Türkiye, Melek Çetinkaya’yı 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminden sorumlu tutularak müebbet hapse mahkum edilen askeri öğrenciler için verdiği adalet mücadelesiyle tanıdı. Hava Harp Okulu öğrencisi oğlu Taha Furkan Çetinkaya’nın yanı sıra 350’yi aşkın askeri öğrencinin darbeci olamayacağını ve masum olduklarını anlatmak için defalarca polis şiddetine maruz kalmasına, yerlerde sürüklenmesine, gözaltına alınmasına ve en nihayetinde de hapse konulmasına rağmen mücadelesinden hiç vazgeçmedi.
“Askeri öğrencilere adalet istiyoruz” yazılı önlükle Ankara’nın göbeğindeki Kızılay’da, hemen hemen her sokakta sesini duyurmaya çalışan Çetinkaya’nın mücadelesi, ülke sınırlarını aşarak dünya çapında tanınan ve değer verilen bir “hak mücadelesine” dönüştü. Birçok batı medyasında eylemleri haberler ekonu olan Çetinkaya’nın mücadelesi, bu kez de bir yüksek lisans tezine konu oldu.
Türkoloji ve Antropoloji mezunu Helena Vodopija Lüksemburg Üniversitesi’nin “Avrupa İnsan Hakları ve Demokratikleşme Yüksek Lisans Programı” kapsamında müebbet hapis cezası alan askeri öğrencilerin ve ailelerinin 15 Temmuz ve ilerideki süreciyle ilgili “hafızaları üzerine” yüksek lisans tezini yazıyor. Tezinin amacı ise unutturulmak istenen ya da “resmi tarihte” yer tanımayan hafızaların korunması.
Vodopija, “2016’da neler olduğunu duyduğumda ve hiç kimsenin bunun hakkında konuşmadığını öğrendiğimde benim için çok acıklı bir şeydi. Çünkü, bana göre, bütün hafızaları korumak değerli. Yani, sadece devletin hafızası değil, sizin hafızanız ve oğlunuzun hafızasını korumak da değerli” sunuşuyla tezi için Melek Çetinkaya ile uzun bir söyleşi yaptı.
Söyleşinin Çetinkaya’nın cevaplarından öne çıkan bölümleri şöyle:
‘KOSKOCA DARBEYİ 19 YAŞIDAKİ ÖĞRENCİLERİN ÜZERİNE YIKTILAR’
“Koskoca darbe davasını on dokuz, yirmi yaşındaki askeri öğrencilerin üzerine yıktılar” diyen Çetinkaya, “ Bütün intikamlarını, her şeyi bu öğrencilerin üzerinden çıkartıyorlar diye düşünüyorum. Çünkü, darbeyi yöneten iki karacı komutan geçenlerde hem tahliye oldu hem de beraat etti. Bu komutanlar da müebbet cezalar almışlardı. Ama rütbeli komutanlar, albaylar, yarbaylar ‘kaçınılmaz hataya düştüğünden’ denerek tahlil ediliyor, beraat ediliyor ama askeri öğrenciler hiçbir şekilde edilmiyor” ifadelerini kullandı.
‘ASKERİ ÖĞRENCİLER NEDEN SORUMLU TUTULDU’
Çetinkaya, “darbenin neden öğrencilerin üzerine yıkılmaya çalışıldığı” şeklindeki soruya, “Öğrenciler gariban çocuklar, arkası olmayan Anadolu çocukları. Türkiye’nin en fakir bölgelerinden, Doğu’dan, Batı’dan, köylerden. Ailelerin maddi durumu iyi olmayan çocuklardan oluşan büyük bir kesim var askeri öğrencinin içerisinde. Şimdi çocukların aileleri cezaevinde bile onlara zar zor para yatırırken nasıl olur da bir siyasi tanıdığı olur da çocuğu kurtarabilir. Ya da nasıl olur da çok büyük paralar vererek birine evladını oradan kurtarabilir” yanıtını verdi. Çetinkaya şöyle devam etti: “15 temmuz darbe kalkışmasında bizim çocuklarımızın yaşı küçüktü, 15 temmuzu planlayan insanlar muhtemelen askeri öğrencileri şunun için buna dahil etti: ‘Bir bu çocuklara ateş attırırız, onlar da neyin ne olduğunu anlamaz, ellerine de silahlarını veririz, bunlar sağa sola ateş eder, bir sürü insanı öldürürler ve biz de haklı çıkmış oluruz. Bakın, gördünüz mü? Bu öğrenciler insan öldürdü. Buna gerçek katil deriz’ diye düşündüler kanımca. Ama bizim çocuklarımız, her şeye rağmen, ölümü göze aldılar, hiç kimseyi öldürmediler, üzerlerinde G3 silahları ve 40 tane mermi olmasına rağmen tek bir mermi kullanmadılar.”
