Corona virüsü salgınıyla birlikte Türkiye’de ilk ve orta okullar 16 Mart’ta yüz yüze eğitime ara verdi, 23 Mart’ta da yaklaşık 18 milyon öğrenci için uzaktan eğitim başladı. Bu eğitim 30 Nisan’a kadar sürecek, ancak salgının devam etmesiyle uzaktan eğitimin daha da uzun sürmesi ihtimal dahilinde. Milli Eğitim Bakanlığı’nın açıklamasına göre sadece Türkiye’de değil, 184 ülkede eğitim süreci aksadı. Aynı açıklamada Çin dışında ulusal çapta eğitim veren ikinci ülkenin Türkiye olduğu vurgulandı. Uzaktan eğitim, TRT kanallarından ve Eğitim Bilişim Ağı (EBA) üzerinden izlenebiliyor.
2003 yılından bu yana eğitim süreçlerini iyileştirme konusunda çalışmalar yürüten Eğitim Reformu Girişimi (ERG) Eğitim Gözlemevi Koordinatörü Burcu Meltem Arık, Türkiye’nin uzaktan eğitime diğer ülkelere kıyasla daha hazırlıklı yakalandığını söyledi. VOA Türkçe’nin sorularını cevaplayan Arık, “2018 yılında açıklanan Eğitim 2023 Vizyonunda bir dijital dönüşüm ve mevcut belirli uygulamaların iyileştirilmesi çalışmaları başlamıştı. Uzaktan eğitim uygulaması hayata geçirilmeden önce de EBA’nın yenilenmesi, iyileştirilmesi söz konusuydu. Dolayısıyla belirli altyapı çalışmaları mevcuttu” dedi.
“Bu süreçte psiko-sosyal destek önemli”
Uzaktan eğitimin internetin yanı sıra televizyondan da verilmesini öğrencilerin eğitime erişimi açısından önemli bulan Arık, buna rağmen hala erişim imkanı olmayan çocuklar bulunduğuna dikkat çekti. Arık, bu çocuklara ulaşma konusunda okullara ve öğretmenlere görev ve inisiyatif verilmesinin önemini vurguladı. Bakanlığın, ana dili Türkçe olmayan çocuklar için uyum sınıfları ve özel gereksinimli çocuklar için özel eğitim uygulamaları başlattığını kaydeden Arık, bunun büyük önem taşıdığını da sözlerine ekledi.
Uzaktan eğitime erişimin yanı sıra tartışılan konulardan biri de verilen eğitimin müfredatta öngörülen kazanım hedeflerine ne ölçüde yeterli olacağı. Arık, “Başta, amacın çocuklara bilgi vermek yerine eğitimin devam ettiği mesajının verilmesi olduğu paylaşıldı. Elbette yüz yüze eğitimde olduğu gibi bir müfredatın paylaşılması, kazanımların edinilmesi söz konusu olamaz. Bu beklenmemeli de. Sonraki dönemlerde telafi imkanı her zaman olabilir. Mesele gerçekten biraz daha sosyal, duygusal alana, psiko-sosyal destek alanına eğilmek. Çocuklara eğitimin devam ettiğini anlatabilmek” diye konuştu.
“Çocuklar özdenetim gerektiren bir süreçte”
Arık, uzaktan eğitim sürecinin öğretmenler, öğrenciler ve veliler açısından yeni ve alışılmadık bir durum olduğunu vurgulayarak şunları söyledi: “Çocuklar şu anda yalnız ve özdenetim gerektiren bir sürecin içindeler. Öğretmenin eğitim verdiği, kararların da çoğunlukla merkezi gittiği bir sistemden bir anda çocukların kendi saatlerini düzenlemesi gereken, kendi öğrenimlerini biraz daha kendi ellerine almaları gereken bir sürece girildi. Bu kolay bir süreç değil”.
Arık, meslek liseleri, İmam Hatip liseleri, Anadolu liseleri, özel eğitim, uyum sınıfları gibi farklı programlara yönelik içerik çeşitlendirmesinin yapılması gerektiğini de vurguladı. Bir başka konu da eğitimin tek taraflı bir anlatım yerine karşılıklı etkileşim içinde verilmesi. Özel okulların bazıları kendi eğitim programlarını hayata geçirerek, öğrencilerin de derse katılabileceği uygulamalar yapıyor. Ancak devlet okullarında EBA TV ve TRT kanalları üzerinden sadece öğretmenin ders anlattığı, öğrencinin derse katılamadığı, soru soramadığı bir sistem var. Milli Eğitim Bakanlığı da bu eksikliği gidermek adına etkileşimli ders işlenmesine olanak sağlayan pilot bir çalışma başlattı. Tüm Türkiye’ye yayılması hedeflenen bu çalışma şimdilik sadece 8’inci ve 12’inci sınıflara yönelik.
Arık, Türkiye’nin uzaktan eğitime geçme kararı almasının ardından Çin, Avrupa ve Amerika’da benzer süreçleri araştıran uzmanlarla temasa geçtiklerini ve onların deneyimlerinden yaralanmaya çalıştıklarını kaydetti. Arık, “Onlar, öğrencilerin öğretmenleriyle bir şekilde temas etmesinin motivasyonu artırdığını paylaştı bizimle. Aslında bu deneyim önemli. Yalnızlık hissinin giderilmesine katkı sağlıyor” dedi.
