ANKARA – Altılı Masa’nın “Ortak Politikalar Metni”nin dayanaktan yoksun olduğunu söyleyen siyaset bilimci Eren Aksoyoğlu, “Üçüncü ittifak Türkiye’yi ferahlatacak bir hamleyi gerçekleştirmekle mükellef olmalı” dedi.
Millet İttifakı, 30 Ocak’ta tüm genel başkanların katılımıyla yapılan ortak toplantıda “Ortak Politikalar Mutabakat Metni”ni açıkladı. İktidara gelmeleri durumunda vadettikleri hükümet programının en somut örneği olduğu belirtilen “Ortak Politikalar Mutabakat Metni”nde yer alan ve almayan başlıklar üzerine tartışmalar sürüyor. İttifak bileşenleri tarafından “Krizden kurtuluş reçetesi” olarak ifade edilen 9 ana başlık, 75 alt başlık ve 2 bin 300’den fazla vaatten oluşan metnin, bir “restorasyon projesi” olduğu ifade ediliyor.
Siyaset bilimci Eren Aksoyoğlu ile Millet İttifakı’nın deklare ettiği mutabakat metninin yanı sıra Altılı Masa içerisindeki uyuşmazlıklar, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın seçimlerdeki misyonu üzerine konuştuk.
Eren Aksoyoğlu
Millet İttifakı’nın “Ortak Politikalar Metni”, ülkenin kronikleşen Kürt, kadın ve inanç sorunlarına dair metinde somut çözüm önerilerinin yer almaması nedeniyle eleştirildi. Siz nasıl buldunuz, sizce de durum böyle mi?
Siyasal metinler dayanak olduğu programlar ve bildirgelerin üzerine oturtulur. Ancak ittifak sistemi partiler siyasetinden çok uzak olduğu için herhangi bir partiyle özdeş bir felsefi temel de bu metinde oluşmamış. Belki altı partinin adalet, demokrasi, hukuk gibi ortaklaştığı temel konular üzerinde bir başlangıç bölümü olması, bu bağlamda da bahsettiğiniz Kürt, kadın, inanç gibi konuların irdelenmesi sağlanabilirdi. Ancak Ortak Mutabakat Metni maalesef bu dayanaktan yoksun görünüyor. Bunun yerine Türkiye’de beliren sorunlara çözüm önerileri birbiri ucuna eklenmiş. Bu sorunların çözümü için altı partinin yanında, yöresinde bulunan akademisyenler ve düşünce insanlarının yer aldığı çalıştaylar da yapılabilirdi. Bu yapılsaydı, daha kapsayıcı ve sorunların temeline inen çözüm önerileri topluma sunulabilirdi. Herkes bu metinde kendinden bir parça bulabilirdi. Ama sizin yazmadığınız bir metin nasıl sizin olabilir?
Seçmende ışık uyandıran bir deklarasyon oldu mu?
Örgütlü topluluklar bu metni savunmak veya parçalamak için uğraş veriyor. Ancak büyük seçmen bloklarında heyecan yaratması için farklı mecralarda, farklı şekillerde dolaşıma sokulması gerekirdi. Elimizde bir metin ve bu metnin yorumcular tarafından iğdiş edilmesi dışında pek bir şey yok. Bütün bunlara rağmen Ortak Mutabakat Metni’ndekilerin dörtte biri yapılsa, Türkiye için büyük bir rahatlama sağlayacağı açık. Buradaki ironik durum ise Altılı Masanın uygulamak için bu metni yazmaktan imtina ettiği kişilere sıklıkla gitmek zorunda kalacak olması.
Altılı Masa’ya dair en çok konuşulan meselelerden biri adaylık tartışmaları… Özellikle uzun zamandır CHP blokundan verilen Kılıçdaroğlu sinyallerinin aşikar olmasıyla birlikte İYİ Parti’nin aynı fikirde olmadığı konuşulan konular arasında. Siz nasıl okuyorsunuz bu tartışmaları?
Bu süreç kaçınılmaz olarak çok fazla aktörün pozisyonunu da ilgilendiriyor. Hem Cumhuriyet hem de CHP açısından kritik soru şu: Neden bu kadar çok ülkücü Kılıçdaroğlu’nun çevresine konumlandı?
