DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Emin Ekmen, Meclis çatısı altında kurulan komisyonun bir heyet oluşturarak İmralı’ya gitmesi konusunda konuştu. Ekmen’in açıklamalarına göre komisyon söz konusu ‘karar’ komisyonda değil, ‘arka planda’ alındı. Ekmen, komisyonun bir ‘vitrin’ olduğu, kararların arka planda alındığı yönündeki söylemlerin hatırlatılması üzerine, “Haklısınız. Komisyon’un niçin kurulduğu mevzusu ayrı bir sohbet konusu olabilir ama şunu görüyoruz ki AK Parti süreç üzerindeki stresi ve negatif enerjiyi komisyon aracılığıyla paydaşlarına yaymak ve belli konularda yumuşak geçişler yaratmak istiyor.” diyor.
DEVA Partili Mehmet Ekmen, gündemdeki gelişmelere ilişkin T24’ten Cansu Çamlıbel’e konuştu. Eski AKP’li Ekmen’in bazı sorulara verdiği cevapların önemli bölümleri şöyle:
- Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun çalışmaları hangi aşamada? Bundan sonrası için ne öngörülüyor?
Bir kadın ve gençlik oturumu, bir de dil ve kültür oturumunun olması gerektiği konuşuldu ama alınmış bir karar yok. Adalet Bakanı, MİT Başkanı ve Dışişleri Bakanı’nın da davet edilmeleri söz konusu. Dinleme listelerinde isimler var. Farklı formatta yeni dinlemeler üretilebilir. Ama herkesin mutabakatı artık dinlemelerin sonuna gelindiği şeklinde.
- Pervin Buldan’ın son açıklamaları Komisyon’dan 5 kişilik bir grubun İmralı’da Abdullah Öcalan’la görüşmeye gitmesi olasılığının güçlendiğini olduğunu anladık. Bunu DEM heyetinin iktidar cephesinden olumlu sinyal aldığına işaret olarak yorumlayabilir miyiz?
Aslında o sinyaller var. Öcalan’ın bu konuda ısrarcı olduğu biliniyor. Bütün notlarda “Heyetle konuşmak istiyorum” diyor. AK Parti’nin bloke edici bir tutumu yok. Ama kendilerince uygun bir zaman bekledikleri anlaşılıyor. Adalet Bakanı “Bu Komisyon’un vereceği bir karar” dedi. Meclis Başkanı “Komisyon nitelikli çoğunlukla karar verirse olur” diyor. Yine Sayın Uçum’un “Elbette gidilebilir” şeklinde bir beyanı oldu. MHP tarafında da Fethi Yıldız’ın ve sonra da Sayın Bahçeli’nin açık ve net çağrıları oldu. Ara formül olarak 51 kişi oraya gidemeyeceğine göre temsil heyetinin gitmesi konuşuldu.
- Komisyonda mı konuşuldu bu?
Yok, arka planda.
- Bu söylediğiniz Komisyon’un çalışma yöntemlerine ilişkin soru işaretlerimizi kuvvetlendiren bir durum. Aslında şunu demiş oluyorsunuz; bir mesele Komisyon’da resmen tartışılmadan önce iktidar perde arkasında partiler nezdinde bir diplomasi yürütüyor. Yani Komisyon vitrin ama asıl karar alma süreci perde gerisinde kotarılıyor. Komisyon vitrinde tutularak kamuoyu algısı yönetiliyor ama Komisyon’un zaten yetkisi olmadığı gibi bir de vitrin düzenlemesi bile orada değil başka yerde yapılıyor. Öcalan’a ziyaret mevzusu da bunu teyit etti. Doğru mu?
Haklısınız. Komisyon’un niçin kurulduğu mevzusu ayrı bir sohbet konusu olabilir ama şunu görüyoruz ki AK Parti süreç üzerindeki stresi ve negatif enerjiyi komisyon aracılığıyla paydaşlarına yaymak ve belli konularda yumuşak geçişler yaratmak istiyor. Böyle bir ziyaretin yapılabilmesi için nitelikli çoğunluk şartı Komisyon’un kendi yönergesinde yok. Ama Numan Bey muhtemelen “CHP’siz bu işi yapmak zor olur” düşüncesiyle “Komisyon nitelikli çoğunlukla karar verir” şeklinde bir beyanda bulundu. Komisyon’un gündemini başkan belirler. Öncesinde bütün partiler ve üyeler başkana önerilerini verir. Sonrasında kararları oylar. Bugüne kadar böyle ilerledi.
- Pervin Buldan’ın açıklaması üzerine CHP Genel Başkanı Özür Özel çıktı, dedi ki “İmralı’ya bir heyet gönderilmesi konusunda bir anlaşma yok.” Nitekim zaten CHP, böyle bir durum olması durumunda kendi partisine mensup Komisyon üyelerinin İmralı ziyaretine asla katılmayacağını deklare etmişti. Komisyon’un herhangi bir toplantısında Öcalan’ı ziyaret konusu ima yoluyla dahi olsa gündeme geldi mi, gelmedi mi?