“Öğretmenler dijital okur-yazarlık konusunda destek istiyor”
ERG uzmanı Arık, bu noktada öğretmenlerin dijital araçları kullanma becerileri ve dijital okur-yazarlık konusunda desteğe ihtiyaç duyduklarını söyledi. Bu süreçte öğretmenlere yönelik bir anket çalışması yaptıklarını belirten Arık, “Anketin sonuçlarına göre öğretmenler öncelikle yalnız olmadıklarını hissetmek istediklerini paylaştılar. Meslektaş dayanışmasına, dijital okur yazarlık ve dijital araçlara hakimiyet becerilerinin güçlenmesine ihtiyaç duyduklarını söylediler. İnternet bağlantısı olmayan öğrencileriyle iletişim kurabilmek için diğer öğretmenlerin geliştirdiği stratejilerin yaygınlaştırılmasına ihtiyaç duyuyorlar. EBA, bu ihtiyaçların karşılanmasında önemli bir platform işlevi görebilir” diye konuştu.
Arık, tekrar yüz yüze eğitime dönüş sürecine hazırlıklı olmanın gereğini de vurgulayarak şunları söyledi: “Bu ölçekte bir durum daha önce yaşanmadı. Ama Ebola sürecini ve ülkelerin benzer geçmiş deneyimlerini de incelemeye çalıştık. Ülkeler, aslında okullar tekrar açıldığında hazırlıksız yakalanıyor. Bir yandan da ona hazırlanmak gerekiyor. Gereken psiko-sosyal destek nasıl verilecek? Okullar nasıl hazırlanacak? Bundan sonraki eğitim süreci nasıl etkilenecek. Bunların da eylem planlarının bugünden yapılması gerekiyor. O yönde çalışmalar da umuyoruz oluyordur”.
“Eşitsizlikler uzaktan eğitimde de sürüyor”
Eğitim Reformu Girişimi’nin (ERG) bir başka uzmanı Umay Aktaş da bu süreçte veliler ve öğretmenlerle görüşmeler yaparak, uzaktan eğitimin etkisini ortaya çıkarmaya çalıştı. VOA Türkçe’ye konuşan Aktaş, herkesin bu süreçte farklı deneyimler yaşadığını söyledi: “Adeta okuldaymış gibi online ders yapan teneffüs araları veren öğretmenler var. Bunlar ağırlıkla özel okullarda. Devlet okullarında video çekip öğrencileriyle paylaşan öğretmenler var. Tabii ki herkes için hem öğretmen hem öğrenci hem veli için yeni ve şartları gereği de zorlayıcı bir sistem. Yüz yüze eğitimde var olan eşitsizlikler uzaktan eğitimde de devam ediyor. İnternete erişemeyenler için televizyon yayınları var. Ama öğretmenler televizyondan dahi izleyemeyen çocuklar olduğunu söylüyor. Örneğin Diyarbakır’da birinci ve ikinci sınıfları birleştirilmiş bir şekilde okutan bir öğretmen, çocukların Türkçe’yi tam öğrenemedikleri için televizyondan rahat bir izleme yapamadıklarını söyledi. Kürtçe bir video çekerek ailelere EBA TV’yi anlattığını aktardı. İstanbul’da bir kısmı Suriyeli öğrencilerden oluşan 41 kişilik bir sınıfa ders veren bir öğretmen, ödev ve anlatımlı bir video paylaştığını söyledi. Ancak bir hafta içinde sadece yedi öğrencinin online olabildiğini aktardı”.
“Öğretmenler öğrencileri motive etmekte zorlanıyor”
EBA TV’de özel gereksinimli çocuklar için bilişsel beceriler dersi başladığını kaydeden Aktaş, “Her çocuğun özel gereksinimi farklı. Dolayısıyla bu içeriklerin hangisine uygun olduğu tartışılmalı. Ancak uzmanlar yeterli olmadığını söylüyor. Örneğin 12’nci sınıfta kaynaştırma eğitimi alan otizmli bir öğrencinin annesinin, ‘biz yüz yüze eğitimde de zorlanıyorduk. Şu anda eğitimi takip edemiyoruz” dediğini aktardı.
Öğretmenlerin dijital araçları kullanma konusunda kendini yetersiz hissettiğine dikkat çeken Aktaş, buna rağmen şu anda önceliğin mesleki gelişimden ziyade, bir şekilde öğrencilere ulaşarak süreci devam ettirmeye verildiğini söyledi. Bazı okul yönetimlerinin öğretmenlere diyalog kurmadığını, yönlendirme yapmadığını kaydeden Aktaş, bunun da öğretmenlerin üzerindeki yükü arttırdığını belirtti.
Öğretmenlerin en çok tıkandıkları noktalardan birinin öğrenciyi motive etmek olduğunu belirten Aktaş, bu sorunun özellikle lise seviyesinde daha yoğun yaşandığını vurguladı. Aktaş, “İlkokullarda ise akademik becerilerden önce, öğrencilerin psiko-sosyal süreçlerini dikkate alarak bir yol çizmeye çalışan öğretmenler ağırlıkta. ‘Sabahtan akşama kadar ders yapıyoruz, ne olduğunu biz de anlamadık’ diyen veliler var. ‘Video içeriği üretmekten yorgun düştük’ diyen özel okul öğretmenleri var” dedi.