Yüksek olasılık halen Kılıçdaroğlu. Ancak sürecin başından beri bir şüphemi koruyorum. Kılıçdaroğlu, İmamoğlu’nu korumak için bir kalkan gibi önünde duruyor olmalı. Bu yüzden biz başından Kılıçdaroğlu’nu bir adım önde ama İmamoğlu’nu da onun bir adım gerisinde gördük. Çünkü bu tek başına bir adaylık değil. Cumhuriyetin ikinci yüzyılının başında Ankara’nın yeniden inşasından CHP’nin yeniden kurulmasına kadar çok fazla katmanı olan bir süreç. Bu süreç kaçınılmaz olarak çok fazla aktörün pozisyonunu da ilgilendiriyor. Böyle dönemlerde lider, kadrolarını korumakla mükellef olur. Bence hem Cumhuriyet hem de CHP açısından kritik soru şu: Neden bu kadar çok ülkücü Kılıçdaroğlu’nun çevresine konumlandı? Ayrıca İyi Parti gibi ülkücülerin görece rahat siyaset yapacağı bir yer olmasına rağmen. Dolayısıyla bu iç içe siyaset İYİ Parti Lideri Akşener’in de CHP’den koparacağı bir parçaya doğru onu götürüyor. Çünkü Akşener’in bugünkü siyaseti onu hem CHP seçmeninde rasyonel karar alan bir kurtarıcı pozisyona götürüyor hem de “CHP ülkücülerinin” tercihlerini zorluyor. Sinan Ateş olayından sonra MHP teşkilatlarından uzaklaşanların ekmeğini kim yiyecek, esas mesele burada yatıyor. Üstelik bütün bunların yanında Cumhurbaşkanı adaylığının belirlenmesinden sonra kabinenin belirlenmesi de var. Akşener bu pazarlık için elini sıkı tutuyor.
İkinci olasılığın gerçekleştiğini varsayarsak, muhalefet açısından seçim öncesi nasıl bir senaryo seçmeni bekliyor?
Akşener partisine teşkilat dışından isimler getirdi. Özellikle ekonomi ve sosyal politikalar alanındaki bu isimler, özellikle CHP ve DEVA’daki bazı olası kabine üyelerini şimdiden zorluyor. Kanımca İYİ Parti lideri kabinedeki MHP teşkilatlarından geçenleri değil, bu isimleri önerecek. Böylece Koray Aydın ve Yavuz Ağıralioğlu gibi uzlaşmaz isimleri de ekarte etmiş olacak. Akşener’in bütün bu yönelimlerinin partisini merkez sağa taşımak amacıyla yaptığını belirtenler de oluyor. Ama kanımca Akşener, içinden doğduğu ülkücü kamuoyunu bırakmayı düşünmüyor. Kana karışan bu rengin partisini berrak bırakacağını hiç sanmıyorum. Oldukça baskın bir siyaset çünkü bu. Dolayısıyla yürütme içinde bir ağırlığı olmasa bile bu siyaset devletteki kadrolaşmasını sürdürecektir. Zira ülkücü hareketi diri tutan da bu pratiktir.
Akşener’in hedefi, Altılı Masa’nın ifadesiyle “yeniden demokrasi” mi, yoksa 90’larda bakanlık yaptığı dönemdeki politikalarına başka bir boyut kazandırabileceği başbakanlık koltuğu mu?
Türkiye’de kentli ülkücüler orta vadede büyük bir değişim geçirdiler. Başbuğluk kurumunu büyük ölçüde göz ardı ettikleri bir siyaset yapma biçimine tutundular. Lider halen çok güçlü ama kentli yeni orta sınıflara dönüşmüş olmaları hayatı belirli ölçülerde yeniden yorumlamalarını getirdi. Sadece Sedat Peker’in ifşalarına bakın. Zihin arkasında neredeyse her günahkâra arınma hakkı veren bir zemin yarattı. Bu arınma ihtiyacı büyük kitleleri elbette sizin ve benim anladığım demokratik normlara götürmeyecektir. Ama ülkücü kadroların farklı yönelimlere bürünmesi ve şüphesiz her birinin MHP’nin liderliğini istemesi, bizi kaçınılmaz olarak bir iç açılıma götürüyor. Sinan Ateş olayı dahi içeride gerçekleşen bu çarpıcı dönüşümün üstünü örtmeyi veya onunla hesaplaşmayı amaçlıyordu.
