Fehmi Koru bugünkü yazısında Elazığ’da Tıp Fakültesi öğrencisi Enes Kara’nın tarikat yurdunda kalırken yaşadıklarına dayanamayıp intihar etmesini ele aldı.
Koru, “Kendilerini hal ve hareketleriyle ‘örnek’ olunacak bir çevre olarak değil de, kendi rutinlerini gençler üzerinde zorla uygulatacak bir tür inzibat gücü olarak görmek hiçbir kişi veya çevrenin üstlenebileceği türden bir sorumluluk olamaz” dedi.
Koru’nun yazısı şöyle:
Genç adam 20 yaşındaydı. Bir Anadolu üniversitesinde tıp eğitimi alıyordu. Okulun ikinci yılında kendi eliyle hayatına son verdi.
İntihar etti genç adam.
Genellikle intihar anlık bir kararın sonucudur diye bilinir. İnsan çeşitli sebeplerle yaşamaya küser, yakınları bu feci eylemi neden işlediğini bilsinler diye de geride hislerini açıklayan kısa bir mektup bırakır.
Tıp öğrenimi alan genç adam ise geride sosyal medya hesabından ilettiği bir video bıraktı.
Şimdi o videoda anlattıkları tartışma konusu.
Ailesi kendisini bir cemaat evine yerleştirmiş. Orada günlük hayatını cemaatin düzenlemesine göre yaşaması kendisinden beklenmiş. Oysa genç adam farklı bir hayatı kendisine uygun görmekteymiş. Okulu da kendi hayatı için biçtiği gelecek açısından ona umut vermemekteymiş.
Tartışmayı yürütenler okulunun genç adamın gözünde geleceğini karartması yönüyle hiç ilgilenmiyor; kaldığı yer ve orada uğradığı baskı daha ön planda.
Genç bir adamın hangi sebeple olursa olsun hayatına son vermesi hiç kuşkusuz her yönüyle ele alınmayı hak ediyor.
Keşke o genç adam kendisine hiçbir yararı dokunmayacak yanlış bir eylem tarzını seçmek yerine, videoya döktüğü şikayetlerini farklı bir zeminde paylaşmayı, arkasından baş gösteren türden bir tartışmayı bütün açıklığıyla o yolla başlatmayı yeğleseydi.
Hayatına son verme kararı verdirecek kadar kendisine dokunmuş olanlar ona karşı sergiledikleri davranışlarının yanlışlığını o zaman daha iyi anlarlardı.
Şimdi ailesinin arkasına saklanarak savunmaya geçiyorlar.
Yüreği yanık aile fertleri ne yapsın?
İnsanoğlu sadece etten kemikten bir varlık değil; onu başka canlılardan ayıran pek çok farklı özelliklere de sahip. 20 yaşına erişmiş, o çağdaki herkesin almak için arzuladığı bir dalda eğitim gören bir insanı hangi gerekçeyle olursa olsun istemediği bir yöne doğru zorlamak yanlıştır.
Hele bunun dini gerekçelerle yapılması en başta dinimizin ruhuna aykırıdır.
Bir yandan dünya hayatının bir sınav olduğunu söylemek diğer yandan insanlardan özgür iradeyi esirgemek nasıl makul görülebilir?
Yetişkin insanlar kendi yollarını öz iradeleriyle seçerler.
Ailelerin çocuklarına göz kulak olması, onların kendi istedikleri yönde bir kişiliğe sahip olmalarını istemesi anlaşılır bir şey; ancak bir yere kadar… Okul dönemiyle birlikte -evet o kadar erken- onları başka etkilere açık bırakmak gerekeceği bilinmelidir. Ondan sonrasında aile bireylerinin kendilerini ‘örnek alınacak bir yakın’ mertebesine çekmekle yetinmeleri gerekecektir.
En fazla yapabilecekleri, çocuklarının ‘örnek’ alınabilecek özelliklere sahip başkalarıyla tanışmalarını sağlamak olabilir.
Üniversite çağına gelmiş bir genci rahatsızlık duyacağı bir çevrenin içine zorla sokmak, rahatsız olacağı başta bilinmese dahi ondan bu rahatsızlığı duyduğu veya hissettiği zaman zorla aynı çevre içerisinde kalmaya terk etmek doğru değildir.
Aynı durum ailelerin biçimlendirmeleri için çocuklarını ellerine bırakmak istedikleri ‘çevre’ açısından da söz konusudur.
Kendilerini hal ve hareketleriyle ‘örnek’ olunacak bir çevre olarak değil de, kendi rutinlerini gençler üzerinde zorla uygulatacak bir tür inzibat gücü olarak görmek hiçbir kişi veya çevrenin üstlenebileceği türden bir sorumluluk olamaz.
İnzibat gücü olmayı kendisine yakıştıran bir çevreye emanet edilen gençlerin bir bölümü bulundukları ortamdan olumsuz etkilenmeyebilir, hatta orada bulunmanın yararını da görebilir. Bazı gençler, özellikle özgür ruhlar, öyle ortamlara uygun değildir ve çevre, kendisini, her ortama uyanlara göre değil, özellikle öteki istisnai varlıklara göre hazır tutmalıdır.
Dikkat edildiyse ‘çevre’ sözcüğü ile tek bir eğilimin insanlarını ve kurumlarını kast etmediğim anlaşılmıştır.
Cemaatler veya tarikat yapıları için ise bu zorunluluk günümüzde daha da önemlidir.
Bir kişinin ölümüne sebep olmak ne büyük sorumluluk.
Kaba softa ham yobaz tipler mi yetiştirilmek isteniyor?
Yoksa gençlerin kaba softa ham yobaz tipler tarafından birer ‘örnek insan, iyi bir müslüman’ haline getirilebileceği mi sanılıyor?
Ne kadar yoz bir düşünce bu.
“Dindar ve kindar nesil” diye yeni bir tiplemeden söz ediliyor.Oysa ‘dindar’ olan biri ‘kindar’ olamaz. Kin ve din aynı kişide bulunabilecek özellikler değildir.
“Olabilir, neden olmasın” diyebilecekler bu tercihlerini hangi dine göre yaptıklarını o dinin temel kaynaklarından açıklamak zorundalar.
Umarım, hayatının henüz baharını yaşarken kaybettiğimiz genç adamın seçtiği yol üzerinde tartışırken, konu onun hiç istemeyeceği yönlere çekilmez.
Yine umarım, onun ölümü yanlışların sona erdirilmesine yarar.
Yazının linki: https://fehmikoru.com/bir-genc-adami-omrunun-baharinda-kaybettik-baskalarini-kaybetmeyelim/
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***