2018 seçiminde yüzde 35,61 oy oranıyla AKP, 2018 Haziran’dan bu yana 5 puan kaybetse de 7’nci kez genel seçimlerin 1’nci partisi olabildi.
Ana akım muhalefetin kazanma ihtimali belki de ilk kez bu kadar yüksek görüldüğünden olsa gerek ‘tarihi’, ‘milat’ denerek işaretlenen seçim tablosunun adından muhasebeler sürüyor.
Muhalefetin ‘hüsran’, iktidarın ‘zafer’ hanesine yazdığı 2018 seçimiyle netlik kazanmış toplumun görüntüsü ideolojik, siyasal, sosyal ve ekonomik okumalar üzerinden anlaşılmaya, anlamlandırılmaya çalışılıyor. Bir tür “Neydi ki bu başımıza gelen?” serzenişiyle birlikte.
Zira yoksulluk genişleyip derinleşir, ücretler baskılanır, dar gelirli milyonlar enflasyon cenderesinde hayatta kalmaya uğraşırken boş tencerenin iktidarı götürmesi bekleniyordu ki, öyle olmadığı görülmüş oldu. En azından ‘tencere’, ‘az tencere’, ‘tencere hiç yok’ ayrımı yapılmadan.
Düşük faiz politikasının anlamından sermayeye verilen ucuz kredilere, görece arttırılan istihdama karşılık düşürülen ücretlere, kuru tutmak için cayır cayır yakılan rezervlere kadar pek çok ekonomik parametrenin her biri sandıkla meydana çıkmış tabloyu okumaya çalışırken aynı zamanda birer manivela.
Ücretlerin düşürülmesi pahasına işsizliğin görece azaltılması politikası izleyen AKP’nin oyları ile istihdam arasındaki ilişki gibi.
SOSYAL YARDIMLAR VE HESAPLANAN SİYASİ SONUÇLARI
Bu ekonomik gösterge ve ilişkiler arasında güçlü bir belirleyen kabul edilen ve aynı zamanda doğrudan siyasi sonuçlar doğuracağı hesap edilen ise sosyal yardımlar… ‘Sosyal’ diye tabir edilen devletin gereği ve zorunluluğu olan ancak bir siyasi partinin kendi lütfuymuş gibi yoksullara bahşettiği sosyal yardımlar…
Dünya Bankası 2001 krizinden sonra sosyal yardım alanının genişletilip, sosyal destek ayaklarının yeniden dizayn edilmesini buyuruyordu çünkü yoksulluğun sonuçlarının geniş çaplı toplumsal ve siyasal çıktıları olabilirdi.
Yoksullukla mücadele etmek yerine geniş kitleleri kontrol ve denetim altında tutmanın kullanışlı yolu olarak dolaşımda tutulan ve kuşaktan kuşağa miras gibi aktarılarak kalıcılaşması bir anlamda şart koşulan yoksulluk ve ‘olanakları’, popülist sağ iktidarlar ve elbette AKP tarafından yeni keşfedilmedi.
‘MÜJDELER OLSUN’: 24 MİLYON YOKSUL VAR
Erdoğan’ın önceki kabineden gözleri ışıl ışıl ışıldayan bakanı Nebati, “2002’de iktidara geldiğimizde 1 milyon hane sosyal yardım alıyordu, bugün sosyal yardım alan hane sayısı 6 milyona gelmiş” diyebiliyor mesela. Nebati’nin hesabıyla söylersek bu yaklaşık ‘24 milyon kişi’ demek oluyor.
Yoksul sayısının artmasıyla övünen devrik maliye nazırı, partisinin yoksullukla mücadele yerine oradan oy devşirme peşinde olduğunun itirafını da bir tür ‘müjdeler olsun’ içeriğiyle birlikte yapabiliyor.
‘Sosyal devlet’ lafını diline dolamış AKP’nin, paralar sanki kendi cebinden kendi kasasından çıkıyormuş gibi yaparak yardımların akıbetini partisinin selametine bağlamada ne kadar mahir olduğu ise aşikâr.
TEHDİT VE KOZ OLARAK SOSYAL YARDIMLAR
Emek Partisi İstanbul İl Başkanı Sema Barbaros’un Evrensel gazetesinde kaleme aldığı yoksul mahallelerdeki saha gözlemleri bu bilgiyi bir kez daha doğrular nitelikte. Barbaros, AKP’ye oy verilmemesi durumunda sosyal yardımların kesileceği tehdidini muhataplarının ağzından şöyle aktarıyor:
“Bizim kaydımız her yerde var. Bize ulaşmak isteyen çok kolay ulaşıyormuş bunu anladık. AKP Kadın Kolları başkanı, kapı kapı dolaşarak, hatta bazılarımızı telefonla arayarak, konum isteyerek bir çalışma yürütüyor. Hem oy istemek üzere maddi destekte bulunuyor, hem de ‘Yardımın kesilmesini istemiyorsan dediğimiz yere oy vereceksin’ diye mesajlar veriyor. Üstüne yetmiyor, bazı kadınlar oy vermez belki diye düşündüğünden, ‘Oyunun fotoğrafını çekip atacaksın’ diyor.”
“Bodrum katlarda, rutubetli, nemli evlerde, sağlıksız koşullarda yaşayan kadınların eşyalarının çoğu ya bir yerlerden bağışlanmış, ya çöp kenarlarından alınmış” diyen Barbaros, ‘AKP’nin seçim kozu’ diye tanımladığı yoksul mahallelerde gösterilen aba altındaki sopayı da şöyle özetliyor:
‘YARDIM KESİLİRSE ENGELLİ ÇOCUĞUMA NASIL BAKARIM?’
