YORUM | M. NEDİM HAZAR
“Beni tanımlayan şey; aslında kim olduğum değil, ne yaptığımdır”
Batman Begins
Kahraman ilk oluşturulduğu yıllarda Bat-Man şeklinde yazılıyordu daha sonraki yıllarda aradaki tire (-) atılacaktı.
Batman’ın ilk formu acımasız ve hissiz bir kötücül kahramandı. Misal, bir haydudu çatıdan atıyor, bir vampiri gümüş kurşunla öldürüyordu. Yaptığı şey cezalandırma değil infazdı.
DC yöneticileri Batman’in bu tipoloji ile çok fazla gidemeyeceğini frak edince karakteri yavaş yavaş değişime uğrattılar. Robin karakterinin hikayeye eklemlenmesinin temel sebebi de buydu; acımasız ve ruhsuz bir intikamcı anlayışlı bir babaya evrilecekti.
Fantastik kahraman hikayelerinin 2. Dünya Savaşı yaşandıktan sonra popülaritesi azalmaya başlamıştı. Savaşın gerçekliği kurgusal hikayelerin yerini almıştı.
Tam bu sırada televizyonlar devreye girdi ve Batman başta olmak üzere süper kahramanlar TV dizisi formatında seyircinin karşısına çıktılar. Konunun tarihçileri bu dönemi Gümüş Çağ olarak nitelerler.
Başta DC Comics olmak üzere tüm çizgi romancılar bunu Carmine Infantino’ya borçluydular. Süper kahramanların kostümlerinde, davranış reflekslerinde köklü değişiklikler yaparak, savaşı yaşamış dünyaya yeni bir rol model sunmayı başarmıştı Infinato.
Bir sonraki evre ise 80’lerdi. Bu çağa Modern Çağ dediler. Televizyon seyircisi için yapılan tüm bayağılaştırmalar ve kolaylaştırmalar birden ortadan kalkmaya başlamıştı. Televizyonun yaygınlaşmasıyla, onunla çatışmak yerine anında onun hizmetine giren çizgi roman dünyası, direniş göstermeye başladı ve sonunda onunla rekabete girişti. Çünkü çizgi romancılar çok iyi biliyordu ki, televizyon ne kadar yaygınlaşırsa yaygınlaşsın, çizgi roman alanı her daim var olacak ve esas olan kendileri olacaktı. Bu dönemde Denny O’Neil, Steve Englehart ve Len Wein gibi yazarların ve Neal Adams, Dick Giordano ve Marshall Rogers çizgi romancılar devrim niteliğinde cesur dokunuşlarda bulundular.
1986 yılında Frank Miller Efsanevi bir maceraya imza attı: Batman: The Dark Knight Returns. (Kara Şövalye Dönüyor)
Frank Miller
Bu eser, çizgi roman tarihinin mihenk taşlarından biri olarak kabul edilecekti.
Miller, Chris Claremont tarafından yazılan ve Marvel’ın popüler jilet pençeli anti-kahramanını içeren sınırlı bir seri olan Wolverine’i (1982) çizdikten sonra, DC için bir siberpunk samuray destanı olan Ronin’i (1983–84) ortaya çıkardı. Ancak esas vuruşunu henüz yapmamıştı bu sebeple, İtibarını pekiştiren ve DC’nin amiral gemisi karakterlerinden birini yeniden tanımlayan bir çift proje için DC’de kalıyordu. İşte o proje, Batman: Kara Şövalye Geri Dönüyor’du. (1986) Yaşlanan Bruce Wayne’in emeklilikten çıkıp Batman’in kukuletasını giymesini hayal eden çığır açıcı bir hikayeydi. Ertesi yıl Miller, ilerde Nolan’a büyük ufuklar açacak olan, karakterin kökeninin kesin yeniden anlatımı olarak kabul edilen dört sayılık bir Batman hikayesi oluşturdu; daha sonra şu şekilde toplandı: Batman: Birinci Yıl . Bu dönemdeki diğer projeler arasında, yeniden dirilen bir ninjanın akıl almaz öyküsü olan Elektra: Assassin (1986), Bana Özgürlük Ver (1990), distopik bir dünyada genç bir kadının kahramanlığının öyküsü; ve Sert Haşlanmış (1992)… Miller sinemanın kendisini keşfetmesiyle beraber senaristliğe de başladı ve bilim kurgu tarzının kült filmi olan Robocop’u da yazdı. Miller’in Batman hakkındaki cesur yaklaşımı diğer yazar ve sanatçıların takip edeceği bir şablon oluşturmuştu.
