HABER ANALİZ | Av. MEHMET TAHSİN
Geçtiğimiz pazar günü partisinin Çorum İl Kongresinde konuşan Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Türkiye’de yargıya olan güvenin yerlerde süründüğünden ve kararların talimatla verildiğinden bahsetti. Buna karşılık son günlerde iktidar partisinin hedefinde olan Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) sahip çıktı.
Babacan konuşmasında, askeri vesayet döneminde AYM’de görev yapan hakimlerin hür iradeleriyle davranma cesaretine sahip olmadıklarını, 2010 yılında kendisinin de içinde bulunduğu ekibin, yüksek mahkemenin yapısını değiştirdiklerini, bireysel başvuru hakkı getirdiklerini anlattı ve şimdiki AYM’nin işini daha iyi yaptığını iddia etti.
Babacan’a göre, AYM’nin esastan incelediği hak ihlali başvurularının yüzde 91,8’i (aslında 93,2 olacak) hakkında hak ihlali kararı verilmiş.
Bu istatistikten yola çıkan Babacan, AYM’ye yapılan 100 başvurudan 93,2’si için ihlal kararı verildiğini zannediyor. Bu yüzden iktidarın AYM’ye karşı çıktığını düşünüyor ve bugünkü rejimin hizaya getiremediği kurumlardan biri olarak gördüğü Anayasa Mahkemesi’ni alkışlıyor.
Sayın Babacan’a bu bilgiyi kim verdiyse eksik vermiş. Kendisine tavsiyem, AYM’nin web sayfasında yer alan bireysel başvuru istatistiklerine göz atması.
Mahkemenin açıkladığı rakamlara göre 2013’ten 2020’nin ilk çeyreğine kadar toplam 266.466 bireysel başvuru yapılmış. Bu başvuruların 220.985’i karara bağlanmış, 45.481’i hala mahkeme önünde bekliyor.
Babacan’ın bahsettiği istatistik, esastan incelenen başvurulara ait, AYM’ye yapılan toplam başvuru sayısına değil. Bu nedenle tablonun bir kısmına bakıp da AYM’nin görevini hakkıyla yaptığı sonucuna varması doğru değil.
Açıkça görülüyor ki AYM’nin karara bağladığı 220.985 başvurudan sadece 8.659’u için ihlal kararı verilmiş. Bu da yüzde 3,9’a tekabül ediyor. Yani AYM kapısında hak arayan her 100 kişiden 96’sı geri çevrilmiş.
Usulüne uygun yapılmadığı için idari ret kararı verilen yüzde 5’i saymazsak, her yüz başvurudan 90’ı hakkında “kabul edilmezlik” kararı verilmiş.
AYM kimi kabul ediyor kimi kabul etmiyor?
Son yıllarda AYM’nin iki kırmızı çizgisi var. Biri Gülen Cemaati diğeri Kürtler. Bu iki kesimden gelen bireysel başvurular, AYM tarafından esastan incelenmeksizin komisyon kararıyla “kabul edilmez” bulunuyor.
Kararların gerekçeleri ise çok tanıdık. İktidarın “FETÖ” söylemleri art arda sıralanıp, işte bu nedenle “kabul edilmezlik kararı verilmiştir” deniliyor.
Bankaya para yatırmak, gazete aboneliği, SGK kaydı, Digiturk abonelik iptali gibi sudan sebeplerle hayatı karartılan yüzbinlerce mağdurun başvurusunu esastan incelemeye gerek görmeden “kabul edilmezlik” kararı vermesi bu yapılanları insan hakkı ihlali olmadığını göstermez.
Temel sorun AYM’nin belli kesimlere yönelik hak ihlallerine göz yumması. Bu kesimler iktidarın kimi düşman kabul ettiğine göre değişiyor. 2014 yılında Kürtler dost idi ve AYM’den Kürtler lehine birçok karar çıktı. (Mesela Abdullah Öcalan lehine bile karar çıktı).
Bugün bu kesimler lehine böyle bir karar çıkacak olsa kararda imzası olan üyelerin başına ne geleceği az çok belli. İki üyesi AİHM tarafından ihlal kararı verilmiş olmasına rağmen 4 yılı aşkın bir süredir cezaevinde olan bir mahkemenin diğer üyeleri kararlarında bu durumu göz önünde bulunduruyor mudur sizce?
Peki hâl böyleyken Anayasa Mahkemesi neden iktidarın hedefinde?
Ali Babacan’ın da dediği gibi 2010 yılında yapılan Anayasa Referandumu sonrasında AYM’nin yapısı tamamen değişti. 16 kişilik AYM üyesinin 1’i Ahmet Necdet Sezer, 6’sı Abdullah Gül, 6’sı Recep T. Erdoğan ve 3’ü TBMM kontenjanından seçildi.* Meclis çoğunluğunun da iktidar partisinde olduğunu göz önüne alırsak, 1 üye hariç diğerlerinin hepsi de AKP iktidarı tarafından atandı. Bu yapıda bir AYM’den AKP iktidarını üzecek bir karar çıkması beklenemez.
Bakmayın siz Ali Babacan’ın “başvuruların yüzde 93,2’si için ihlal kararı verildi” demesine. Başvuruların yüzde 96’sı esastan incelenmeksizin reddediliyor zaten.
Mesela 2016’da KHK’larla işine son verilen on binlerce mağdur AYM’ye başvurmuştu. İktidarın, hokkabazlık yaparak şapkadan çıkardığı “OHAL Komisyonu” tavşanı hem AYM’ye hem de AİHM’e başvuru yolunu en az 10 yıl boyunca kapatmış oldu. OHAL Komisyonu karar verecek, komisyon kararına karşı, idare mahkemesine gidilecek, oradan da olumsuz sonuç çıkarsa AYM’ye, olmadı AİHM’e gidilecek. Bu mücadeleyi sürdürmeye belki de pek çok insanın ömrü yetmez.
Siz Erdoğan’ın, Bahçeli’nin veya Soylu’nun AYM’ye atarlanmalarını da ciddiye almayın. Mevcut AYM tam da onların istediği gibi çalışıyor. Belki de bu hırgürün nedeni, Türkiye’de “iktidarın rağmına karar verebilen bir Anayasa Mahkemesi varmış” görüntüsü vermek.
Zira AYM’nin arada bir vitrin süsü niyetine verdiği suya sabuna dokunmayan ihlal kararları sayesinde hala Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devleti muamelesi görüyor. AİHM hala Türkiye’de etkili içi hukuk yolları olduğu varsayarak kendisine doğrudan yapılan başvuruları reddediyor.
Bu yüzden ben de Devlet Bahçeli’nin “AYM kapatılsın” önerisine sonuna kadar destek veriyorum. Hiç olmazsa “etkili bir iç hukuk yolu varmış” bahanesi ortadan kalkar da bu sayede mağdurlar doğrudan AİHM’e başvurur.
*Hangi AYM üyesi kim tarafından seçildi?