YORUM | YUSUF ÜNAL
Altındağ, öğrencilik yıllarımda yolumun sık düştüğü Ankara’nın merkez ilçelerinden biri. İçerisinde Siteler’in, Altınpark’ın, Hasköy’ün, Yeşilöz’ün, Hüseyin Gazi’nin, Çinçin’in bulunduğu bir yer. Hacı Bayram Veli’nin müritleriyle beraber tarlalarını ekip biçtiği, gelene geçene sofra kurduğu köyü Solfasol da orada.
O mel’un 15 Temmuz tiyatrosundan sonra kader beni adeta Altındağ’ın içlerine çekmişti. Bir yandan rejimin polislerinden sinerken öbür yandan Altındağ’ın sokaklarında, cami önlerinde, pazar kıyılarında nohut, mercimek, pirinç, fasulye satmaya çalışıyordum. Yıl 2016’ydı daha. Önüm karanlık, zifiri karanlıktı. Ne yapacağımı hiç bilmiyordum. Gündüzleri ailemin rızkını bu şekilde temin etmeye çalışırken geceleri evime gidemiyor, yine Altındağ’da sığındığım bir gecekonduda tek başıma saklanıyordum. Gramofonda değilse bile cep telefonumda Ahmet Kaya penceresiz kaldığını söylüyordu annesine, uçurtmasının tellere takıldığını…
İşte son birkaç gündür ülke gündeminin göbeğine oturan Altındağ, o Altındağ. En zor günlerimde hasbelkader bana sığınak olan Altındağ. Malum, parkta çıkan bir kavgada iki Suriyeli genç, bir Türk gencini bıçaklayarak öldürmüş. Neresinden baksan üzücü, kahredici…
Ancak olaylar orada da kalmamış. Gencin bıçaklandığını haber alan Altındağlılar galeyana gelmiş. Duyumlara göre Ankara’nın başka semtlerinden de kamyonlarla gençler sevk edilmiş olay mahalline. Kalabalık, Suriyelilerin evlerine ve dükkânlarına taşlar, sopalar ve tekbirlerle saldırmış. Görüntüler dehşet verici, izlemişsinizdir. Polisin onlara karşı nasıl pasif davrandığını, ağızlarından tükürükler saçılan kalabalığın nasıl hınçlı olduğunu görmüşsünüzdür.
Ankara Emniyet’i de görmüş olacak ki, olaylarla ilgili 76 kişiyi gözaltına almış. Buraya kadar her şey anlaşılabiliyor ancak buradan sonrası biraz çetrefilli. Emniyet, yakaladığı bu kişilerden 38 tanesinin yağma, kasten yaralama, hırsızlık, uyuşturucu suçundan sabıkalı olduğunu açıkladı. Daha önce böyle bir şey olmuş muydu hatırlamıyorum. Emniyet bu bilgiyi kamuoyuyla niye paylaştı? Bayram değil, seyran değil; nedir bu şeffaflaşma eğilimi? Yaman bir çelişki var ortada.
Bir yandan bu bir ifşaat gibi görünüyor, merdi Kıptî’nin kahramanlığını anlatmak için yaptığı hırsızlıktan söz etmesi gibi bir durum. Demek, memlekette elini sallasan suçluya değeceksin; suç oranları tavan yapmış. Ya da bu tehlikeli suçlular buradaysa, yatacak yer kalmadığı için insanların yerlerde yattığı cezaevlerine kimleri doldurdular? Öte yandan, buradan bir tehdit kokusu da geliyor. Sokağa salacağımız tipler böyle tipler, herkes ayağını ona göre denk alsın der gibi. Bununla topluma gözdağı vermeyi, onu sindirmeyi hedefliyor olmalılar.
