Türkiye ile Yunanistan’ın, Ege ve Doğu Akdeniz’deki kıta sahanlıkları ve Münhasır Ekonomi Bölgeleri (MEB alanları) ile ilgili anlaşmazlıklarının yine tehlikeli bir döneme girdiği görülüyor.
İki ülke arasındaki bu anlaşmazlıkların önemli bir bölümü, Kaş ilçesinin 1.5 mil uzağındaki küçük Meis (Kastelorizo) adası ile ilgili.
Yunanistan, ana karalar gibi adaların da kıta sahanlık ve MEB hakkına sahip olduğu görüşünde.
Bu nedenle Rodos gibi büyük bir adanın 78 mil uzağında bulunan Meis adasının da ‘ana karalar gibi tam yetkili MEB alanına sahip olduğu’ teziyle Yunanistan’ın Rodos adasının MEB alanı Meis’in MEB alanı ile birleştirme amacı, Türkiye’nin Akdeniz’deki MEB alanını Antalya körfezine sıkıştırmış oluyor.
Türkiye ‘ise adaların kıta sahanlıkları – dolayısıyla MEB alanları- hakkına sahip olmadığı’ tezini savunuyor.
Bu nedenle Meis gibi -üstelik küçük bir adanın- MEB hakkı olmadığı tezinden hareket ederek, Türkiye’nin Akdeniz’deki MEB alanı Kıbrıs adasına kadar uzatma hakkına sahip olduğu görüşünde.
Kıta sahanlığı nedir?
Ülke kıyılarına bitişik olan ve 200 metre derinliğe veya bu sınırın ötesindeki su derinliğinin doğal kaynaklarının işletilmesine elverişli olduğu noktaya kadar kara sularının dışında kalan deniz altı bölgelerinin deniz yatağı ve toprak altı kesiminin bütününe kıta sahanlığı deniyor.
Kıyıları karşılıklı olan veya yan yana olan devletlere kıta sahanlığının sınırlandırılmasına ilişkin usul ise 1958 Cenevre Kıta Sahanlığı Sözleşmesi’nin 6. maddesinde düzenlenmiş durumda.
Söz konusu madde uyarınca, kıta sahanlığının sınırı, kural olarak taraf devletlerin anlaşmasıyla tespit ediliyor.
Ancak, bu konuda böyle bir anlaşma yoksa ve özel durumlar farklı bir sınırı gerektirmiyorsa kıta sahanlığı sınırlandırılması eşit uzaklık ilkesine göre gerçekleşiyor.
Meis’in tarihi
Doğu Akdeniz’de oynanan satrancın önemli bir taşı haline getirilen Meis adası nasıl bir ada? Özgeçmişi nedir? Nüfusu 500’ü geçmeyen Ada sakinleri ne diyor?
Türkçe’deki Meis adını Yunancadaki ‘Meğisti’den alan ve sonradan ‘Kastelorizo’ olarak anılan bu küçük Akdeniz adası, 1913 yılına kadar Osmanlı yönetimi altında iken denizcilik ve ticaret alanında önemli bir adaydı.
Adanın Yunan halkı 1913’te Osmanlıya karşı ayaklandığında , adadaki az sayıdaki Türk muhafızları, Girit Adası’ndan gelen güçlerin taarruzu ile adayı terk etmek zorunda kalmıştı.
Ada, Osmanlıdan kopuşuyla denizcilik ve ticari önemini yitirmiş; ve halkın büyük bir bölümü Rodos, Atina hatta Avustralya’ya göç etmek zorunda kalmıştı.
Araştırmacı Prof. Vasiliki Christhanthopoulou’ya göre: “..o dönemde Yunanistan, Balkan savaşlarında bulunduğu için adaya gereken desteği veremeyince Meis Adası, 1913-1915 yılları arasında kendi kendini yönetmiş; ancak 1915-1921 yılları arasında Fransızlar tarafından işgal edilmişti.
