Malum, Birleşik Krallığın ünlü haftalık dergisi The Economist, Türkiye’nin yakın geleceği ve Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında bir yorum yazısı yayınladı.
Bu yorum yazısı hakkındaki düşüncelerimi aktarmayacağım burada, gereksiz buluyorum, bu yazıyı yazmadan biraz önce ekranlarda Devlet Bahçeli’ye Sinan Ateş cinayeti hakkında bir soru soran bir gazeteci kadına Bahçeli’nin “İşine bak” diyebildiği, Bahçeli’nin yanındakilerin de iki kadın gazeteciyi ittirebilme cüretini gösterebildikleri bir ülke burası, nasıl gereksiz bulmayayım The Economist’in diktatörlük yorumunu yorumlamayı.
Aşağıda bu yazı hakkında Fahrettin Altun’un açıklamasını göreceksiniz*:
“Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Twitter hesabından The Economist’e tepki gösterdi. İngilizce olarak yaptığı paylaşımlarda Altun “Yine başladılar! The Economist, entelektüel açıdan tembel, sıkıcı ve kasıtlı bir cehalete dayalı Türkiye tasvirini yeniden piyasaya sürdü. Klişe sözler, dezenformasyon ve küstah bir propagandayla kendilerince Türk demokrasisinin sonunu ilan ediyorlar. Ölçüyü aşan manşetler ve provokatif görsellerle oluşturdukları pazarlama teknikleri sözde dergilerini satmalarına yardımcı olabilir. Ancak okuyuculara bunun ucuz propaganda ve dezenformasyona dayalı sahte bir gazetecilik olduğunu hatırlatmalıyız.”
Fahrettin Altun’un The Economist dergisi hakkında kullandığı “sözde dergi” ifadesi bana bir halk deyimini hatırlattı: “Bir lafa bakarım laf mı diye, bir de lafı söyleyene bakarım adam mı diye”.
Bir de, deyime ilaveten, bu son meselede, lafın söylendiği yere yani The Economist dergisine bakarım.
Fahrettin Altun galiba “sözde dergi” derken baltayı fena halde taşa vurmuş, kendi çapını çok fazla zorlamış.
180 SENEDİR YAYINLANAN BİR DERGİ
The Economist dergisi 1843 senesinden beri yani tam yüz seksen senedir yayınlanan bir dergi.
Bizde ilk gazete 1831, Takvim-i Vakayi, o da Padişah’ın emri ile çıkıyor, The Economist ise 1843’de İngiliz aristokrasisi ile kavga etmek için; İngiltere’de gazeteciliğin tarihinin çok daha eski olduğunu söylemeye bile gerek yok.
The Economist dergisi yayın hayatına girdiği 1843 yılından günümüze hep belirli ilkeleri öne çıkarmış bir dergi: dışa açık piyasa ekonomisi, tarım sektörünün korunmasına radikal muhalefet ve siyasal liberalizm.
Dünya finans piyasalarını yakından izlemek isteyen Karl Marx’ın elinden düşürmediği bir dergi The Economist.
Derginin savunduğu değerler ile sorununuz, sorunumuz olabilir ama bu pozisyonumuz asla dergiye “sözde dergi” deme cüretine kadar götürmemeli kimseyi, hele Fahrettin Altun’u.
19. yüzyılın başlarında İngiltere’nin en önemli konularından biri ünlü “tahıl yasaları”; bu yasa İngiltere’ye denizaşırı ülkelerden tarım ürünü ithalatını yasaklarken, ücret mallarının pahalanmasına neden oluyor ve İngiliz sanayicisinin mesela Fransa ile rekabetini zorlaştırıyordu.
Bir grup finansçı, sanayici, aralarında ünlü iktisatçı David Ricardo (1772-1823) da var, 1820’den başlayarak tahıl yasalarının kaldırılması için lobi yapıyorlar ve bu süreçte de 1843 senesinde bu dergiyi çıkarmaya başlıyorlar.
The Economist dergisinin yazılı olmayan anayasasına göre 1843’den günümüze hala dergide tarım sübvansiyonlarına destek veren yazı yayınlanamıyor; yazılı olmayan bir anayasa söz konusu olan.
Hatırlarsınız, 1990’ların başlarında Avrupa’da “deli dana” adı verilen, insanları da etkileyen hayvansal kökenli bir hastalık yayıldı ve iddia da hastalığın Birleşik Krallık kökenli olduğu idi.
AB ülkeleri de özel bir düzenleme ile Birleşik Krallık’tan et ithalini durdurdular; dönemin İngiltere Başbakanı (1990-1997) John Major da İngiliz et üreticilerini korumak için hayvancılığa büyük bir destek paketi açıkladı ama o hafta The Economist dergisi ön sahifesinde alnında boynuzları ile John Major (Başbakan) fotoğrafını bastı ve yazının üzerine de “İşte gerçek deli dana” başlığını koydu.
Bu hikayeyi anlatmamın nedeni bir derginin, ilkelerini, çizgisini beğenin ya da beğenmeyin, 1843’den günümüze çizgisini büyük ölçüde koruması; tahıl yasaları (corn laws) ile mücadele ile başlayan bir yayın hikayesi 90’larda hayvancılığa destek isteyen İngiltere Başbakanına “deli dana” demeye kadar uzanan istikrarlı bir çizgi.
Türkiye’de AKP iktidarı ve bizzat Erdoğan 21 senede herkesin başını döndüren geliş gidişler yaşadı, “her türlü milliyetçiliği ayaklar altına alıyoruz” dan “yerlilik ve milliliğe”, MHP ile ittifaka kadar gelindi.
180 derecelik dönüşleri bu kadar kolay yaşayan ve bu durumu bir haysiyet sorunu etmeyen bir siyasi çizginin iletişim başkanının 1843’den beri belirli bir çizgiyi büyük ölçüde koruyan bir dergiyi hedef alması doğaldır ama altında derin bir kıskançlık da vardır muhtemelen.
The Economist için “Sözde dergi” lafı hele Fahrettin Altun’un ağzında gerçekten çok absürd duruyor.
*Yeni Yaşam, 19 Ocak 2023
Eser Karakaş: Kadıköy Saint Joseph lisesi muzunu. 1978’de Boğaziçi Üniversitesi İİBF’den mezun oldu. Doktorasını 1985 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde yaptı. 1996’dan itibaren İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü’nde profesör olarak ders verdi. Bahçeşehir Üniversitesi İİBF’de Dekanlık yaptı. 2016 yılında 675 sayılı KHK ile ihraç edildi. 2008 yılından itibaren Strasbourg Üniversitesi Science Po’da misafir öğretim görevlisi olarak bulunuyor
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***