Insomnia’nın aldığı övgüler ve gişe başarısı hem film şirketi Warner Bross’u hem de Christopher Nolan’ı cesaretlendirmişti. Sırada yıllardan beri üzerinde kafa yorduğu bir projesi vardı. Gerçi filmi çektikten sonra pek çok eleştirmen .u eserin yeterince ilgi görmediğini ve kıymet verilmediğinden yakınmış ve Prestij’i Nolan filmografisinin Jackie Brown’u ya da Millers’ib Crossing’i olduğunu ileri sürmüştür.
Evet Prestij… Orijinal ismiyle Prestige..
Christopher Nolan, teknolojiyi yakından takip eden, sadece uygulamada değil teoride de bilime aşırı önem veren bir yönetmen olmasına rağmen bir alışkanlığı var ki, belki de hala ondan vazgeçemiyor. Aklındaki projeleri reklamcı babasının kendine 20 yaşında hediye ettiği bir daktilo ile kâğıda yazıyor.
Perestij’in senaryosunun yazılması tam 5 yıl sürecekti.
Ancak araya girecek önemli bir proje vardı: Batman Begins…
Nolan’ın örüntü yönetmeni Wally Pfister, Batman hayranı olmadığını söyler ve ekler; “Ancak Gotham City’nin kederli, suçla mücadele eden kahramanıyla güçlü bir bağlantım vardı. Çocukken 60’lı yılların televizyon şovunun büyük bir hayranıydım. Babam ABC’de çalışıyordu ve her seferinde Batman hediyelik eşyalarıyla eve geliyordu; tanıtım fotoğrafları, yardımcı kemerler, bir duvara yarasa yansıtabilen bir Batman projektörü, her türlü şey.”
Elbette bu hatıralar Prestij filminin hazırlık aşamasında aklında değildi. Bir gün proje toplantısı için Nolan’ın evindeydiler. Bu eve Emma’nın işi dolayısıyla Londra’dan taşınmışlardı. Nolan, misafirleri evin garajına götürdü. Pfister ve Goyer (Senarist) şok oldu. Garaj adeta bir çocuk odası gibi Batman malzemeleriyle doluydu. Posterler, oyuncaklar vs. Ve Nolan, onları daha şok eden bir şey söyledi: Batman filmine başlıyoruz! Aslında Goyer yeni projenin Batman olacağını biliyordu, zira bir süredir Nolan ile beraber yeni bir Batman evreni üzerinde çalışıyorlardı.
Serinin önceki filmleriyle karşılaştırıldığında daha koyu, daha gerçekçi bir ton hedefleyen vizyonlarının temel amacı, izleyicinin başrolün hem Batman hem de Bruce Wayne kimliklerine duygusal yatırım yapmasını sağlamaktı. Bunun için F. Miller ve The Man Who Falls, Batman: Year One gibi çizgi roman hikayeleri ve Batman: Uzun Cadılar Bayramı ilham kaynağı olmuştu.
Kimdir bu Bruce Wayne? Sorusuna cevap ararken Batman’in karakterini ve evrenini yeniden inşa edeceklerdi.
Aslına bakılırsa Warner Bross, Prestij filmini erteleyip acilen bir Batman filmi çekmesini istemiş, Christopher Nolan ise bu işe dünden razı olmuştu. Ancak bir şartı vardı, tek film değil ancak bir üçleme yapılmasına izin verilirse Batman çekecekti. Çünkü sinema kariyerine ilk adım attığındaki öncelikli hedeflerinden biri de bir Batman filmi çekmekti. Hatta bunu ilk filmi Following’de de bariz şekilde göstermişti.