1921’den 2. Dünya Savaşı’na kadar, 12 adalar gibi, İtalyanların yönetimine geçen Meis adası, 1943-1945 yılları arasında İngilizlerin eline geçti.
O yıllarda nüfusu bin 500’ü (1500) bulan Ada halkı, İngilizlere karşı savaşan Nazi Almanya’sının ağır bombardımanlarından kurtulmak için İngilizler tarafından Gazze ve Portsaid gibi İngiliz yönetimi altındaki bölgelere sevk edildiler.
2. Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle bin 500 Meis’li tekrar bombalanmış adalarına döndüklerinde evlerini harabeler halinde bulmuşlardı.
Nitekim 1947 Paris anlaşmasıyla 12 adaların bir uzantısı olarak Meis adası da Yunanistan’a devredildi.
Ada halkının nüfusu bugüne bugün ancak 500’ü buluyor.
1980’li yıllara kadar ulaşılması güç olan adaya inşa edilen havalimanı ile Rodos bağlantılı feribot seferleri adanın turizmini geliştirdi.
Başta Avustralya olmak üzere başka diyarlara göç eden Meis’liler adalarını unutmamış; yaptıkları mali yardımlarla hem kendi, hem ada halkının konutları (AB’nin de mali yardımları sayesinde) tadil edilerek Meis adası bugünkü temiz, düzgün ve tipik ada görünümünü kazanmış oldu..
Ada halkı savaş istemiyor
Az sayıdaki ada sakinleri Ankara ile Atina arasındaki siyasi ve enerji bazen askeri sürtüşmeleri, her ne kadar kendi adalarını ilgilendiriyorsa da uzaktan takip ediyorlar.
Yunan yayın organlarına konuşanlar, “..biz karşı kıyıdaki Türklerle iyi geçiniyoruz. Biz onlara onlar bize geliyor.. hiç bir şeyden korkmuyoruz..” diyorlar ancak kendi etraflarında dönen gelişmelerden de kaygı duymuyor değiller.
Mega TV’nin programına konuşan Ada sakinlerinden Rozalyn, “..Türk komşularla dostluk ilişkilerimiz var. Hemen her gün teknelerle geliyor; her yıl kaldıkları otellerde kalıyorlar, birbirimizin adını biliyoruz. Onlar Yunanca biz Türkçe konuşmaya çalışıyoruz. Bir evlilik bile oldu aramızda. Arada çıkan gerginliklere rağmen ilişkilerimizde, ticarette ve karşılıklı ziyaretlerimizde değişiklik olmuyor. Bazen tanık olduğumuz alçak uçuşların çıkardığı korkunç gürültüden bizler değil; adayı ziyaret eden yabancı turistler ürküyor, korkuyorlar.. Bizler alıştık..” diyor.
Adanın başka bir sakini olan Christina, başka bir TV kanalında “..karşımızdaki Kaş ile aramızda tekne ile 20-25 dakikalık bir mesafe var. Kaş’a her gittiğimizde alışveriş yaparak dönüyoruz. Orada fiyatlar çok daha ucuz. Dostlarımız bize yardımcı oluyor; onlar geldiğinde bir onlara yardımcı oluyoruz..” şeklinde konuşuyor.
Adadaki manavlar ise her Cuma karşı kıyıya geçip; sebze, meyve alışverişi yapıp daha sonra kendi mağazalarında ada sakinlerine satıyor.
Adalılar, karşı kıyıdaki Türklerle ilişkilerin ne denli iyi olduğunu anlatmak için “.. ciddi bir hastalık durumunda Rodos gibi bize en yakın adadan helikopter beklemek yerine; karşıya geçerek oradaki hastanelere gittiğimiz oluyor.. Türk/Yunan ilişkilerinin elbette düzelmesinden yanayız. Biz adalılarla karşı kıyıdaki Türkler arasındaki ilişkiler gibi olmasını istiyoruz.. Savaş istemiyoruz..” diyorlar.