NECİP F. BAHADIR | YORUM
CHP, kurultay davasının Eylül’e ertelenmesiyle ‘nefes alacağını’ sandı ama yanıldı. Kararın dumanı üzerinde tüterken CHP’li 3 şehrin belediye başkanı gözaltına alındı. İkisi büyükşehir; Antalya ve Mersin… Diğeri Adıyaman… 31 Mart’ın en büyük sürprizlerinden biriydi Adıyaman. AKP’nin kalesiydi fakat CHP kazandı. Erdoğan, bunu yanına bırakır mıydı!
Yanına bırakmadığı kim? CHP mi? Belediye Başkanı Abdurrahman Tutdere mi? Değil… Bizzat halkın kendisi… Erdoğan’ın demokrasi anlayışı bu kadar… Öfkesi kendisine oy vermeyen halkaydı.
Deprem politikalarına rağmen seçmen nasıl CHP’yi seçerdi? Bu nankörlük değil de neydi? Erdoğan’ın zihniyeti bu. Adıyaman’ın operasyonun hedef illerinden biri olmasına şaşırmadım.
İzahı olmayanın mizahı oluyor! Acaba Erdoğan, alfabeye göre mi hedef belirliyor? A harfiyle başlayan 3 şehir aynı operasyon paketinin içinde yer aldı. Espri tabii.
Sosyal medyada işi şakaya vuran mesajlar dolaştı. Hukuki ve siyasi izahı yok çünkü. Peki bu kez neden hafta sonu beklendi? Cevabı açık değil mi? Borsa ve döviz kaygısından…
Yargı harekete geçerken ‘ekonomiye’ bakar mı? Gerçek yargı olsa elbette bakmaz. Dosyaya bakar, kararını verir. Yok öyle bir yargı… Bağımsız ve tarafsız yargı sizlere ömür… Bazıları yeni fark etti. Fakat yıllar oldu yargı öleli… Adalet de öyle, Anadolu coğrafyasından göç etti. Yargı siyasetin ve bazı güç odaklarının kontrolüne girdi. Adalet giderse zulüm gelir.
Geldi de… Yargı ‘terazi’ olmaktan çıktı, ‘sopaya’ dönüştü. Erdoğan’ın sopasına… Yani bir zulüm aracına… O devasa binalar ‘adaletin sarayı’ olmaktan çıktı ‘zulüm mekanlarına’ dönüştü.
CHP ve solun uzağındaydı zulüm… Seyretti yangını… Hatta destek bile verdi. CHP, 15 Temmuz sonrası AKP’nin zulüm günahlarının ortağı oldu. Bir ‘suç ortaklığı’ söz konusu…
Sıranın kendisine gelmeyeceğine inandı. Oysa ‘sarı öküz’ hikayesi ne çok anlatılmıştı. Nazi dönemininin zulmünü özetleyen, “En son bana geldiler…” öyküsünün metinlerini okumamaları mümkün değildi. Fakat kendilerine uzak gördükleri kesimi ve kişilerin ‘yargı sopasıyla’ dövülmesinden içten içe sevinç bile duydular. Memnuniyetleri sözlerine yansıdı. Yangını büyümeden, uzakta söndürmek mümkündü.
Bak şimdi yangın CHP’ye sıçradı. Önce ‘cumhurbaşkanı adayını’ yaktı. Gözünü Özgür Özel’e dikti. Fakat hız kesmedi. Belediyelere yöneldi. Silivri CHP’li belediye başkanlarıyla dolu… Erdoğan, “Sadece İstanbul’la sınırlı değil!” diyerek işaret fişeğini ateşledi. İzmir’in eski başkanı kendini hapishanede buldu. İzmir’in şokunu atlatamadan Adana, Adıyaman ve Mersin geldi. Antalya yargısı hızlı davrandı, Belediye Başkanı Muhittin Böcek jet hızıyla tutuklandı.
Ormanlar yanar da, şehirler yanmaz mı?
Yaktı AKP… Erdoğan’ın 31 Mart’tan ders çıkaracağını bekleyenler boşuna bekledi. Ders yok, intikam var. İntikam da biraz soğuk yenir. 31 Mart’ın yeteri kadar soğuduğunu görünce düğmeye bastı. Öfke CHP’ye değil, “Sen misin kazanan?” diye bakmadı Erdoğan! Doğrudan seçmeni hedef aldı, “Sen misin bana oy vermeyen…” dedi. Yanlarına bırakmadı, bırakmayacak… Demokrasi, sandık, seçim falan hikaye…
Bugün söylemesi insana acı geliyor ama sandık da can çekişmekte… Seçimin altı boşalmakta… Erdoğan baktı ki pabuç pahalı… Tekrar seçilmesi imkansız. Seçimi anlamsızlaştıracak operasyonlara girişti. En büyük rakibini ekarte etti. 35 yıl sonra diplomasını elinden aldı. Yetmedi, dört duvar arasına koydu. Bir diğer rakibi Selahattin Demirtaş cezaevinde unutuldu.