“Engelli çocuğu olan bir kadın arkadaşımız bu süreçte bize oldukça yakın davranıyor. Bize ilk uyarısı “Sakın AKP’ye oy veren kadınları bir araya toplayarak konuşmayın. Çünkü bu kadınlar yıllardır vakıflardan, valilikten, sosyal hizmetlerden yardım alan kadınlar” oluyor. Kimisinin avantajlı duruma gelmek ve teşkilatla farklı bir bağ kurmak için birbirlerini ihbar edeceği korkusu yaşadığını, bir aradayken açık konuşamayacaklarını söylüyor.
İhbar edilen kadınlara, ‘Sosyal yardımı hak etmediğiniz tespit edilerek yardımınız kesildi’ gibi mesajlar geldiğini, bunun da birbirlerine olan güvenlerini kırdığını, korktuklarını söylüyorlar:
Biz de korkuyoruz, ben AKP üyesiyim ama AKP’ye oy vermiyordum, şimdi bir de fotoğraf istiyorlar. Yardımım kesilirse engelli çocuğuma bir asgari ücretle nasıl bakarım?”
SEÇİM DÖNEMİNDE DİKKAT ÇEKEN İKİ PROGRAM
Sosyal yardımları, iktidarı boyunca siyasi bekası için elzem kabul eden AKP’nin önceki seçimlerden farklı olarak bu seçim döneminde dolaşıma soktuğu iki program ise dikkat çekiyor. Aile Destekleri ve Ulusal Hane Ziyaretleri Programı…
Seçimlere 10-11 ay kala uygulamaya konan, seçimlerin bitmesiyle de sonlandırılan programlarla ilk kez bedenen çalışabilir durumda olan ya da sosyal sigortası olan yoksullara 850 ila 1200 lira arasında destek verildi.
Ulusal Hane Ziyaretleri Programı için “Bakanlığımızın çalışmalarının bel kemiğini oluşturuyor” diyen önceki Aile Bakanı Yanık, 26 milyon haneye tek tek ulaşma hedeflerinin olduğunu açıklamıştı. Daha gerçekçi bir hesaplamayla bu hane ziyaretlerinde 13 milyon seçmenle yüz yüze görüşmeler yapıldığı tahmin ediliyor.
‘SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZIN SELAMIYLA, TALİMATIYLA GELDİK’
‘Sayın Cumhurbaşkanımızın selamıyla, talimatıyla geldik’ diye başlayan görüşmelerde kritik nokta kamu kaynaklarının bir siyasi partinin tasarrufuymuş gibi sunulması.
Siyasal ve ideolojik söylemlerle harmanlanıp pazarlanan sosyal yardımların kimlere, hangi koşullarda verileceği ise yine AKP tarafından belirlenirken, süreç muhtarlar, belediyeler, yereldeki yapılanmalar, dernek ve vakıflar üzerinden şekillendiriliyor.
KLİENTALİZM: SİYASİ BAĞIMLILIK HESABI
Siyasal otoritenin dağıtım ölçütlerine göre sunulan bir takım hizmetler ya da mallar karşılığında, siyasal destek talebinde bulunması talebine sosyal politikada ‘klientalizm’ deniyor.
Müşteri gibi algılanan yurttaşla bir tür siyasi bağımlılık ilişkisi hesaplayan anlayış bu haliyle yukarıdan aşıya acıma, hayırseverlik, yardımseverlik içeren bir tür hiyerarşi inşasına da girişmiş oluyor.
‘CHP, YOKSUL MAHALLELERLE UZUN SÜRELİ İLİŞKİLER KURABİLMELİYDİ’
Konuyla ilgili Medyascope’da açıklamalarda bulunan barış akademisyenlerinden Dr. Nail Dertli, sosyal yardım almak zorunda kalmış kişilere ilişkin algıya da özellikle dikkat çekiyor:
“Hak ve sadaka meselesinin içine sıkışan bir sosyal yardım söylemi var, oylarını makarna kömür karşılığında satan yoksullar olarak da karşımıza çıkıyor sıklıkla. AKP son derece radikal bir neoliberal politika uyguladı. Bunun sonucunda da haneler birtakım hayatta kalma stratejileri geliştiriyorlar. Stratejilerden biri de sosyal yardım alanı ve buraya yöneliyorlar, bu son derece normal bir şey. Geniş kitlelerin sosyal yardıma, maddi desteklere ihtiyaç duyması başka bir şey, AKP’nin bunu kendi politik ihtiyaçlarına göre yönlendirmesi başka bir şey. Dolayısıyla buradaki yoksullara, sadakaya muhtaç kişiler değil de, kapitalizmin işleyişinde, neoliberal politika içerisinde temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanan yoksullar olarak bakmamız lazım.”
Dertli’nin 2018 seçimlerini ‘hüsran’ olarak hanesine yazmış muhalefete sözü ise şöyle: “Burada CHP’ye düşen muhtemelen, mahalleleri tek tek tarayıp yoksul haneleri tespit etmesi ve onlarla daha uzun süreli ilişki kurabilmesiydi.’
Daha Fazla Göster:
AKPAKP ve sosyal yardımlarDünya BankasıRecep Tayyip Erdoğansosyal yardım
ÖZLEM ERGUN
15 Haziran 2023 HABER ANALİZ
Kaynak: Kronos
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***