga gibiydiler’ diye anlatacaktı. 16 kurşun isabet etti. Kitapta o an şu ifadelerle resmedildi: ‘Kanlı elleriyle göğsünü tutuyordu. Bu sıradaki kocaman gövdesi gerideki iki sandalyeyi de devirerek yere düştü ve başı sert şekilde sahnenin döşemesine çarptı’.
Herkesin bağırıp çağırdığı o hengamede eşi Betty’nin ‘Kocacığım… Öldürüyorlar kocamı’ feryadı duyuldu.
Netflix’de ‘Malcolm X’i kim öldürdü’ diye 6 bölümlük bir dizi var. Yine aynı platformda ‘Kan Kardeşler Malcolm X ve Muhammed Ali’ diye bir belgesel yayında… Malcolm X cinayeti faili meçhul olarak kaldı. Şüpheler Elijah Muhammed hareketinin üzerinde toplansa da olay bütün yönleriyle aydınlatılamadı. Garip olarak geldiği dünyadan, garip olarak göçtü.
Hissettiği ve açıkça söylediği gibi kitabının bittiğini göremedi ve okuyamadı. Haley’e söylediği son sözleri şu oldu: ‘Ve Amerika’nın bünyesine uğursuz bir kurt gibi giren ırkçılık kanserinin kökünü kurutabilecek bir gerçeğin mayasını tutturmuş olarak fersiz de olsa bir ışık bırakarak ölürsem ne mutlu bana. Bu takdirde şan Allah’ındır. Benim olan tek şeyle günahlarımdır’.
Malcolm X’i okyanusu kendine düşman eden mürekkep balığına benzettiği’ şair Cumali Ünaldı bir şiirinde onu şu mısralarla anlattı:
‘Sonra El-Hac Malik El Şahbaz’ın
mezarının üzerine gece indi
bir zamanlar Molcolm X denen
bir zamanlar Malcolm Little diye bilinen
bir zamanlar kırmızı oğlan
bir zamanlar iblis
bir zamanlar hemşerim diye çağrılan
ve sonunda Müslüman olarak gömülen
El-Hac Malik El Şahbaz’ın mezarına gece indi’
Bize düşen de ‘Ey zulme, haksızlıklara ve ırkçılığa karşı Habibi Neccar gibi göğsünü siper eden ve bu uğurda hayatını yitiren yiğit adam! Kavgan meyvelerini verdi, hayatın mesaj, mirasın zafer oldu’ diyerek hakkını teslim etmek…
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***