‘KENDİ YETİŞTİRDİĞİ ÇOCUĞU HAİN İLAN EDİYOR’
Melek Çetinkaya, yaşananlardan sonra askerlikle ilgili duygu ve düşüncelerinin değişip değişmediği sorusuna da yanıt verdi. Geçmişte Türk Silahlı Kuvvetleri’ni (TSK) “en güvenilir” kurum zannettiğini, çocuğunu 13 yaşında gönül rahatlığıyla teslim ettiğini anlatan Çetinkaya, şöyle devam etti: “Taha Furkan benim en büyük evladım, işte bu olay olduğunda yirmi yaşındaydı, ben yirmi yaşında anne oldum. Küçük anne oldum. Biz onunla beraber büyüdük, birçok şeyi ben onunla beraber öğrendim ve hani, hep, eğitim almadığımdan kendimi okutmak değil çocuklarım okusun istedim. Bir anne olarak araştırmalar sonucunda da biz Türkiye’de zannediyorduk ki ülkenin en güvenilir kurumu Türk Silahlı Kuvvetleri. Böyle zannediyorduk. Ama geldiğimiz noktada gördük ki en berbat kurumu Türk Silahlı Kuvvetleriymiş. Çünkü altı yıl boyunca bizim çocuklarımızı yetiştiren, eğitim veren, çünkü biliyorsunuz TSK yatılı bir okul, çocuklar eve gelmiyor. Yani, siz on dört, on üç, on dört yaşında çocuklarımızı vermişsiniz, yirmi yaşında TSK sizin çocuklarınızı hain ilan etmiş. Kendi yetiştirdiği çocuğu, hain ilan ediyor. Komutanlar sahip çıkmıyor çocuklara.”
HULUSİ AKAR’A: O BENİMLE UĞRAŞMAKTAN YORULMUYORSA, BEN DE ONUNLA UĞRAŞMAKTAN YORULMAYACAĞIM
Melek Çetinkaya, 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığı koltuğunda oturan, şu anda ise Milli Savunma Bakanı olarak görev yapan Hulusi Akar’a ilişkin ise şu yorumda bulundu: “Türk Silahlı Kuvvetleri okulun sahibi, komutanı kim? Hulusi Akar. Hulusi Akar’ın çocuklarımıza sahip çıkması gerektiği yerde Hulusi Akar çocuklarımıza teşebbüs ithamında bulunuyor ve ben bunu söylediğim için de bir anneye hakaret davasını açıyor. İki kere hakaret davasını açtı, ikisini de kazandım, beraat ettim, üçüncüsü bekliyorum. O benimle uğraşmaktan yorulmuyorsa, ben de onunla uğraşmaktan yorulmayacağım. Çünkü benim çocuklarım masum, yanlış bir şey de söylemiyorum, ben diyordum ki darbenin hesabını on dokuz yaşındaki öğrencilerden değil, yine Hulusi Akar’dan sor.”