Takip (1998) Christopher Nolan, Batman’a olan yakınlığını bu sahne ile aslında dünya aleme göstermişti. Tamamı siyah-beyaz olan filmin tonu bile, Nolan’ın zihnindeki Batman evreninin izlerini taşıyordu. Ve elbette, hırsızlık için girdikleri evin kapısındaki Batman amblemi!
O günden sonra malum garaj adeta Batman müzesine dönüştürülecekti.
Nolan kendi Batman film serisini yeniden inşa etme niyetinde olduğunu açık açık belirtmişti: “Daha önce hiç anlatılmamış bir hikâye olan karakterin köken hikayesini yapacağız.”
Nolan, insanlığın ve gerçekçiliğin orijinal filmin temeli olacağını ve “Batman’in dünyasının temellendirilmiş bir gerçeklik dünyası olduğunu. Karşısında olağanüstü bir kahraman figürün ortaya çıktığı tanınabilir, çağdaş bir gerçeklik olacak” demişti. Goyer, filmin amacının izleyicinin hem Batman hem de Bruce Wayne’i önemsemesini sağlamak olduğunu söyledi. Nolan, önceki filmlerin dramadan ziyade stil alıştırmaları olduğunu hissetti ve ilham kaynağının, karakterin gelişimini tasvir etmeye odaklanan Richard Donner’ın 1978 yapımı Süpermen filmi olduğunu belirtti. Warner Bross’un hoşuna giden de bu yaklaşım oldu. Aradan neredeyse 30 yıl geçmişti ve bir fantastik süper kahramanın daha (tekrar) doğumu gerçekleşecekti!
Goyer, her şeyi sil baştan yapmak istiyor, tabiri caizse Batman’i neredeyse sıfırdan inşa etmek istiyordu. Ancak buna imkân da yoktu, ihtimal de. Batman, müptelaları olan bir kahramanı, öyle ucuz bir terzi kumaşı gibi alıp istediğin gibi kesip biçemezdiniz!
Bir sorun daha vardı, Warner Bross filmin derecelendirmesinin R’den yukarı çıkmasını istemiyordu. Hatta mümkünse R bile olmamalıydı! Aslında Nolan ve Goyer, Batman’i romantik bir karaktere dönüştürmek istiyordu. Ve zihinlerindeki model Arabistanlı Lawrence gibi epik bir çalışmaydı.
Ve Batman Başlıyor, başlıyor!
Filmdeki ilham kaynağı “atlama noktası” , Denny O’Neil ve Dick Giordano’nun Bruce’un dünya çapındaki seyahatlerini anlatan kısa öyküsü ” Düşen Adam”dı. Batman Başlıyor’un genç Bruce Wayne’in kuyuya düştüğü ilk sahne “Düşen Adam”dan uyarlanmıştı. Jeph Loeb tarafından yazılan ve Tim Sale tarafından çizilen Batman: The Long Halloween , senaryoyu yazarken Goyer’ı etkiledi; kötü adam Carmine Falcone , Cadılar Bayramı’nın “ayık ve ciddi” yaklaşımından alınan pek çok unsurdan biri oldu. Yazarlar filmde Harvey Dent’in de yer almasını düşündüler, ancak “ona hakkını veremediklerini” anlayınca onun yerine yeni karakter Rachel Dawes’u koydular . Karakter daha sonra 2008’in devamı olan Kara Şövalye’de Aaron Eckhart tarafından canlandırılacaktı. Batman Başlıyor’un yazarları aynı zamanda Frank Miller’ın Gordon ve Gotham City’nin Batman’e ihtiyaç duymasına yol açan yozlaşmış bir polis gücünü konu alan “Birinci Yıl olay örgüsünü” Batman’in geniş haydut galerisine eklemlediler. Goyer ve Nolan, Korkuluk ve Ra’s al Ghul’u filmin kötü adamı olarak kullanmaya karar verdi. Çünkü her iki karakter de önceki Batman filmlerinde veya Adam West’in 1960’lardaki televizyon dizisinde yer almamıştı.
