Meşhur bir Rusya görüntüsü ile karşılaşıyoruz; filmlerde, dizilerde sahnenin Rusya’da geçtiğini gösteren klasik görüntüler: Kremlin ve yanı başındaki Kızıl Meydan. O Kızıl Meydan ki SSCB’nin en ihtişamlı gövde gösterilerinin adresiydi. Bu sefer ihtişamın kaynağı SSCB’nin askeri ve savunma gücü değil, gidilecek bir restoranın tatlı telaşı. Basit reklam olarak görülebilecek bu sahnenin ardında restoranda bir yüz görüyoruz, yanında bir çocukla SSCB’nin son lideri Mikhail Gorbaçov. Reklamdaki ana tartışma Gorbaçov’un siyasi kariyerine dönük. Siyasi istikrarsızlık, kaos kelimeleri pizzanın dumanıyla yerini, çok şey getirdi, Pizza Hut gibi ile noktalanıyor. Restorandakiler durumdan memnun ki “Za Gorboçova” (Gorbaçov’a, onun için, Türkçesiyle onun şerefine) diyerek Rus votkası yerine pizza dilimlerini havaya kaldırır.
Reklamda Gorbaçov’un yanında oturan çocuk geleceği, Rusya Federasyonu’nu temsil ederken, Gorbaçov eskiyi, yok edileni, gideni, geçmişi temsil ediyor. Yan masadaki tartışmada ailenin büyüğü olan babuşka (anneanne/babaanne-nine) SSCB’yi gören ancak ondan çok da memnun olmayanın simgesi gibi. Basit bir pizza reklamı aslında bir ülkenin, iki devletin hikayesi gibi, senaryosu iyi hazırlanmış. Verdiği mesaj, SSCB ne kadar iyi olsa da bazı şeyler yoktur ve o bazılarına ulaşmanın bir bedeli vardır. Gorbaçov bu anlamda verilen bedelin sınırını çizendir. O bedel ağır olmuştur, değil bir pizza, dünyadaki tüm yemeklerin ederinden yüksek… Peki bu ağır bedel nasıl verilmişti? Ne olmuştu? Gorbaçov SSCB’den nefret eden bir Batı yemekleri gurmesi miydi?
Hayaller SSCB’yi toparlamak hayatlar dağılma: Perestroyka
Brejnev döneminde başlayan durgunluk kadar dikkat çeken hem Brejnev hem de ardıllarının geçkin yaşlarıdır. Pek de görünür oldukları söylenmeyen Yuri Andropov ve Konstantin Çernenko’nun neye benzediği, kim oldukları çizgi filmlere konu olacak kadar toplumla bağı sınırlı liderliği gösterir. İşte bu nokta göreli olarak 56 yaşındaki Gorbaçov’un liderliği aslında umut olarak görülür. Umutla başlanan sürecin yıkıma dönüşmesineyse çok değil, aslında 5 yıl yetecektir. SSCB’yi ayağa kaldırma gayretine Gorbaçov’u iten gördüğü manzaradır.
Durumu tahlil ederken önce ekonomik büyümenin yavaşladığını gördük. Son beş yıl gelir büyüme oranı yarı yarıya düşmüştü. 80’li yılların başında ekonomik tıkanma denebilecek bir düzeye inmişti. Bir zamanlar dünyanın ileri ülkeleriyle arasındaki açığı hızla kapma sürecinde olan ülke birçok alanda kan kaybetmeye başlamıştı.[1]
Bu sözler Gorbaçov’un liderlik koltuğuna oturmasından sonra yürürlüğe girecek olan ekonomi politikası Perestroyka ile aynı isimi taşıyan kitabından. Gorbaçov kitabın ilerleyen sayfalarında durumun hem nedeni hem de sonucunu aynı anda ortaya koyan cümleler sıralar:
Üretimde etkinlik, ürünlerin kalitesi, bilimsel ve teknoloji gelişme, ileri teknoloji üretme ve ileri teknik kullanmaktaki açık aleyhimize büyümekteydi.
Çiçeği burnunda liderin yaptığı bu ekonomik tespitler, Brejnev’in ölümünün ardından yani Gorbaçov’dan iki lider öncesinde yapılan bir araştırmada da kendini göstermiştir. Novosibirsk Memorandumu, benzer biçimde ekonominin tıkanma noktalarını gösteriyor ve bu noktada konuya dönük çözümler sunuyordu. Aslında Perestroyka’nın şekillenmesinde de bu rapor etkili olacaktır. Yukarıda özetlendiği gibi söz konusu dönemdeki siyasi belirsizlik aslında daha önce hazırlanan raporun hayata geçirilmesinin engeli olmuştur.