“Seni başkan yaptırmayacağız!” diye meydan okuyan Demirtaş’a öfkesi dinmedi. Yılların söndüremediği öfkeye siyaset ilk kez tanık oldu. Barış süreci başladı, İmralı’da Abdullah Öcalan’la masaya oturmakta beis görmedi. Fakat Demirtaş yok! Demirtaş ve arkadaşlarının içeride olduğu sürece ‘barış, çözüm ve demokrasi” denebilir mi? Demirtaş’ın suçu daha büyük. Erdoğan’a rakip oldu çünkü. Ve önüne engeller çıkardı.
Selahattin Demirtaş, Erdoğan konusunda herkesi yıllar önce uyarmıştı. Kulak veren çıkmadı. Hadi toplum umursamadı, siyaset nasıl uyanamadı? Anlamak zor. Politika ‘geleceği iyi ve doğru okuyanların’ işidir. Kemal Kılıçdaroğlu bugünleri tahmin etseydi, Mayıs seçimlerinde kendi adaylığını dayatır mıydı? Seçimi kazanacak İmamoğlu gibi seçenekleri görmezden gelir miydi? Günü kurtarma derdine düşersen olacağı bu…
Ne demişti Demirtaş: “Türkiye’de yaşayan diğer kesimler kendini güvende zannetmesin. Adamın ayağı bir kaysın… Denizli’ye Şırnak’a yaptığının aynısını yapar, Kütahya’ya aynısı yapar. Gözünün yaşına bakmaz. İktidarını kaybetme tehlikesi doğduğu anda İzmir’i, Antalya’yı, Samsun’u gözden çıkarır.”
Ne öngörülü adammış Demirtaş… Dedikleri aynen çıktı.
Özgür Özel çok öfkeli. Fakat onun öfkesi sadece sözlerinde! Erdoğan’ınki ise sahada… Özel’in şu cümlesi önemli: “CHP belediye başkanlarına gözaltı, sandığı kaldırma provaları…”.
“Sandık can çekişmekte…” derken bunu kastetmiştim. Özel bu sözü inanarak söylediyse ortalığı ayağa kaldırması lazım. Süleyman Demirel’in ifadesiyle, “Gök kubbeyi Erdoğan’ın başına yıkması!” gerekmez mi? Sandık yoksa siyasetin ne anlamı var? Sandık önemini yitirdikten sonra bir partinin genel başkanı olmuşsun olmamışsın ne fark eder? Normal şartlarda böyle bir tespitten sonra bütün gemiler yanar ve yanmalı. Ve büyük mücadele başlar.
“Sokağa milleti davet etmeyi ben bilirim, o zaman ne yapacağını sen kendin düşün!” gibi çocukça çıkışlar yapılmaz. “Seni yüzde 29’la orada oturtmayacağız. Allah’ın korkağı sen birinci partı olsan parende atarak seçime gidersin!” demekle iş bitmez. Sandığın tehlike ve riske girmesi bir alarm halidir. Şehir mitingleri yetmez. Süreci tersine çevirinceye kadar uykuya bile veda edilir. Özel’in tespiti doğru. Erdoğan şu an ‘sandığın ve demokrasinin ruhunu’ öldürmekle meşgul. Karşısına aday çıksın ama rakip olacak düzeyde olmasın istiyor. Ortadoğu ülkeleri gibi şekli demokrasi ve sandık…
Erdoğan burada durmayacak. Ankara’ya dayandı. Mansur Yavaş, İmamoğlu gibi rakiplerinden biri… Onu da bırakmaz. Kimi AKP’li ve yandaş kalemler ip uçlarını vermekte sakınca görmüyor. Eski CHP’li, yeni AKP’li Savcı Sayan’ın şu mesajı mesela; “Daha bu işin başı… Bu sadece ‘le le’si, bir de ‘lo lo’su var ki orası tam bir felaket! Lo lo’su geldinde o sandalyelerde oturacak bir CHP’li bile kalmayacak”.
Ne demek istediği açık değil mi?
Erdoğan ülkeyi ateşe vererek kendisine kurtarabilir mi?
Hayır…
Burası çıkmaz sokak. Defalarca denendi. Kazanan çıkmadı. Erdoğan davayı çoktan kaybetti. Bunlar son çırpınışlar… Ama faydasız. Aksine bumerang gibi zararı kendisine dönecek.
AKP’den ihraç edilen Hüseyin Kocabıyık haklı: “Bütün bilgi ve tecrübemle söyleyeyim; bu işleri yapan ve yaptıran kişi her kimse bilin ki iyi niyet taşımıyor. Birisi AK Parti’yi tasfiye edecek şartları hazırlıyor. Bu gidişle partinin sonu 28 Şubat’ın sonuna benzeyecek…”.
Benzer düşünceleri ben de taşıyorum. Erdoğan’ın, kendi eliyle kendi felaketini hazırladığı kesin.
Evet, mesele CHP’li belediyele yolsuzluk operasyonundan ibaret değil, çok daha ötesi… Daha anlamadınız mı? Sandık can çekişmekte, seçim anlamını yitirmekte… Tehlikenin farkında mısınız? Demokrasi için ‘sandığı ortadan kaldırma girişimden’ daha tehlikeli ne olabilir?
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***