Serbest Görüş/ANKARA
Anayasa Mahkemesi’nin (AYM), Gezi davasında 18 yıl hapse mahkum edilen şehir plancısı Tayfun Kahraman hakkında verdiği hak ihlali kararının gerekçesi açıklandı. Yüksek Mahkeme’nin kararında, mahkemelerce Kahraman’ın mahkumiyetine gerekçe gösterilen sosyal medya paylaşımları ile basın açıklamalarından hangilerinin şiddete teşvik ya da hükümeti devirmeye teşebbüs etmeye yönelik ifadeler içerdiğinin tespit edilmediği ve bunların hangi şiddet eylemlerine sebep verdiğinin anlaşılamadığına dikkat çekildi. Şiddet olaylarının meydana gelmesinde Kahraman’a yüklenen aktif rolün ne olduğunun anlaşılamadığına dikkat çekilen kararda “Başlamış bir toplantı ve gösteri eylemi sürecinde ortaya çıkan şiddet olaylarının salt varlığı, kendi eylemleriyle bu şiddet olayları arasında illiyet bağı kurulmadığı müddetçe kişileri doğrudan sorumlu tutabilmek için yeterli değildir. Mahkemeler, mahkûmiyet kararlarının gerekçelerinde sanığın cebir ve şiddet kullanarak hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etme olarak nitelendirilebilecek eylemlerinin ne olduğunu açık bir biçimde ortaya koymalıdır” denildi. AYM, Kahraman’ın adil yargılanma hakkı kapsamındaki “hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine” hükmederek, yargılamanın yenilenmesine karar verdi. Öte yandan Yüksek Mahkeme’nin söz konusu kararda, “takdir mahkemenin” vurgusu yapması da dikkat çekti. Kararda, “Verilen bu hak ihlali kararı, uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup ihlal kararı üzerine yeniden yapılacak yargılamada beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir” denildi.
“Hangi paylaşımın şiddete teşvik ettiği belirsiz”
AYM’nin Gezi Parkı davasında 18 yıl hapse mahkum edilen ve yaklaşık 42 aydır tutuklu bulunan Tayfun Kahraman hakkındaki hak ihlali kararının gerekçesi belli oldu. Resmi Gazete’de yayımlanan kararda, yargılamaya ilişkin süreçler hatırlatıldıktan sonra, mahkemelerin Kahraman’ın “Gezi Parkı olaylarının bir plan ve organizasyon dâhilinde başlatılması, yaygınlaştırılması, şiddet olaylarının meydana gelmesinde ve Gezi ruhunun yaşatılmasında aktif rol oynadığını kabul ettiklerine” değinildi. Mahkemelerce Kahraman’ın hem şahsi sosyal medya hesabından hem de Taksim Dayanışması’nın sosyal medya hesaplarından yapılan paylaşımlardan sorumlu tutulduğu kaydedilen kararda, bazı basın açıklamalarının da mahkumiyet kararına gerekçe yapıldığı anımsatıldı. Kararda, “yargı mercilerince cezalandırmaya dayanak gösterilen paylaşım ve açıklamaların hangisinin doğrudan şiddeti teşvik eden ya da şiddete özendiren yahut cebir ve şiddet kullanarak hükûmeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etmeye yönelik ifadeler içerdiğini gösteren bir gerekçeye yer verilmediğine” vurgu yapıldı.
“Şiddetin meydana gelmesindeki rolü anlaşılamadı”
Kahraman’a atfedilen paylaşım ve açıklamaların şiddet içeren olaylarla olan illiyet bağının da tartışılmadığına dikkat çekilen kararda, “Tam olarak hangi sözlerin kışkırtıcı nitelikte olduğu anlaşılamadığı gibi bu paylaşım ve açıklamaların akabinde bunlarla bağlantı kurulabilir nitelikte nasıl bir şiddet olayının meydana geldiği ya da bunların somut olarak hangi şiddet olaylarına yol açtığı da anlaşılamamıştır. Öte yandan ilk derece mahkemesi başvurucunun Gezi olaylarına ilişkin olarak toplumsal ve küresel düzeyde algı oluşturulması amacıyla film, belgesel ve video çekimlerini koordine ettiğini belirtmiş ancak hangi filmde hangi ifadelerle nasıl bir algı oluşturduğuna dair herhangi bir açıklama yapmamıştır. Bu tespitler neticesinde şiddet olaylarının meydana gelmesinde başvurucuya yüklenen aktif rolün ne olduğu karardan anlaşılamamaktadır” değerlendirmesi yapıldı.