Bu raporu da kulak ardı etmeden Gorbaçov ekonomideki tıkanmanın çözüm yolunu şöyle örgütler: Merkezin rehberliğini artırmak, grup ve işletmelerin özerkliğini artırmak, bütünleşmiş iktisadi örgütler kurmak ve en kritiği farklı mülkiyet biçimlerini teşvik etmek.[2]
Düzenlemeler bir bütün olarak SSCB’nin eksiklerini, hatalarını giderme şiarında olsa da ortaya çıkardığı gerçek, kooperatifler, yurtdışı ve iç satışa olanak veren açılma ve kâr beklentisi ve devlet işletmelerindeki yöneticilere tanınan özerklik alanıdır. Nitekim bu gri alanda Rusya Federasyonu’nun tarihine damgasını vuracak olan oligarklaşma süreci yükselir. Komsomol’un Mikhail Hadarkovski gibi genç üyeleri bu gri alanları lehlerine kullanır ve servet transferinin önü açılır.
Tam da bu nedenle Gorbaçov’un üç ayağa dayanan politik açılımı Glasnost (Açıklık) ve Demokratikleşme bu kadar ses getirmez. Marx’ın sözleri adeta yeniden hayat bulur, alt yapı üst yapı belirleniminde Perestroyka alt yapıyı dönüştüren bir politikayken diğer iki politika üst yapının alanında yer alır. Ancak hummalı hazırlığa dayanan bu reçete beliren ekonomik sorunlar azalmak bir yanda bir grup azınlığın dışında SSCB’nin kaynayan bir kazana dönüşmesini hızlandırır. Bünyesinde 15 cumhuriyet barındıran yapı, milletler sorunuyla çalkalanır. Ne murat edilen milliyetinden cinsiyetinden bağımsız bir homosovietcus ne de Sovyet vatandaşı da yaratılmıştır. Buna da eklenen ekonomik yıkım SSCB’nin adeta ölüm fermanı olur, üstelik bu dönem 1991’de tarih sahnesinde ardıl devlet olarak yükselecek olan Rusya Federasyonu’na iki miras bırakır: Bölünme ve korkusu ve ekonomik yağma (oligarklaşma).
Gorbaçov’un ardından Dünya ve Rusya
Gorbaçov anlatısının kendisine uzanıp, SSCB’nin iç dinamiklerini irdelemek yıkım süreci konusunda önemli oranda fikir verir, ancak SSCB’nın yıkılmasında kuruluşundan itibaren etkili olan dış faktörleri yadsımak, analizi Gorbaçov’un kişiliği, güçlü ve zayıf yönleriyle ele almak bir noktaya kadar soru işaretlerine yanıt verse de belirli bir aşamada artık yanıtlar yanıltıcı olur.
Öncelikle SSCB, Ekim Devrimi’nin ardından kurulan, iç ideolojik farklılaşmaları dışarıda tutulduğunda kapitalist sisteme meydana okuyan bir alternatif olarak başlangıcından itibaren yok edilmesi, dışlanması gereken bir emsaldi. Bugün gördüğümüz Çin-ABD çekişmesinden farklı bir dinamiğe yaslanmış, rekabet yalnızca devletler arasında değil, ideolojilerinden arasında uzanmıştı, tam da bu nedenle kıyasıya olmuştu. NATO da tam bu zeminde belirmişti. SSCB’nin yıkılış sürecinde Batı Blok’un bilinen en belirgin rolü, 1986’daki petrol fiyatlarının dibe vuruşunda görülür. Suudi Arabistan’ın arz artırımıyla petrol fiyatları dibe vurur ve petrol ihracatçısı SSCB beklediği ekonomik kaynağa ulaşmakta zorlanır. Detaylarda teknoloji transfer sürecinden seçilen ortakların niteliğine kadar Batı SSCB ile hep ayrı ilgilenmiştir. Yıkıma gidişin keskinleşmesi uyarınca Gorbaçov ile de. Bununla beraber SSCB’nin yıkılması sonrasın Rusya’ya uygulatılan Şok Terapi’nin hiç de gizli olmayan hedeflerinden biri de bunu açık eder: SSCB ve benzeri bir yapının ortaya çıkmasını önleyecek bir yapı kurmak, bunun içinde SSCB’den kalan ne varsa yıkma, talan etme.