‘AKP BU SAATTEN SONRA ÇOCUKLARI BIRAKSA DA SORUMLULUKTAN KURTULAMAZ’
Çetinkaya, AKP’yle ilgili ne düşündüğü sorusuna ise “Türkiye’de bazı haklar kısıtlandığı için, eşitlik olmadığı için, hani biz de müspet, kapalı insanlar olduğumuz için, hani kızlar da kapalı okuyabilsin, memurlar da kapalı çalışabilsin düşüneceğiz, yine AK Parti’ye destek verdik, oy verdik. Ama geldiğimiz noktada, bu saatten sonra benim oğlumu tahliye de etseler benim çocuğumun altı yılı geri verebilecekler mi AK Parti? Yani, benim düşüncemin bu saatten sonra değiştiremezler, kaldı ki benim oğlumun altı yılı gitti, ama hayatını kaybeden bir sürü insan var. Hani o insanların hayatı geri verecek mi? Meclisten geçerken ölen insanlar var zulümden kaçarken, bu insanların vebali kim ödeyecek? Yani AK Parti af çıkarlarsa cezaevindeki insanları tahliye etmekle, yaptığı bütün bu zulümlerden kurtuluş mu olacak? Mümkün değil. Benim açımdan mümkün değil. Bunun sorumluğundan kurtulamaz” şeklinde yanıt verdi.
‘OĞLUMUN OLAYINDAN SONRA CUMARTESİ ANNELERİNİ ÖĞRENDİM MESELA’
“Oğlunuz çıktığında mücadelenizi devam etmek düşünüyor musunuz?” sorusuna ise Melek Çetinkaya, “Tabii ki düşünüyorum” yanıtını verdi ve ekledi: “Ben bu olaydan öncesinde hiç bir şeyle ilgilenmiyordum, hani doğru düzgün haberleri bile izlemiyordum. Ne oluyor, ne bitiyor, Türkiye’de, dünyada, bir şeye çok bakmıyordum, ama oğlumun olayından sonra Cumartesi annelerini öğrendim mesela. İnsanlar yirmi yıl, otuz yıl, kırk yıl önce eşlerini, evlatlarını kaybetmişler, asit kuyusunda kimisi kemiği bulmuş, bir mezar olsun diye, daha hala kemiği arayan biriler var, e bunları bilmiyorduk, Roboski katliamı olmuş, otuz dört insan bile bile öldürülmüş, acılı bu insanlar var. Şu an yine Urfa’da AK Parti milletvekilinin adamları tarafından eşi ve iki çocuğu öldürülen Emine Şenyaşar var, bir çocuğunu da cezaevine atmışlar. E şimdi bu insanların hakkını da aramak, bundan sonra masum, mağdur insanın yanında durmak bence bizim boynumuzun borcudur. Benim oğlumun çıkmasıyla ülkeye adalet geldi anlamına gelmiyor ki. Zülüm devam ediyor. Yani AK parti gider, başka hükümet gelir, ama zülmet devam eder. Biz oy verdiğimiz partiler de olsa, yaptığı haksızlıklar da haksızsın diyebilmeliyiz.”
‘ADALETİ NEREDE BULUYORSANIZ O SİZİN VATANIZDIR’
Melek Çetinkaya, yaşadıklarından sonra “vatana güveninde” değişiklik olup olmadığı ve TSK’ya güveninin kalıp kalmadığı şeklindeki soruyu da şöyle yanıtladı: “Yani, bu olaydan önce bir devlete güven vardı, bir milliyetçilik vardı, bir vatanseverlik vardı ama adaletin olmadığı bir ülkeyi artık vatanımız gibi hissetmiyoruz. Kendimizi o vatanda bir fazlalık olarak görüyorsunuz. Çünkü şu an ellerinden gelse, trollerin, iktidarın tuttuğu insanlar, çocuklarımızı bir kaçıp suda boğacak. O zaman ben bu ülkeye çocuğumu feda etmişim, on dört yaşında TSK gibi bir kuruma vermişim, evladım gerekirse şehit ol demişim, bu vatan için, toprak için canını ver demişim, ama bu vatanın insanları, bu ülkenin iktidarının benim çocuklarımın canını almış, iki tanesini, ve diğerlerinin de almak istercesine davranıyor. Şimdi siz o zaman kendinizi, vatanınızda emin ellerde hissetmiyorsunuz. Böyle olunca, adalet olmayınca, o zaman sız kendinizi nerede güvende hissediyorsanız, adaleti nerede buluyorsanız, nerede huzur ve güven içinde yaşıyorsanız, o da sizin vatanızdır diyeceğim.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***