Millet İttifakı’nın yanı sıra seçimlerde kader belirleyici bir pozisyonda olan HDP’yi ve Emek ve Özgürlük İttifakı’nı konuşmakta yarar var. HDP’nin seçim öncesi rolü ve misyonunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
HDP’nin adaylık restini bu berraklaşmaya ulaşma çabası olarak görüyorum. Böylece üçüncü ittifak daha ilk cümlesinde kilidi açmak için bir gayreti olduğunu göstermiş oldu. Üçüncü ittifak Türkiye’yi ferahlatacak bir hamleyi gerçekleştirmekle mükellef olmalı
Türkiye büyük bir sessizlik döneminden geçti. Bu sessizliğin getirdiği tahakkümün Cumhur’dan Millet’e doğru kaydığı yönünde bir umut dalgası oluştu. Ancak çok katmanlı ve kamuoyunun anlamakta zorlandığı, ittifak sistemi siyasetinin bir berraklaşmaya ihtiyacı vardı. Ben HDP’nin adaylık restini bu berraklaşmaya ulaşma çabası olarak görüyorum. Böylece üçüncü ittifak daha ilk cümlesinde kilidi açmak için bir gayreti olduğunu göstermiş oldu. Ancak bu aşamada şu notu düşmekte fayda görüyorum; HDP, dolayısıyla üçüncü ittifak Türkiye’yi ferahlatacak bir hamleyi gerçekleştirmekle mükellef olmalı. Çünkü anladık ki içinde bulunduğumuz siyasal düzlem, HDP’nin Millet İttifakı’na yaklaşmasına izin vermeyecek. CHP kadrolarının ve CHP seçmeninin HDP’nin yönelimlerini sıklıkla önemsediğini geçtiğimiz dönemlerden biliyoruz. Üstelik CHP yönetimi HDP’yi anlamak ve hamlelerini anlamlandırmak için gerekli temas ve müdahalelerde bulunuyor. Hatta bunu biraz daha ileriye götüreyim, HDP kadrolarının “sosyal demokrat adayı destekleme” konusundaki tavrı, CHP’nin elini çok rahatlattı. Bu yüzden HDP artık göz ardı edilemeyecek bir aktör. Bundan sonrası için yapılması gereken en önemli şey, Türkiye’yi ateşe atmayacak pozisyonları korumak olur. Zira CHP seçimleri ilk turda bitirecek bir sürecin üzerinde çalışıyor. Bunun işe yarayıp yaramayacağı şüphesiz Altılı Masa’nın tercihlerine bağlı.
HDP’nin, aynı zamanda Emek ve Özgürlük İttifakı’nın müzakere çağrıları sürüyor. Ancak Altılı Masa’nın sessizliği sürüyor. Bu süreç nasıl işlemeli, İYİ Parti’nin olası şerhi sonrası CHP müzakere çağrılarına gelir mi?
Açıkçası ortak aday en iyisi olurdu. Ancak İyi Parti’nin HDP’yi uzaklaştıran hassasiyetinin altında AKP’den oy alma sanısı var. Bu yüzden çoğu zaman en yüksek perdeden HDP’yi kötüleyen bir bakış açısı sık sık ortaya çıkıyor. Ama artık hepimiz şunu biliyoruz: İYİ Parti teşkilatlarının Cumhurbaşkanlığı adaylığı için Mansur Yavaş’ın adını zikrettiği bir dönemin hemen ardından parti lideri Akşener, Ekrem İmamoğlu’nun adını sıklıkla telaffuz etti. Akşener, İmamoğlu’nun sosyolojiye aykırı şekilde hem Karadeniz’den hem Kürtlerden oy alabileceğini biliyor. Yavaş bunu yapamaz ama İmamoğlu yapar. Eğer bu olursa, Akşener’in partisi de İmamoğlu’nun “Türkiye ittifakı” dediği masada olacak. Ben bu şenlikli ortamda HDP’nin nasıl göz ardı edilebileceğini merak ediyorum. Bunun yanı sıra CHP ile HDP arasındaki yakınlaşmanın kaçınılmaz olacağını düşünüyorum. Bugün fiili bir SHP’nin tam kıyısında duruyoruz. Allah sonumuzu benzetmesin; geçmişten dersler çıkaran iyi bir birliktelik olabileceğine inanıyorum.
Son olarak Emek ve Özgürlük İttifakı açıklayacağı aday ile bir sinerji yakalayabilir mi? Adaylık tartışmalarında isimlerin değil politikaların tartışılması daha öncelikli fakat sizin aklınızda bir isim var mı? Ya da bu olmalı dediğiniz bir isim?
İsimler üzerine konuşmak oldukça zor ama belki şu not düşülebilir, üçüncü ittifak aday çıkarma konusunda ısrarcı olacaksa, ikinci yüzyılın inşasında Ankara’ya katkı koyacak kadar diyaloga açık bir isim olmalıdır. Çünkü Kürtlere her krizde ihtiyaç olacağı çok açık.
MA / Fırat Can Arslan
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***