Geçmiş yayınlar incelendiğinde Bruce’un ebeveynleri öldürülmeden önce onlarla birlikte bir Zorro filmi izlediğini biliriz. Ancak Nolan, bu gösteriyi bir nedensellik çizgisine oturtmak için, bir operaya dönüştürecekti. Ki bu gösterim, dengeyi bozacak ve anlatıyı epikleştirmeye evriltecekti.
Lee Garbett tarafından çizilen ve bir tür görsel logline sayabileceğimiz poster.
Goyer ise Batman Begins karakterin kökenlerine inmenin tabii neticesi olarak, Bruce Wayne’in (Christian Bale) Gotham City’deki suç ve yolsuzluğun önüne geçmek için kendini Maskeli Süvari’ye dönüştürmesini anlatmak istiyordu. Nihayetinde ikisinin ortak ve orta yolu bulunacaktı!
Görüntü yönetmeni Pfister yazılan senaryoyu okuduktan sonra, filmin görsel anlatısını nasıl yakalayacağını düşünmeye başladı. Nolan’ın vizyonunu desteklemek için doğru atmosferi oluşturmak istiyordu. Bu nedenle, Pfister, filmi gerçek bir dünyada geçiyor gibi hissettirmek için doğal ışığı ve mekanları kullanmaya karar verdi. Bu tercih, Batman evreni için çok cesur ve yepyeni bir adımdı. Batman’in karakterleri ve mekanları fantastik dünya ile gerçek dünyanın sınırında bir yere çekiliyordu.
Filmdeki tapınak özel olarak inşa edildi.
Pfister, filmin atmosferini oluşturmak için gerçek mekanları tercih etti ve CGI’yi mümkün olduğunca az kullandı. Çekimler için Chicago, Londra ve İzlanda gibi çeşitli yerlerde yer aldı. Gerçek mekanlar, filmdeki aksiyon sahnelerine ve Gotham City’nin karanlık ve tehditkar atmosferine gerçekçilik katmaya yardımcı oldu.
Pfister ayrıca doğal ışığı kullanarak filmi görsel olarak ilgi çekici hale getirmek istedi. Çekimler sırasında, mevcut ışık kaynaklarını kullanmak ve yapay ışıkları minimumda tutmak için çaba gösterdi. Bu, filmin daha gerçekçi ve doğal bir görünüm kazanmasına yardımcı olacaktı.
Görüntü yönetmeni olarak, Pfister aynı zamanda filmin renk paletini de belirledi. Gotham City’nin karanlık ve tehditkâr atmosferini yansıtmak için soğuk ve doygun renkler tercih etti. Bu renk paleti, filmin duygusal tonunu ve atmosferini desteklemeyi amaçlıyordu.
Kamera ekibinin işi çok zordu.
Sonuç olarak, Wally Pfister, Batman Begins’in görsel anlatısını oluşturmak için doğal ışığı, gerçek mekanları ve belirli bir renk paletini kullanarak Christopher Nolan’ın vizyonunu destekledi. Bu yaklaşım, filmin gerçekçi ve karanlık atmosferini başarıyla yansıttı ve Batman’in başlangıç hikayesine uygun bir görsel deneyim sağlanılmıştı.
Sıra çekim aşamasına gelmişti.
Her filmlerinde olduğu gibi Nolan da işi hızlandırmak için kurulmak istenen (Second unit) ikinci bir üniteyi reddetti, çünkü rengin, paletin, atmosferin ve her ne kadar çok profesyonel bile olsalar oyuculukların da tutarsızlaşabileceğini biliyordu. Çekimler Mart 2004’te İzlanda’daki Vatnajökull buzulunda başladı. Set ekibi bir köy ve Ra’s’ın tapınağının ön kapılarını, ayrıca uzak bölgeye erişim için bir araç yolu inşa etti. Hava şartları ise olabileceğinden de fenaydı. Hava, saatte 75 mil (121 km/saat) esen rüzgar, sürekli yağan yağmur ve kar nedeniyle aman vermiyordu . Görüntü yönetmeni Wally Pfister’ın vinç kullanarak çekmeyi planladığı çekimler, devrilme tehlikesinden dolayı, el kamerasıyla tamamlandı.
