PROF. M. EFE ÇAMAN | YORUM
Erdoğan’ın Washington ziyaretinin birçok önemli kalemi var. Ancak bunlardan en önemlisi, Trump yönetiminin tümüyle başkan Trump’ın inisiyatifiyle aldığı stratejik bir karar: Erdoğan’a meşruiyet vermek!
Erdoğan ne yapıyor da meşruiyete ihtiyacı var?
Erdoğan Aralık 2013’ten beri durmaksızın Türkiye’deki kör-topal hukuk devletini ve kusurlu da olsa var olan demokrasiyi seri adımlarla ve durmaksızın yok ediyor. Bu süreç artık öylesine kritik bir safhaya ulaştı ki, vitrin demokrasi olarak bile kabul edilmesi olanaksızlaştı. ABD yönetimi açıkça Türkiye’nin otoriter bir rejim olduğunu dillendirmeye başladı. Dahası Oval Ofis’teki basına açık görüşmede Trump Erdoğan’a açıkça, “Hileli seçim işini herkesten iyi bilir!” dedi.
Türkiye-ABD ilişkilerini akademik düzeyde on yıllardır takip ederim. Açık söylüyorum, bir ABD başkanının Türkiye’ye yönelik olarak kullandığı en dramatik ve aşağılayıcı cümledir bu. Ama işin kötüsü, hepimiz demeyeyim de, duygularını bir kenara koyarak olanı görme yetisini yitirmemiş olanlarımız, bu ifadenin doğru olduğunu biliyor, dahası – benim gibi – birkaç kişi de on yıldır Türkiye’deki rejimin seçimlerle gitmeyecek kadar konsolide olduğunu açıkça söylüyor.
Heyhat, şimdi Amerika açıkça kani olmuş ki Türkiye’deki bu durumu kabul etmek politik gerçekçiliğin gereğidir. Türkiye’nin tarihini nesnel olarak incelediğinizde ülke normalinin Norveç tipi bir demokrasi ve hukuk devleti olmadığını anlamanız için illa siyaset bilimi okumanıza gerek yok! ABD tarafı bu durumu elbette ki gayet iyi bilmektedir.
Şunu tespit ediyorlar: Rejimin içerisinde ciddi bir Avrasyacı etki var. Bunlar Türkiye’yi Rusya-Çin-İran hattına yönlendiriyor. Son 9 yılda 15 Temmuz’un da birincil hedefinin bu olduğunu defalarca yazmıştım. Kontrollü darbenin esas amacı TSK’dan NATO’cu/AB’ci kanadın tasfiyesiydi. Kısmen ideolojik kısmen de pragmatik nedenlerle ordunun moleküler yapısı değişti.
ABD için bunun kendi çıkarları temelli perspektif dışında hiçbir önemi yok. Kimse “Ah Türkiye demokrasiden ve hukuktan uzaklaşıyor!” diye karalar bağlamıyor, ağıt yakmıyor. “Ne halleri varsa görsünler, yeter ki bizim çıkarlarımıza zarar gelmesin!” yaklaşımı hâkimdir. Artık bunun adını da koyuyorlar. Erdoğan rejimi konsolide olmuş, durum budur, o halde şimdi ne yapmalı, diyorlar, rasyonelce.
Varılan sonuç: “Bunların neye ihtiyacı var: Meşruiyete! O halde al meşruiyeti, işte burada da bizim uzun listemiz!” diyorlar. Erdoğan’ın ekibine (HakanFidan, İbrahim Kalın vs.) “Çok zekiler!” diyerek alay etmesi, ellerindeki kartların gücünü Erdoğan’ın suratına çarpmak. “Hileli seçim işini herkesten iyi bilen” Erdoğan’a, aslında, “Senin iktidarına nasıl devam ettiğin bizim için önemli değil” diyor Trump! “Sadece adamımız ol!”
Erdoğan’a usulca doğal gaz anlaşması kakalıyorlar, uçak satıyorlar, ticari kotaları kaldırtıyorlar. Rusya ile mevcut tüm fosil enerji ticaretini sıfırlatıyorlar, Gazze konusunda konuşursan Oval Ofis’te ağzına terlik yersin, madara olursun, diyorlar! Erdoğan ve “zeki çocuklar” müdür odasında gelen öğrenci gibi Trump ne derse bu nedenle pişmiş kelle gibi sırıtıyorlar.