Komisyon’un herhangi bir toplantısında konunun hiçbir şekilde gündeme gelmediği kesin. Meclis Başkanı’nın grup temsilcileriyle, siyasi parti temsilcileriyle yaptığı toplantılarda da kendisinin bu konuyu açmadığı kesin. Son toplantıda DEM temsilcisi Gülistan Koçyiğit hanımefendinin “Artık bunu konuşmayacak mıyız?” diye bir girişimi var. Daha konu açılmadan Numan Bey’in “Daha sonra konuşuruz.” deyip konuyu geçiştirmesi var.
“Kendileri için doğru zamanı bekledikleri anlaşılıyor”
(…)
- Siz de böyle mi görüyorsunuz? Erdoğan bu işi bir dönem seçilmenin aracı olarak mı görüyor?
Erdoğan’a bir kere daha seçilebilmenin yolunu Özgür Özel hediye etmiş durumda. Tayyip Erdoğan’ın meclis kararıyla dahi bir kez daha aday olma hakkının olmadığını savunuyoruz biz. Son seçimde bile aday olma hakkı yoktu. Ama Özgür Bey defalarca ne dedi? “Şu tarihe kadar gel meclisten karar alalım, sen de yarış” dedi.
- Şimdi de AKP cenahı “2028 Mart’ında bile olsa erken seçimdir” diyor. Normal seçim tarihinden sadece bir iki ay önce erken seçim mi olur?
Siz meclis kararı yoluyla bir kere daha yarışabileceğinin vizesini verdikten sonra o vizeyi kullanma tarihini artık kendisi belirler! O vize verildi bir kere. Şimdi bazen bize diyorlar ki “Meclisin açılış resepsiyonunda o fotoğrafta olduğunuza göre, Erdoğan’ın bir kez daha seçilmesine de destek vereceksiniz.” Biz parti olarak, bir önceki seçimde YSK’ya yazılı başvuru yaptık ve “Erdoğan 2023’te yarışamaz” dedik. Tutumumuz net. Bugün de Erdoğan meclis kararıyla aday olamaz.
(…)
- İşin bu duygusal tarafını bir yana bırakarak yeniden soruyorum, Erdoğan’ın hayalindeki anayasa değişikliklerine ‘evet’ der misiniz?
Bizim nerede duracağımızı gelecek metin belirler. Anayasayla ilgili bir metin gelmeden yorum yapmayız.
(…)
- “Öcalan kartını harcıyorlar” demeye çalışıyorsunuz bir anlamda. Bunu AKP-MHP bloğu mu yapıyor yoksa DEM Parti mi? Yoksa her üç taraf da mı?
İktidarın harcandığını söyleyemeyiz şu aşamada. Örgüt ve DEM diline ise bu konudaki eleştirim şu olabilir. Bu süreci tek başına ortaya koyan, taşıyan ve devletin muhataplığına ve eşlik etmesine bakmadan paradigma değişikliği ile yöntem değişikliği önerisini kendi muhasebesiyle üreten bir Öcalan var karşımızda. Anladığımız kadarıyla kendine ait meseleleri konuşmaktan kaçınan bir profil var. Ama sokağa bakıyoruz, meclis grubuna bakıyoruz, öbür tarafa bakıyoruz. Değişik kademede siyasetçi arkadaşlar tutturmuşlar “Öcalan’ın özgürlüğü de Öcalan’ın özgürlüğü…” ben böyle bir talebin sürecin ruhunu anlamadığını düşünüyorum.
- Ama aynı kişiler Demirtaş’ın zaten Türk hukukuna göre dün gelmiş olması gereken özgürlüğü konusunda aynı derecede ısrarlı değil. Bu neden sizce? Öte yandan eğer Demirtaş’ın tutukluğunun sona ermesi sizin öngördüğünüz kadar büyük bir katkı yapacaksa sürece, Erdoğan neden bu kadar mütereddit?
Demirtaş’ın tutukluluğu kişiselleştirilmiş bir mesele olabilir mi acaba? Meşhur “Seni başkan yaptırmayacağız”dan beri süregelen bir öfke ve bunun dinmemesi. Aynı şey sanırım Osman Kavala için de geçerli.
- Neden böyle düşünüyorsunuz?
Ben Kavala’ya da “Seni başkan yaptırmayacağız” cümlesinin bedelinin ödettirildiğini düşünüyorum. Sadece Gezi değil konu.
- Yani demiş oluyorsunuz ki “Demirtaş’ın da Kavala’nın da hapiste olması aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şahsi meselesi.” Doğru mu anladım?
Doğru anlamışsınız.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***