Bahçe Galata Sahnesi’nde, annesi ölen genç bir kadının, aile evindeki eşyaları açık artırmayla elden çıkarmayı planladığı mezattayız. Seyircinin aynı zamanda alıcı olarak katıldığı neşeli bir girişten sonra Açelya’nın (Tuğba Sorgun) heybesinden çıkan çocukluk anılarının, hüzünlerinin ve sorgulamalarının da tanığıyız. Yaşam Özlem Gülseven’in ilkin öykü olarak yazdığı oyunun yönetmeni Ozan Ömer Akgül.
Mezatın verimli geçmesi için ona “eşyaların hikâyelerini anlat, daha iyi satılır” diye muştulanmış. Açelya da öyle yapıyor ve belki kendisinin bile unuttuğu çocukluk anlarına dönüyor. Tiyatro seyircisi böylece mezat müşteriliğinden psikanalistliğe evriliyor. Bu anlamda seyirciyi iki ayrı konumlanışa getiren, zekice işlenmiş bir metin, Hatırlarsanız Mahremiyet Demiştik.
ANNE SORUNLARI
Açelya’nın psikolojik sondajında ortaya valizlerden saçılan eşyalarla eşzamanlı olarak bir portal açılıyor karşımızda. Çocuk Açelya’yı, maruz kaldığı kuralcılıklar ve çocukluğun sevgi ilgisini üstüne çekme güdüsüyle, yetişkinin söylediğinin tersini yapmaya programlı kural tanımaz hallerini izliyoruz. Her eşyada Açelya’nın burukluğunu ve çocuk dünyasındaki kırılmaları görüyoruz. Çok istediği uçurtmaya sahip olabilmesi için anne ve babasının arasındaki bitimsiz kavgalardan birine sebep olması yüzünden, uçurtmayı 1 lira gibi bir değerle açık artırmaya sunuşu, çocukluk travması denen tamlamanın da derinliğini gösteriyor.
Çocuk Açelya’nın hüznü, evliliğinde mutsuz bir annenin hüznünü ve yalnızlığını da kapsıyor. Oyunun uzunca bir bölümünde sadece anne var.
ÖLÜLERLE DE HESAPLAŞILIR
Öldüğü için artık muhatabı olmayan hesaplaşma günü içinse annenin ölmesi bir şey ifade etmez. Pandora’nın kutusu açılmıştır artık. Oyunun ismine sebep, Açelya’nın odasının kapısını çalmadan giren ve çocuğuyla sözlü iletişim kurmak yerine onun günlüklerini gizlice okuma yoluyla bilgi sahibi olan ve onu kontrol altında tutmaya çalışan anneye, çocuk Açelya’nın cevabıysa, günlüğünün okunduğunu anlaması sonrası annesini kızdıracak hayalî olayları yazmasıyla olur. Öyle ki, evlilikleri, yolunda gitmeyen ebeveyninin boşanmaları, Açelya’nın annesinin okuyacağını bildiği günlüğüne babasıyla ilgili bir hayalî mevzuyu yazması sonrasında olur.
Tuğba Sorgun, heyecanı, mezatta ve yas tutmada beceriksizliği ve bu beceremeyişi seyirciye içtenlikle gösteriyor.
Açelya, valizden çıkan günlükleri yoluyla yazıldıkları anlara sıçrıyor. Sadece, bir anılar sayıklamasıyla yetişkin Açelya’nın çocuksulaştığı anlar, belki biraz daha farklı bir yorumlamayla oynanabilir. Özellikle, annesi ile babasının boşanmasının sebebi olarak gördüğü hayal ürünü yalanın yarattığı suçluluk duygusuyla, Açelya’yı masum çocuksu halden daha Chuckyvari bir karanlık oyunculukla görmek, su gibi akıp giden oyunda dramatik etkiyi arttırabilir.
Sonunda mezat biter, Açelya, haberdar ettiği babasının mezata gelmeyişiyle net bir şekilde, babasının fotoğraf makinesini yere bırakır. Ve geldiği hızla mezattan gider. Portal kapanır. Ardında, yoğun enerjisiyle bir duygu boşluğu kalır. Seyirci, müşteri, analist… Hiç de eli boş dönmez.
Ceren Gündoğan: 1983 İstanbul doğumlu. İBBŞT TAL’de ve Akademi İstanbul Tiyatro bölümlerinde oyunculuk, Kocaeli Üniversitesi GSF/ Sahne Sanatları Dramatik Yazarlık bölümlerinde öğrenim gördü. İstanbul Devlet Tiyatroları’nda oyuncu ve reji asistanlığı, Asis Yapım’da proje tasarım asistanlığı ile dizi ve belgesel senaristliği yaptı. İlk romanı Yaralı Rüzgâr, 2022 Mayıs ayında Eksik Parça Yayınları etiketiyle yayınlandı. Artı TV’de Artı Sahne programı sürdürüyor.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***