“İlliyet bağı olmadan sorumlu tutulamaz”
Kararda, Gezi olaylarının yaşandığı dönemde bazı yerlerde ciddi şiddet olayları yaşandığı, bu olayların bir kısmında yaralanmalar ve hatta ölümler meydana geldiği de anımsatılırken, “Ancak başlamış bir toplantı ve gösteri eylemi sürecinde ortaya çıkan şiddet olaylarının salt varlığı, kendi eylemleriyle bu şiddet olayları arasında illiyet bağı kurulmadığı müddetçe kişileri doğrudan sorumlu tutabilmek için yeterli değildir. Mahkemeler, mahkûmiyet kararlarının gerekçelerinde sanığın cebir ve şiddet kullanarak hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etme olarak nitelendirilebilecek eylemlerinin ne olduğunu açık bir biçimde ortaya koymalıdır. Buna ilişkin eylemlerin açıkça gösterilmediği durumlarda, verilen mahkûmiyet kararının gerekçesinin yeterli olduğunun değerlendirilmesi mümkün değildir” denildi.
Yargıtay eleştirildi, çelişkilere dikkat çekildi
Yüksek Mahkeme’nin kararında, Yargıtay kararına da eleştiriler yöneltildi. Kararda, Yargıtay’ın Taksim Dayanışmasının sosyal medya hesaplarından yapılan paylaşımlarla Kahraman’ın bağlantısını, “söz konusu hesabın şifresini istemesine ilişkin iletişim kaydına dayandırdığı” hatırlatılarak, şu eleştiride bulunuldu: “Yargıtay, Taksim Dayanışmasının sosyal medya hesaplarından aktif biçimde yapıldığını kabul ettiği paylaşımlardan hangisinin başvurucuyla bağlantılı olduğuna dair bir belirleme yapmamıştır. Diğer taraftan iddianamede Taksim Dayanışmasının sosyal medya hesaplarından yapılan paylaşımların daha çok Gezi Parkı olaylarının yaşandığı Mayıs-Haziran aylarına ilişkin olduğunun belirtildiği görülmektedir. Bununla birlikte söz konusu şifre talebinin ise 2 Ekim 2013 tarihli olduğu dikkat çekmektedir. Sosyal medya paylaşımlarının tarihi ile şifre talebinin tarihi dikkate alındığında söz konusu iletişim kaydının anılan paylaşımların sorumluluğuna delil teşkil edip edemeyeceği hususunda oluşan ciddi tereddütler, yargı mercilerinin sunduğu gerekçelerle giderilememiştir. Dolayısıyla şifre isteme olayı ile provokatif kabul edilen paylaşımlar arasında nasıl bir ilişki kurulduğu da karardan anlaşılamamaktadır. Bu itibarla yargı merciince başvurucuya atfedilen eylemler ile mahkûmiyete esas alınan mevcut deliller arasında somut bir bağ kurulamadığı sonucuna varılmıştır”
Yerel mahkemede yok Yargıtay’da var
Yerel mahkeme kararında mahkumiyet gerekçesi yapılmayan dinleme kayıtlarının Yargıtay’ın onama kararında gerekçe yapıldığına da yer verilen AYM kararında, “Bu hâliyle mevcut durum başvurucunun temyiz aşamasında mahkûmiyetine esas teşkil eden bir delile karşı savunma yapma imkânından yoksun bırakılması sonucunu doğurmuştur” değerlendirmesi yapıldı. Başvurucunun, söz konusu dinleme kayıtlarının tüm taleplerine rağmen yargılamanın hiçbir aşamasında dosya kapsamına dâhil edilmediğini ileri sürdüğü de hatırlatılan kararda, “Mahkûmiyet hükmünün onanması kararında Yargıtay’ın başvurucunun bu şikâyetini karşılayacak bir gerekçe oluşturmadığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla somut olayda başvurucunun mahkûmiyetine esas teşkil eden dinleme kayıtları, ilk kez kanun yolu aşamasında ve başvurucuya bu delillere karşı savunma yapma imkânı tanınmadan hükme esas alınmıştır. Bu durumun silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleriyle bağdaşması mümkün görünmemektedir” denildi.
