İSTANBUL – Birleşik Devrimci Partisi Genel Başkanı Elif Torun Öneren, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin Türkiye halklarının ifade ve düşünce başta olmak üzere tüm özgürlüklerini ortadan kaldırdığını söyledi.
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde 22 yıldır ağır tecrit koşulları altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan, 7 Ağustos 2019 tarihinden bu yana avukatlarıyla görüştürülmüyor. Avukat yasağının yanı sıra Öcalan’ın ailesiyle de görüşmesine izin verilmiyor. Kamuoyunda kendisine dair büyüyen kaygılar üzerine Öcalan’ın ilk kez 27 Nisan 2020, ikinci kez 25 Mart 2020’de kardeşi Mehmet Öcalan ile telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Mehmet Öcalan, yaptığı ikinci görüşmenin yarıda kesildiğini duyurmuştu.
Bir yandan Öcalan üzerindeki tecrit derinleştirilirken, diğer yandan Kürtleri hedef alan ırkçı saldırılar da artıyor. Birleşik Devrimci Parti Genel Başkanı Elif Torun Öneren, Öcalan üzerindeki tecrit ve Kürtlere yönelik ırkçı saldırıları değerlendirdi.
90’LARI ARATMAYAN DÖNEM
Temel insani hakların ihlali olan tecridin, aynı zamanda bir “insanlık suçu” olduğunu dile getiren Öneren, tecridin bugün yalnızca cezaevlerinde uygulanmadığını vurguladı. Gelinen aşama itibariyle ifade, düşünce ve diğer tüm özgürlükleri ortadan kaldırılan Türkiye halklarının topyekun tecrit altında tutulduğunu söyleyen Öneren, özellikle “çözüm süreci” olarak adlandırılan dönem sonrasında yaşananlara dikkati çekti. Öneren, “Geçmişte siyasi iktidarın isteği ve aktif rol aldığı bir çözüm süreci uygulandı. Bu süreç nefes alınabilen bir süreç olsa da hemen devamında faşizmin kurumsallaşmasıyla 90’ları aratmayan bir döneme girdik” dedi.
FAŞİZMİN ÖRGÜTLENME ZEMİNİ
İmralı’nın kapılarının açık olduğu süreçlerde, Öcalan’ın barışın, kardeşçe ve eşit bir yaşamanın mümkün olacağını herkese gösterdiğini ifade eden Öneren, bu süreçlerde çatışmaların da azaldığını hatırlattı. AKP iktidarının ise bu sürece faşizmin kurumsallaşmasına elverişli ortam hazırlamak için konjonktürel yaklaştığını kaydeden Öneren, “Bu süreçte bütün manipülasyonlara rağmen halklar arasında kurulan köprüler egemenlik zeminini çalkantılı hale getirdi. İşçi sınıfının, sosyalistlerin, kadınların, LGBTİ+ların, yükselen diğer mücadele dinamiklerinin Kürt halkıyla buluşması, faşizmin örgütlenme zeminini deforme etti” diye konuştu.
‘DÜŞMAN HUKUKU’
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD), Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı (TOHAV), İnsan Hakları Derneği (İHD) ile Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), PKK Lideri Öcalan ile Hayati Kaytan, Emin Gurban ve Civan Boltan isimli tutuklulara verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) verdiği ‘ihlal’ kararlarını acil gündemine alması için geçtiğimiz günlerde Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne başvuruda bulundu.
Bu başvuru üzerinde duran Öneren, “Emperyalist devletlerin Kürt sorunu ya da devrimci tutsaklara yönelik devlet politikasına dair yaklaşımları hiçbir zaman halklar lehine olmadı. AB’nin dostlar alışverişte görsün minvalinde kararları ya da kınama açıklamaları devletlerarası diplomatik ilişkilerden fazlası değildir. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezaları düşman hukuku demektir. Bu cezaları verenler halklar nezdinde yargılanacaktır” ifadelerini kullandı.
IRKÇI SALDIRILAR
AKP’nin, iktidarını sürdürmek için her türlü zulmü, ırkçılığı, faşizan baskı ve nefret söylemlerini arttırarak sürdürdüğünü söyleyen Öneren, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu saldırılar, 90’larda Kürdistan’da uygulanan köy yakma, zorla yerinden etme, işkence, cinayet ve kaybetme politikalarından günümüze kadar uzanan kaçırma, tehdit, ajanlaştırma politikalarıyla süreklilik arz ediyor. Devlet medyası, yargısı, yürütmesi, ideolojik bütün araçlarıyla Kürtlere yönelik cezasızlık politikasını meşrulaştırmıştır. Bu söylemlerden ve cezasızlıktan destek alan ırkçılar, Kürt halkına saldırılarını arttırarak, katliamlara başladılar. Son süreçte HDP İzmir İl Örgütü’nde Deniz Poyraz’ın, Konya’da Kürt bir ailenin 7 ferdinin katledilmesi, Kürt mevsimlik işçilerine saldırılar, yangın yerlerinde silahlarla kimlik sorulup Kürt avına çıkılması ve Kürt ailelerinin yaşam alanlarına, evlerine saldırılar, yakmalar yaşanması ırkçılığın ve iktidar söylemlerinin vücut bulmuş halidir. Nefreti körükleyici söylemler, bu saldırıların artmasına ve katliamlar olarak bize dönmesine neden oluyor.”
KAOSUN PARÇASI
Tüm bunların yaratılmak istenen kaosun bir parçası olduğunun altını çizen Öneren, “Kürt avı başlatan ırkçılar, Kürt’e bir kez daha ‘Diz çök, teslim ol, yoksa seni yok ederim’ diyor. Özel savaş örgütlenmesinin bir parçası olarak gelişen bu saldırılarla faşist sistemi egemen kılmak, sesi gür çıkan Kürt’ün, başı dik duran devrimcinin, kitleselleşen, sokağa çıkan kadınların ve LGBTİ+ların, toplumsal muhalefetinin önünü kesmek, durdurmak istiyorlar” dedi.
MUHALEFETİN DURUŞU
Öneren, HDP dışındaki diğer muhalif partilerin yaşananlar karşısında sergilediği duruşun iktidardan pek bir farkı olmadığı eleştirisinde bulundu.
‘TEK ÇÖZÜM YOLU…’
Muhalefetin kullandığı dilin de yine iktidarı besleyici ve ırkçılığı tetikleyici bir dil olduğunu ifade eden Öneren, halklar açısından tek çözümün faşizme karşı birleşik mücadele zemininde ortaklaşılması, işçi sınıfı ve ezilen halkların iktidarının kurulması olduğunu vurguladı. Öneren, “Kürt halkı özelinde tüm ezilen halkların, kadınların, işçilerin, sosyalistlerin, LGBTİ+ların, gazetecilerin, öğrencilerin, özetle iktidara karşı duruşa geçenler üzerinde tehdit, baskı, zulüm, gözaltı var. Topyekun bir saldırı altındayız. Devrimciler açısından çözüm ne seçim ne de iktidar bloğu halklar tarafından yargılanmadan iktidarın sistem için ehven-i şer olan başka bir halk düşmanı bir güce bırakmasıdır” diye konuştu.
MA / Ferhat Çelik
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***