YORUM | M. NEDİM HAZAR
Ne de muhteşem bir sahneyle açılır 1985 yapımı Züğürt Ağa filmi.
Anadolu izbelerinde çorak topraklarda yaşayan bahtsız insanların köyünde düğün misali bir toy vardır. Davullar zurnalar ile ziyafet hazırlıkları yapılır. Bahtsız Haraptar köylüleri yemek aşkıyla yanarken, köyün ağası güreş merakını gidermektedir. Karşısında iri kıyım bir pehlivan vardır lakin, köylü pehlivan ile anlaşmıştır. Şike vardır yani. Pehlivan yenilecek ve ağa kendisiyle gurur duyarken, köylüler sofraya yumulacaktır. Her şey yolunda gider ve pehlivanın sırtı yere gelince ağa omuzlara alınır. Ziyafet işaretini verdiği anda ağayı omuzlardan aşağı atıp, herkes sofraya koşar.
Aslında her yıl böyle olmaktadır ama filmin ilerleyen sahnelerinden birinde pehlivanın yenilmeyeceği tutar. Ağanın canını yaka yaka, sırtını çakıllı zemine sürte sürte perişan eder ağayı. Köylülerin ziyafet hayali o anda biter ve tüm acılarını nasipleriyle oynayan pehlivandan çıkarırlar.
70’lı yılların en önemli ve sert toplumsal muhalefet içeren mizah filmlerinde feodal yapı mizah ile yerle bir edilirdi. Şimdilerde bunu düşünmek bile mümkün değil.
Misal, Kibar Feyzo filminde olduğu gibi köyün kerpiçten duvarına “Faşo Ağa” diye yazmak bugün için düşünülemeyecek kadar büyük bir cesaret işidir.
Onun yerine güzelleme yapmak serbest elbette.
Şahsen Tayyip Erdoğan’ın kişisel hikayesini bilenlerin, onun futboldaki sınırlı yeteneğinin ülkenin kaderini etkilediğine aşina olduklarına eminim. Söz gelimi, Erdoğan eğer profesyonel seçmelerde başarılı olsa ya da bir kişi torpil filan da olsa onu Fenerbahçe seçmelerinde kadroya alsa, bugün ülkenin talihi ve tarihi hakkında bambaşka şeyler konuşuyor olabilirdik.
Ama olmadı işte. Kader…
Erdoğan’ın bir zaman öncesine kadar eski takım arkadaşlarıyla buluşup halı sahada futbol maçı yaptığını biliyoruz. Sanırım son maçlarını AKP’yi kurmadan önce yaptılar.
Sonrasında Erdoğan yine zaman zaman depreşen futbol aşkını sembolik maçlarla gidermedi değil elbette.
Başbakan olduğu dönemde şöhretlerle yaptığı bir maçı hatırlıyorum mesela. Topu ayağına aldığı anda kendiliğinden hallaç pamuğu gibi dağılan rakip defansı filan…
O dönemin yandaşı, sonranın orta şeker mevkutesi Karar gazetesinin şu fotoğrafını unutamam mesela…
Başlık da şuydu: Erdoğan, Messi ile oynayacak!
Nasıl bir çağa geldik bilmiyorum ama öylesi bir dip var ki, bir türlü en aşağıyı bulamıyoruz. Hürriyet ve Abdulkadir Selvi yalakalığın dipsizliğine dair destan yazıyor adeta.
Bir süredir Erdoğan’ın sağlığı konusunda yapılan spekülasyonların artık ayyuka çıktığını herkes biliyor. Özellikle son bir haftada dünyanın en ciddi yayın organlarının Erdoğan’ın sağlığının iki yıl daha siyaset yapmaya müsait olamayacağını yazmasıyla paniğe kapılan saray imajcıları alelacele bir basket maçı organize ettiler sanırım.
Ki normaldir, her otoriter liderin vardır böyle imaj çalışmaları. Kedi köpek sevmekten tutun da, çocuklarla diyaloğa filan girer (gerçi bizimkisi kurdele kesen çocuğun kafasına vurup durdu, kafesteki keklikleri şemsiye ile dürttü filan ama).
Ancak Abdulkadir Selvi, bu maçı köşesinde adeta canlı olarak aktardı. Erdoğan’ın topu nasıl aldığını, Allah tarafından önündeki savunmanın nasıl Musa Peygamber’in kızıl Deniz’i yarması gibi yararak karşı potaya yüklendiğini final canlandırmalı anlattı.
Erdoğan sahada destan yazarken, Selvi de köşesinde yalakalığın muhteşem örneklemesini yapıyordu.
Son söz şu: Bu yandaş takım sarayda oldukça, bize zeval olmaz!
Reis’e beleş her şey!
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***