“Gezi olaylarından önce sadece bir kişiyle iletişimi var”
Kararda, mahkûmiyet hükmünün gerekçelerinden birinin de başvurucunun ve sanıklardan bir kısmının Gezi Parkı olaylarının öncesinde bir plan ve organizasyon dâhilinde hareket ettikleri iddiası olduğuna değinilerek, “Ancak Mahkemeyi bu şekilde düşünmeye iten bulgunun tam olarak ne olduğu karardan anlaşılamamaktadır. Başvurucu hakkındaki iletişim tespiti kayıtlarına bakıldığında Gezi Parkı olaylarından önce yargılamanın diğer sanıklarından yalnızca biriyle iletişiminin olduğu görülmektedir. Yine bu iletişimin içeriğine ve yoğunluğuna dair bir bilgi de kararda yoktur. Dolayısıyla olayların başvurucu tarafından önceden planlandığı şeklindeki bir sonuca ulaşabilmek için başvurucu yönünden eldeki tek bulgu olaylardan önce sanıklardan biriyle mevcut olan iletişimidir. Ancak bu bulgunun tek başına önceden bir plan dâhilinde hareket edildiği sonucuna ulaşmak için yeterli olduğunu söylemek mümkün görünmemektedir” ifadeleri kullanıldı.
“Cezai sorumluluğunun ne şekilde doğduğu belirsiz”
Yerel mahkeme ve Yargıtay’ın, Gezi Parkı olaylarının devam ettirilmesi amacıyla gerçekleştirilen toplantılara katıldığı ve asli fail kabul edilen Osman Kavala’nın başka bir sanık aracılığıyla başvurucu Kahraman üzerinden bu forumların koordinasyonunu sağladığı iddiasına da değinilen kararda, “Ancak başvurucunun somut olarak ne zaman hangi forum toplantılarına katıldığı, bu toplantılarda ne tür kararlar alındığı, alınan kararların şiddet olayları üzerindeki etkisi ve özellikle bu forumların organizasyonu ile ortaya çıkan şiddet eylemleri arasında nasıl bir bağlantı bulunduğu hususlarında herhangi bir açıklık içermemektedir” denildi. Kararda, bahsedilen forum faaliyetleriyle irtibat kurulmasını mümkün kılacak somut ilişkinin ne olduğu yönünde de yeterli değerlendirme yapılmadığı belirtilerek, “Bu kapsamda isnat edilen eylemlerin başvurucunun cezai sorumluluğunu ne şekilde doğurduğu yeterli biçimde gerekçelendirilmemiştir” ifadeleri kullanıldı.
“Aynı konunun neden farklı yorumlandığı anlaşılmıyor”
Kahraman’ın başvurusunda ayrıca “İstanbul 33. Asliye Ceza Mahkemesi’nde Gezi Parkı olaylarıyla ilgili olarak başka sanıkların yargılandığı bir davada Gezi eylemlerinin anayasal hak kapsamında değerlendirildiği ve ayrıca Taksim Dayanışmasının suç örgütü olduğuna dair herhangi bir delil bulunmadığı tespitlerine yer verildiğini ve bu kararın kesinleştiğinin” belirtildiğine atıf yapılan kararda, “Somut olayda başvurucunun kendi davasında aynı konunun neden farklı yorumlandığına dair Mahkemelerce yeterli bir gerekçe de ortaya konulmamıştır.” denildi.
Yeniden yargılama yapılacak
Kahraman’ın Anayasa ile güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki “hakkaniyete uygun yargılanma hakkının” ihlal edildiğine hükmeden Yüksek Mahkeme, yargılamanın yenilenmesine karar verdi. Karar 9’a karşı 5 oyla alındı. İrfan Fidan, Muhterem İnce, Yılmaz Akçil, Ömer Çınar ve Metin Kıratlı’nın muhalif kaldığı kararın bir örneği, ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması amacıyla ilk derece mahkemesi sıfatıyla İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine gönderildi. Karar uyarınca Kahraman yeniden yargıalanacak.
“Takdir mahkemenin” vurgusu
Öte yandan Yüksek Mahkeme’nin söz konusu kararda, “takdir mahkemenin” vurgusu yapması da dikkat çekti. Son dönemde bir kaç kararında daha yer verilen cümleyi Kahraman kararında da kullanan AYM, kararın hüküm bölümünden hemen önceki “giderim” başlığı altına “Verilen bu hak ihlali kararı, uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup ihlal kararı üzerine yeniden yapılacak yargılamada beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma, bunları değerlendirip sonuç çıkarma ve bu sonuca dayalı olarak beraate ve mahkûmiyete karar verme yetkisi ilgili mahkemelere aittir” cümlesini ekledi. AYM ile Yargıtay arasında daha önce yine Gezi davasından hüküm giyen Can Atalay kararı nedeniyle kriz yaşanmış, Yüksek Mahkeme’nin ceza yargılamasının esasına girdiği iddiaları da tartılma konusu olmuştu.