Batman Begins’i seleflerinden ayıran en önemli ve birincil farklılık, Burton ve Schumacher’in gerçek dünyada var olmayan Gotham Şehri’nden farklı olarak mekanı gerçekçi olabilmesi için Londra, New York ve Chicago’da dış cephe çekimleri yapmasıydı. Superman’den ve 1970’lerin sonu ile 1980’lerin başındaki diğer gişe rekorları kıran filmlerden ilham almak isteyen Nolan, prodüksiyonun çoğunu İngiltere’de, özellikle de Shepperton Studios’ta gerçekleştirecekti. Bu platoda bir mağara seti inşa edildi ve uzunluğu 76, genişliği 37 ve yüksekliği 12 m olan bir yarasa mağarası yapıldı. Filmdeki şelale de yapaydı. Yapım tasarımcısı Nathan Crowley, 12.000 İngiliz galonu içeren bir şelale oluşturmak için on iki pompa kurdu ve gerçek mağara kalıplarını kullanarak kayalıklar inşa etti. Cardington, Bedfordshire’daki bir zeplin hangarı Nisan 2004’te Warner Bross tarafından bu iş için kiralanmıştı.
Filmin olanca karanlığına rağmen Nolan, filmin geniş bir yaş aralığına hitap etmesini istiyordu: “Elbette en küçük çocuklar için değil, yaptıklarımızın muhtemelen onlar için biraz yoğun olduğunu düşünüyorum ama kesinlikle 10 ila 12 yaş arası çocukları dışlamak istemedim, çünkü bir çocuk olarak böyle bir çocuk sahibi olmayı çok isterdim. İş bu nedenle Batman Begins’te kan yoktur!
Gelelim müziklere…
Bunun için Nolan’ın ilk başvurduğu kişi şüphesiz büyük kompozitör Hans Zimmer’di. Ancak Nolan üç film için anlaşmak istiyordu ve Zimmer’in ajandası ziyadesiyle doluydu. Bunun için ara bir çözüm bulundu. Evet, Zimmer her üç filmde de göre alacaktı. Öncelikle Newton Howard ile beraber çalışacak ve üçlemenin ana temasını birlikte besteleyeceklerdi. İlk iki filmin müzikleriyle daha ziyade Howard ilgilenecek, Zimmer ise final filminde tüm mesaisini bu yapıma ayıracaktı. Nitekim öyle de yaptılar.
Usta besteci Hans Zimmer daha önceki Batman filmlerinde yapılmış olan müziklerine benzer bir iş çıkarmak asla istemiyordu. Bunun için senfonik ve elektronik müziğin bir sentezini denedi. Müzikleri yapar 90 kişilik orkestranın çoğu Londra Filarmoni başta olmak üzere Londra ortestralarında çalan sanatçılardı. Orkestranın en bariz özelliği ise çello ağırlıklı oluşuydu. Özellikle dramatik anlarda hissiyatı zirveye taşımak için (Misal anne-babanın ölümü sonrası bir erkek sopranonun sesini kullandı. Ve Zimmer bu anı şöyle yorumladı: “Oldukça güzel bir şarkı söylüyor ve sonra takılıp kalıyor, sanki zaman durmuş gibi!” Ayrıca davranışsal olarak da karakter ile müziği birleştirip bir psikometri inşa etmeye çabaladı. Batman’e müzik aracılığıyla insani bir boyut eklemeye çalıştı. Üçlemenin geneline bakacak olursak gördüğümüz şu: Üç filmde de Zimmer aksiyon sahnelerini besteliyor ve Howard dramatik sahnelere odaklanıyordu.
Batman’in aracı için özel bir ekip kuruldu, çoğu mühendisten oluşan bu ekip, Batman’e yeni nesil bir araba tasarladılar. 5,7 litrelik güçlü Chevy V8 motor, geniş yarış lastikleri ve kamyon aksları kullandılar. Sadece araç 300 bin dolara yakın bir maliyete ulaşmıştı.
Kostüm için de Nolan’ın bambaşka fikriyatı vardı. Klasik çizgi kahraman kostümünü daha ciddi ve karanlık göstermek için yepyeni bir tasarıma ihtiyaç vardı. Öyle taytlar, mor donlar, saten eldivenler ile bu iş yürümezdi şüphesiz! Londra’daki Shepperton Stüdyolarında “Cape Town” kod adlı FX atölyesinde Yarasa Elbisesi üzerinde çalışmaya başladılar. Sonuçta gelmiş geçmiş en esnek, hafif ve dayanıklı kostümü tasarladı.