Doğrusu Altındağ’ı iyi tanıyan birisi olarak hiçbir provokasyon, yönlendirme olmasa bile insanların oralarda kolayca birer kıyıcıya dönebileceklerini iyi biliyorum. Kendi içlerinden çıktığımız halde bizim canımıza, malımıza kast etti onlar; ırzımıza göz dikti, bizi terörist ilan etti. Üç kuruş menfaat için feda edemeyecekleri bir şey olmadığını yaşayarak öğrettiler bize. Hal böyleyken mültecilere neler yapabileceklerini aklım kesmiyor. Dolayısıyla illa işin içinde bir iş, öküzün altında buzağı aramaya gerek olmayabilirdi.
Ancak işin yaman çelişkileri çok! Altındağ dediğimiz yer, AKP-MHP-BBP ortaklığının yüzde 70’lerin üstünde oy aldığı bir yer. İyi ama mültecilere kapıları ardına kadar açan, onlara ensarlık yapmak isteyen de bu partiler değil mi? Hani kalabalık, İzmir Marşı eşliğinde yahut Mustafa Kemal’in askerleyiz sloganlarıyla etrafı talan etse anlaması daha kolay olurdu. Hazır CHP’liler mülteci karşıtlığını, onlara su bile vermeme seviyesine çıkartmışken bu iş de onlara yıkılabilirdi. Ancak oradakiler tekbirler, “ya Allah bismillah”lar eşliğinde saldırdılar. Bildikleri başka bir slogan olduğunu sanmıyorum. Hatırlayın, benzer tipler İstanbul’da STV’nin binasını yağmalarken kelime- i tevhidi sloganlaştırmaya çalışıp da söyleyememişlerdi. Bunlar aynı tayfa, yeni bir şey öğrenmeleri zor, kafalar dumanlı. Hal böyle olunca ortaya böylesi tuhaf şeyler çıkıyor.
Görülen o ki, Altındağ mülteci yoğunluğuna ve Çinçin gibi suç oranlarının yüksek olduğu mahallelere sahip olması dolayısıyla pilot bölge seçilmiş. Geçen yıl çıkarılan ceza infaz yasasıyla salıverilen hapçısına, gaspçısına kahve köşelerinde, kafe önlerinde paslanmasınlar, göreve hazır beklesinler diye sahada uygulamalı eğitim veriyorlar. Gerçek mermilerin kullanıldığı bir tatbikat izliyoruz adeta. İplerini ellerinde tutan odaklar bu yağmacıları sıkıştıkları her yerde kullanıyorlar. Bugün mültecilere ve Cemaatçilere karşı kullanıyorlar. Dün Alevilere, Kürtlere ve azınlıklara karşı kullanmışlardı. Yarınki hedefi kim bilebilir…
Bunların dini-imanı, partisi-patırtısı olmaz, kimin üstüne salınırlarsa oraya saldırırlar. Dolayısıyla olanları bir inanç yahut ideolojik mesele gibi yorumlamak, kasıtlı değilse büyük bir körlüktür. Tam da olayları organize edenlerin göstermek istediği gibi bakmaktır olup bitenlere. Oysa perdenin arkasındaki asıl eli görmeden, bataklığı kurutmadan bu mümkün değil. Cemaat, o karanlık kurulu gördüğü ve bataklığı kurutmaya yeltendiği için eşiktekinden beşiktekine kadar toptan cezalandırılıyor bugün. Ya değilse zülfüyâra dokunmadığın sürece ülkede istediğin gibi cemaatleşebilir, hatta muhalefet bile edebilirsin.
Ama sonunda çocukluğunu çalarlar habersiz; kiraz ağacında yırtılan gömleğini, bilyelerini, topacını. Penceresiz kalırsın, gençliğin gider elinden, uçurtman tellere takılır. Sevincini, akvaryumunu, kanaryanı, üstüne titrediğin kaktüs çiçeğini, kitaplarını alırlar sorgusuz. Duvarlar konuşmaz, açık kalmaz hiçbir kapı. Kurtlar sofrasına düşersin, yakanı bırakmaz yaman çelişkiler… Gönlü, sofrası ve dergâhı herkeslere açık Hacı Bayram’ın tarlalarına kin ve nefret tohumları ekilir de oradan taassup, bağnazlık, yobazlık hasadı yapılır.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***