YORUM | MAHMUT AKPINAR
17/25 sonrası Erdoğan, Cemaati bitirmek üzere Ergenekon’la bir konsorsiyum kurdu. Önce hukuku bitirmek zorundaydılar, bunu birlikte yaptılar. Hukuksuzluğun kendilerine uzanmayacağını düşünenler “yesinler birbirini deyip” izlemeyi yeğledi.
Ortaklık bugünlere kadar geldi. Ama ufukta yol ayrımı görünüyor. Erdoğan’ın siyaseten altındaki zemin kayıyor. Zira ülkede her şey bitti. Erdoğan’ın çevresinde az aklı erenler siyasi çöküşten çıkışın tekrar hukuka, demokrasiye, AB’ye dönmekle mümkün olacağını görüyor. Erdoğan’ı da buna zorluyorlar. Erdoğan, kerhen de olsa “reform”, “AB” söylemleriyle ümit vermek istiyor.
BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️
Erdoğan elbette Batı standartlarında demokrasiye, hukuka dönemez. Ama insanlar yarım-yamalı demokrasiye de razı. Kanaatimce AB, ABD, NATO’ya sadakatini korusa, AB’yi olur olmaz tehdit etmese Erdoğan’la bir süre daha yürümeye ikna olur. Ciddi bir alternatif çıkana kadar zaman kazanmış olurlar. Fakat görünür ortak MHP ve gizli ortaklar (Perinçek, Ulusalcı, Ergenekoncu kesimler) Erdoğan’ın söylemde bile Batıya yönelmesini, hukuka dönmesini istemiyorlar. Mutlak sadakat ve boyun eğme istiyorlar.
Erdoğan sıkışmışlık içinde. Sadece halk değil, partide, bürokraside, medyada insanlar hızla Erdoğan’dan umudu kesiyor. Ondan kurtulmanın zaruretine inanıyor. İllegal yollarla devlete hükmetmeye alışmış Ergenekoncular için ise Erdoğan’ın bu hali bulunmaz fırsat.
Türk toplumunun durumu Erdoğan’dan farklı değil, bir çözümsüzlük, sıkışmışlık içinde. Millet 17/25 sonrası iradesini hırsızlar ve katiller koalisyonuna teslim etti. Kısa vadeli rahatı için uzun vadeli felaketlere rıza gösterdi. Şimdilerde halk yanlışı fark etti ama hırsızlar ve katiller evinize yerleştiyse “git” deyince gitmezler.
15 Temmuz ile Hırsızlar-Katiller koalisyonu güçlerini zirveye taşıdı. Her alana hakim oldular. Ama işbirliğinin çatışmaya dönüşmesi zaman meselesiydi. Açlıktan, işsizlikten, yokluktan kırılan insanlar şimdilerde hırsızlara güvenmiyor. AKP sembolik bir iki adımla (Osman Kavala ve Selahaddin Demirtaş’ı bırakmak gibi) Batıya şirin görünmek ve ilişkileri düzeltmek istiyor. Ama anında açık-örtülü ortaklarından tepki görüyor. Bir mafya babası topluma ve devlete ayar veriyor, hamileri kamuoyu önünde sahip çıkıp, dokundurtmuyor. AKP ve “dünya lideri” Erdoğan bu polemikte TBMM başkanlığı yapmış, “kurucu”, “abi” Arınç’ı bir kalemde feda etmek zorunda kalıyor.
Mehmet Ağar, Alaattin Çakıcı, Engin Alan, Korkut Eken’in, yani derin yapının bütün cenahlarının temsilcilerinin geçen ay alenen paylaştıkları fotoğraf aslında bir meydan okumaydı. Son gelişmeler onun bir resimden ibaret olmadığını gösterdi. 100 yıldır etkin olan Ergenekon yapıları mevcut iktidarı neresinden, nasıl yakaladı, nelerle korkutuyor bilemiyoruz. Ama belli ki elleri güçlü.
Ülkede adeta bir Rus ruleti oynanıyor. Namlunun ucunda sadece Erdoğan ve avanesi yok, Türkiye var. NATO, AB ve demokratik ülkeler Türkiye için yaptırım kararları alıyor ve tekrar demokrasi hukuk çizgisine çekmek istiyor. Erdoğan bunun Ergenekon’a mahkum olmaktan ehven olduğunu gördü. Başka çaresi de yok. Para, yatırımcı, güven Batıdan gelecek. Müthiş bir kıvraklık sergileyerek ve zulümlerin faturasını yargıçlara atarak “reform”dan, AB’den bahsetti. Yamacılar tornistan yapmaya başladılar. Ama ulusalcı, mafyatik, Ergenekoncu ortakları kazık frene bastı. Onların kararlılığını görünce Erdoğan kem küm etmeye başladı. Söylentilere göre kendi bilgisiyle konuşan Arınç’ı bir hamlede “teröristleri asla salmayız” dedi.
Türkiye’nin hali alnına silah dayanmış ve Rus ruletine mecbur edilen zavallı kişilere benziyor. Tetik çekildiğinde bahtına ya katillerin hakim olduğu, kireç kuyularının, faili meçhullerin, adam kaçırmaların, yargısız infazların olduğu bir Türkiye düşecek veya Erdoğan’ın kerhen dönmek zorunda kaldığı yarım ve yamalı demokrasi! AB, demokrasi, hukuk yönünde bir ihtimal çıkarsa uzun vadede rotayı düzeltmek mümkün olabilir. Ama daha otokratik, baskıcı, mafyatik bir rejim de ihtimal dahilinde.
Silahın topunda kaç kurşun var, kaçı boş bilmiyoruz. Ergenekoncuların, mafyatik yapıların nereleri ne kadar ele geçirdiklerinden haberdar değiliz. Türkiye, Rus ruletindeki kurban gibi ölümle, ucunda az da olsa ışık olan bitkisel hayat arasında gelgitler yaşıyor.