Pelerin Nolan için en büyük sorundu. Klasik kumaşlar arzu ettiği hissiyatı vermiyordu zira. Yapılan yoğun araştırmalar neticesinde paraşüt bezinde karar kılındı ve harika sonuç alındı.
Kapüşon ve maske, Yarasa Adam’ın ciddiyetini ve endişesini her daim ön planda gösterecek şekilde tasarlanmıştı.
Batman Begins’in seleflerinden bir diğer farkı ise aksiyon sahneleriydi şüphesiz. Bunu için C. Bale özel dövüş dersleri aldı. Koreograflar, tarz için İspanyol Keysi Dövüş tekniğini kullandılar. Bu tarz serinin ikinci filminde de kusursuz işlendi ama serinin üçüncü filminde, artık aktörün fiziksel özelliklerini zorladıklarını görünce, savunma ağırlıklı bir stil üzerine çalıştılar.
Gelelim özel efektlere.
Malum, Christopher Nolan, teknolojiyi dibine kadar kullanmasıyla meşhur. Ancak aynı hassasiyetle de özel efektten mümkün mertebe kaçınan biri. Batman Başlıyor için Nolan, bilgisayarla oluşturulmuş görüntüler yerine gerçekçiliği tercih etti. Bu sebeple Narrows ve Ra’s al Ghul’ün tapınağını temsil etmek için ölçek modelleri kullanıldı. Bununla birlikte, Gotham’ın silueti, Wayne Tower’ın dış mekan çekimleri ve bazı dış monoray çekimleri gibi bazı tanıtıcı çekimler CG birleşik görüntülerdi. Tırmanıcı monoray dizisi, canlı aksiyon görüntüleri, model çalışması ve CGI’yi karıştırdı. Filmden alınan yarasalar tamamen dijitaldi (yalnızca bir veya iki yarasa içeren sahneler hariç), çünkü gerçek yarasaların büyük sayıda yönlendirilmesinin sette sorunlara neden olacağı kararına varılmıştı; ölü yarasalar tarama yapılarak dijital modeller oluşturuldu. Mekanlar ve setler dijital olarak yeniden oluşturuldu, böylece uçan yarasalar bitmiş filme dahil edildiklerinde uyumsuz görünmeyecektiler.
Nolan, kariyerinin en yorucu çalışmasını sonunda bitirmeyi başarmıştı.
Açıkçası sektör ve eleştirmenlerin tepkisinden ziyade Batman severlerin ve sinema izleyicilerinin tepkisini merak ediyordu. Bir de filmin gişesini, malum Warner Bross filme kamyon yüküyle para harcamıştı!
Bu arada Nolan’ın şansızlığına özellikle Amerika’da bilet fiyatlarından dolayı büyük tartışmalar yaşanıyordu. (Aynı dönem Türkiye’de de benzer tartışmalar yaşandığını hatırlayacaksınız. Aşı pahalı biletler, zorla satılan patlamış mısır menüleri filan) Son bir yılda dünya genelinde seyirci sayısı yüzde 5’ten fazla düşmüştü.
Warner Bross bir çılgınlık yaptı ve filmi, gişenin en düşük olduğu dönemde Haziran 2005’te vizyona çıkarma kararı aldı. Filmin prömiyeri ise (Mayıs ayının son günü) Tokyo’da yapılacaktı! Film, 55’i IMAX olmak üzere toplam 3858 salonda gösterime girdiğinde tarih 15 Haziran 2005 idi.
Açıkçası salon işletmecileri Batman ve Robin faciasından sonra hiçbir Batman filminden büyük bir beklentiye girilmemesi gerektiğini biliyorlardı. Üstelik o sene çok iddialı olarak vizyona giren Dünyalar Savaşı (Spielberg), Yıldızlar Savaşı (Lucas), ayrıyeten Madagaskar, Mr. & Mrs Smith, Charlie ve Çikolata Fabrikası yapıl şirketlerini korkutan gişeler elde ediyordu.