Böylece Amerikalılar 2045’e kadar Türkiye doğal gaz pazarını ele geçiriyor, 50 milyar dolarlık Boeing uçağı satış geliri elde ediyorlar, Ankara’nın – yanlış da olsa kendi kararı olan – stratejik dış politika yönelimini değiştirtiyorlar ve bunların karşılığında sadece ve sadece “Erdoğan’a meşruiyet” veriyorlar. Diğer bir ifadeyle çürümüş bir rejimin yaşlı otokratına can suyu olma karşılığında masada istedikleri her şeyi adeta bedelsizce – for free – elde ediyorlar. Ve yine heyhat, Türkiye medyası bunu bir başarı hikâyesi olarak allıyor-pulluyor.
Oysa Türkiye, ABD için problemli bir partnerdir. Özellikle “stratejik ortak” veya “müttefik” gibi literatürde daha önce geçerakça olan kavramları kullanmıyorum. Çünkü bunların karşılığı artık yok! Türkiye, ABD yönetiminin dediği gibi, Ortadoğu’daki diğer ülkeler gibi, sürekli problemli, ilişkilerinin yönetimi zor olan bir ülke. Ne var ki, “Elimiz mecbur, bu Ortadoğu’lu arkadaşlarla ilişkilerimizi bir şekilde devam ettirmemiz lazım!” modundalar, haklı olarak.
S-400’ler, Rusya’nın dümen suyunda bir enerji politikası ve NATO ülkeleri arasında Moskova’ya en fazla nakit aktarımı yapan konum, Hamas’ın terör örgütü olarak tanınmaması! Müslüman Kardeşler reflekslerinin artık Türkiye dış politikasının ana belirleyicisi haline gelmiş olması ve bunun tüm Batı/Atlantik ittifakı açısından birçok belirsizliği beraberinde getirmesi! İran nükleer programını çeviren paranın Ankara’da aklanması ve bunu yapan İran ajanı Zarrab’ın ötmesi sonucu Erdoğan ve ailesine ilişkin tüm bilgilerin ABD istihbaratının elinde olması!
Cihatçı örgütlere maddi, stratejik, lojistik, istihbari vs. her türlü desteğin verilmesi! Her sene on binlerce Türkiye vatandaşı mültecinin Batı’ya sığınması – saymakla bitmez sorunlar, problemler! Fakat işte o noktada Erdoğan’ın maddi zafiyetlerinden kaynaklı çürük ve bencil yönetimi: İsrail’le petrol ve gemi ticaretinin tüm anti-İsrail söylemlerine karşın asla kesilmemiş olması, akçalı işlerdeki iştahından kaynaklı “Ne ilkesi canım, ben realistim!” tavrı, Rahip Brunson örneğinden alışık olduğumuz “Her şey ticari değişim metası olabilir” fıtratı – bunlar ABD’nin “Yahu at önlerine biraz meşruiyet işte!” pozisyonunun ana motivasyonlarıdır.
Meşruiyeti şöyle kavrayın siz:
Muhalefetin üzerinden geçmek tolere edilebilir. Rejim diskuru görmezden gelinebilir. Seçimler masa başında çalınırsa baş öteki karafa çevrilebilir! Hapishaneden gelen inlemelere kulaklar tıkanır. Bunların ABD (ve Batı) açısından hiçbir nakdi/maddi önemi haiz bir kıymet-i harbiyesi yoktur!
Evet Türkiye ülke olarak ve nüfusu Türkiye vatandaşları olarak bu denklemin kaybedenleridir; buna şüphe yok. Ancak Erdoğan ölene kadar lider olmak için artık her şeyi yapacaktır. Bunun meşruiyeti kendisine veriliyor. Fiilen zaten bugüne kadar bunu yapıyorlardı. Artık bunun adını da koydular.
Benim tanıdığım Erdoğan bu nedenle Türkiye’ye gayet mutlu dönüyor.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***