SSCB’nin yıkılması ve peşinden gelen kaos bir diz çöktürme olarak görülür. Nitekim aynı dönemde tarihin sonu iddiasında makaleler prestijli sayfalarda kendine yer bulur. Sevinç vardır, buna bilimse bir soğukkanlılık eşlik edilmiş gibi yapılır.
SSCB’den Rusya toplumuna kalan açlık, devletsizlik, mafyalaşma, devlet varlıklarının talanı, yağmalanması, sebepsiz zenginleşmedir. Ellerinde tencerelerle sokağa çıkan kadınlar vardır, ancak bu görülmez kılınır. Erkeklerde ortalama yaşam ömrü 50’lere kadar düşerken, bebek ölümlerinde Rusya listelerde tırmanmaya başlar. Aynı dönemde Moskova’da sonradan bitme ve her sonradan bitmelikte olduğu gibi görgüsüzlük akan bir zenginlik görülür. Moskova, adeta iki ideolojinin keskinleştiği bir zihin haritası gibidir, bir sokağın ayırdığı hayatlar ve SSCB’nin varlıklarını alanlar ve SSCB’nin kalan borç, acı ve yoksulluk yükünü sırtlananlar.
SSCB, eksiği, fazlası, doğrusu ve yanlışıyla önemli bir tarihsel örnekti. Yola çıkışında başka bir dünyanın mümkün olduğu umudunu, Çarlığın ihtiraslı hesaplarında hayatları yok edilen milyonlara müjdeliyordu. Müjdenin kendisi iktidarı almaya yetmediği için iç savaştan gizli mücadelelere uzanan kanlı hesaplaşmalara sahne oldu. Ancak SSCB’de açlık olmadığı da biliniyordu, ulaşımın, barınmanın, sağlık ve eğitimin bir temel insan hakkı olduğunu örnekleriyle ortaya koyan da SSCB’di.
Gorbaçov Perestroyka politikasıyla SSCB’yi tek başına yıkmış olabilir mi bu çok iddialı ve tartışmalı olur. Ancak yeniden pizza reklamına döndüğümüzde bu reklamda kurgulanmış senaryoda oynamak, üstelik, ülkenin yolunu kaybetmişliğinin arşa çıktığı 1998’de bu kurgunun taşıyıcısı olmak, şunu söyler: Pizza çok güzel, sıcacık size bunu getirecek kanalları ben açtım. Saklı gerçekse aslında o restorana gidip pizza yiyecek insan sayısının Moskova’nın bazı semtleriyle sınırlı olması ve ülkenin yüzde 90’dan fazlasının açlıkla, kaosla, ne olduğunu anlayamadığı bir bilinmezlikle mücadelesidir. Kuşkusuz niyetinden bağımsız bu yolu da açan Gorbaçov’dur. Gorbaçov’un SSCB’nin yıkımıyla zihinlere işlediği miras, bazılarının daha eşit, daha ayrıcalıklı olduğuydu. Perestroyka buna giden yolken, reklam bunun açık manifestosudur. Eğitim, sağlık, barınmanın ücretli, işsizliğin makul, adaletsizliğin olağan karşılandığı kapitalist Rusya Federasyonu’na hoş geldiniz.
Tam da bu noktada Gorbaçov’un mirasının üstüne yıkımı arşa çıkaran alkol bağımlısı Boris Yeltsin ve peşinden umut ışığı olarak Putin gelir. Belki Gorbaçov’a veda ederken Putin’e giden yolu açmasını da akılda tutmak gerekir… Dostoyevski bir başka bağlamda tüm önemli yazarların Gogol’un paltosundan çıktığını söyledi. Bunu siyaset sahnesine uyguladığımızda Gorbaçov’un Perestroykasından da önce Yeltsin ve oligarklar ardından Putin ve otoriter kapitalizm çıktı… Peki Rusya halklarına ne oldu, onlar hala eşitsiz mirasın yükünü sırtlananlar. Dün Perestroyka, ardından Şok Terapi bugünse Ukrayna İşgalinin yüküyle yaşıyorlar… Ne diyelim, Za Gorbaçova!
[1] Mihail Gorbachev, Perestroika: New Thingking for Our Country and the World, New York, Harper and Row Publishers, 1987, s. 83.
[2] Erel Tellal, “SSCB’yle İlişkiler”, Baskın Oran (Ed.), Türk Dış Politikası: Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, Cilt II, İletişim Yayınları, İstanbul, 7. Baskı, 2004, s. 159.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***