Batman Begins, gişe konusunda tüm karamsar tabloyu bir anda yerle bir etti. Açılış Hafta sonu (Cuma, Ctesi ve Pazar) 48 milyonluk ABD gişesiyle zirvede yer aldı. Ancak sektör bundan daha iyi başlangıçları da görmemiş değildi.
Şaşırtıcı olan IMAX versiyonunun gösterildiği 55 salondan gelen rakamlardı. İlk beş günde 3,5 milyon dolara yakın hasılat yapmıştı Batman Begins. Şirket anında bir izleyici demografisi de çıkardı ki, bunu özellikle C. Nolan istiyordu. Rakamlara bakılırsa filmi yüzde 57’si erkek olan ve yüzde 54’ü 25 yaş üstü kişilerden oluşan bir kitle izlemişti. Bu demografi tam da Nolan istediği bir tabloydu.
Film ikinci haftasında da zirvedeydi ama rakamlar düşmeye başlamıştı. Dediğimiz gibi bunda sadece filmin kendisi etken değildi, dünyada tüm salonlarda bir bilet sorunu zirvedeydi!
Günün sonunda Batman Begins, toplam 375 milyon dolarla, Tim Burton’un (Ki salonların yenilendiği (1995) bir altın çağa denk gelir) 411 milyon dolarlık Batman’inden sonra en iyi gişe sahip olmayı başarmıştı.
Seyircilerin çoğu ortaya çıkan eserden memnundu, hatta ziyadesiyle memnun olanlar ağırlıktaydı.
Sektör de filmi olumlu karşılamıştı. Christopher Nolan ilk kez büyük bir bütçeli filmde sahaya inmişti ve görünüşe göre bu sınavı anlının akıyla vermişti!
Bazı oyuncuların (Misal Katie Holmes) zayıf oyunculukları epey eleştiri alsa da sektörün nabzının tutulduğu en itibarlı platform Rotten Tomatoes filme 10 üzerinden 7,7 bir puan vermişti. Hakkında yayınlanan 287 inceleme yazısından çıkan ortalama puan ise % 84’lük beğeniydi. Açıkçası bu sonuç Tim Burton’unki de dahil tüm Batman filmlerinin arasında en iyisiydi.
Sinema eleştirmenlerinin profesyonel platformu Metacritic’te de 40 eleştirmen 100 üzerinden 70 ortalama puan vermişlerdi. Eleştirmen alemini bilmezsiniz, burunlarından kıl aldırmadıkları gibi Nolan’ın tarzına (Daha önce de bahsettiğimiz Roger Ebert gibi önyargılı yaklaşanlar da vardı) çoğunun çocukluk kahramanının beyazperdede görmekten pek hazzetmiyorlardı. Misal, Tim Burton Batman ile vizyona girdiğinde bundan cesaretlenen Paramount’un The Phontom / Kızılmaske filmi yerden yere vurulmuştu.
Sinemayı sadece eğlencelik olarak algılamayan pek çok beyin, Batman için bu filmin bir devrim niteliğinde olduğunu yazmakta gecikmediler. Onlara göre Tim Burton şahane ve gösterişli Batman’inde eksik olan şeyler, bu film ile tamamlanmıştı.
Bunun aksine bazı eleştirmenler Batman’in bu kadar ciddi olmasının çizgi kahramanın ruhuna aykırı olduğunu söylerken, kimileri bunun tek sebebinin senaryo ve yönetmen değil başroldeki C. Bale de olabileceğini yazmışlardı. Misal USA Today’den Mike Clark, rolü “sinir bozucu derecede gelişmemiş ve asık yüzlü” olarak nitelemişti.
Bir sonraki yazıda bu filmin içine hayli derin ve kararlı bir şekilde gireceğiz ancak, bazı yönetmenler Christopher Nolan’ın niyetini de çok net okumuşlardı. Nolan, attığı kementler ile Batman evrenini gerçek dünyaya çekmiş, Gotham ile New York’u neredeyse sınır/komşu yapmayı başarmıştı!
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***