MAHMUT AKPINAR | YORUM
Suriye, 2011’de başlayan iç savaşın ardından, 2024 sonunda Beşar Esad rejiminin devrilmesiyle yeni bir kaos ve güç mücadelesi sahnesine dönüştü. Esad sonrası dönemde, Suriye’nin geleceği bölgesel ve küresel aktörlerin çıkar çatışmalarıyla şekilleniyor. Türkiye ve Erdoğan hükümeti, Suriye’de üniter, Ankara’ya yakın bir yönetim istedi ve yeniden yapılanma sürecinde etkin bir rol hayal etti. Ancak sahada işler Türkiye’nin istediği gibi ilerlemiyor.
Türkiye, Suriye’nin toprak bütünlüğünü koruma yönünde net söylemlere sahipti. ABD’nin de benzer söylemi varsa da, bunun taktik amaçlı olduğunu düşünüyorum. Bazı bölgesel güçlerin ve rakip global aktörlerin Suriye’nin parçalanmasına itiraz edip, müdahil olabileceğini hesap ederek, ABD’nin taktik anlamda böyle bir söylem geliştirdiğini öngörüyorum. Günün sonunda Ortadoğu’da, birincil amaç olarak ilan ettiği “İsrail’in güvenliğine ve çıkarlarına” aykırı adımlar atmayacaktır.
Tablo bize İsrail’in stratejik hamleleri ve sahadaki fiili (de facto) kontrolü ile Suriye’nin hızla parçalanmaya sürüklendiğini söylüyor. İsrail, hem merkezi hükümetin zayıflığını ustalıkla kullanıyor hem de yerel dini/etnik farklılıkları destekleyerek bölünmeyi teşvik ediyor. İsrail Gazze’de olduğu gibi Suriye’de de bildiklerini okuyor ve kimseyi dikkate almaksızın pervasız, hukuksuz hareket ediyor.
İsrail her boşluğu değerlendiriyor
İsrail, Esad rejiminin çöküşünden sonra ortaya çıkan güç boşluğunu hızlı ve etkili bir şekilde değerlendirdi. 8 Aralık 2024’te, İsrail zırhlı birlikleri, Golan Tepeleri ile Suriye arasındaki Birleşmiş Milletler tampon bölgesine girerek Kuneytra kırsalını topçu ateşiyle hedef aldı ve 1974 Kuvvetlerin Çekilmesi Anlaşması’nı fiilen geçersiz kıldı.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, bu hamleyi “olası tehditleri önlemek” gerekçesiyle savundu ve Golan Tepeleri’nin “sonsuza kadar İsrail toprağı” olduğunu iddia etti. İsrail, Hermon Dağı’nı ve Tel el-Hara gibi stratejik noktaları ele geçirerek Şam’a karşı hakim bir pozisyon elde etti. Ayrıca, Şam’daki Muhaberat karargâhı, içişleri bakanlığı binaları ve Lazkiye limanındaki Suriye donanmasına ait gemiler İsrail hava ve deniz saldırılarıyla vuruldu.
Bu saldırılar, Suriye’nin hava sahasını ve askeri altyapısını tahrip etti. Bugün Suriye’de bir merkezi hükümet var gibi görünse de, Ahmet Şara iktidarı alanda çok zayıf ve etkisiz. Hükümet cihadist gruplardan oluşturulan kolluk birimlerini koordine ve kontrol etmekte zaaflar yaşıyor.
Askeri disiplinden mahrum eski cihatçılar her gün yeni bir faciaya, probleme sebep oluyor. Suriye’nin hava ve deniz sahası tamamen İsrail kontrolünde. Dilediği zaman girip dilediği yeri vurabiliyor. Buna dünyadan ses çıkmadığı gibi, Şara hükümetinin yapabileceği çok şey yok.
İsrail, zayıf ve netameli, eski cihadist, güven problemine sahip Ahmet Şara yönetimindeki Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) hükümetinin zayıflığını ve iç problemlerini ustalıkla kullanıyor. HTŞ, cihatçı grupların düzensiz yapısı ve iç çekişmeleri nedeniyle etkin bir ordu kuramadı. İsrail, bu zayıflığı ve kaosu fırsat bilerek, Suriye’nin güneyinde Dürziler ve kuzeydoğusunda Kürtler gibi yerel güçleri destekliyor.
Örneğin, 15 Temmuz 2025’te İsrail’in, Süveyda’daki Dürzi azınlığı korumak gerekçesiyle rejim güçlerine karşı hava saldırıları düzenledi, Şam’da Savunma Bakanlığı dahil, bazı resmi binaları vurdu. Bu hamleler, İsrail’in yerel grupları merkezi hükümete karşı bir kalkan olarak kullanarak ‘defacto’ özerk bölgeler oluşturma stratejisini yansıtıyor.
İsrail’in stratejik hamleleri ve Türkiye’nin sınırlı etkisi
Türkiye, Suriye’de istikrarlı bir yönetim kurarak hem mülteci krizini çözmeyi hem de PKK/YPG’nin kontrol ettiği bölgeleri ortadan kaldırmayı hedefliyordu. Ancak, Türkiye’nin etkisi, Fırat’ın batısındaki bazı bölgelerdeki Suriye Milli Ordusu (SMO) varlığıyla sınırlı.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Nisan 2025’te İsrail ile çatışma istemediklerini ve Suriye’nin Suriyelilere ait olduğunu vurgulasa da, İsrail’in Türkiye’nin faaliyetlerinden duyduğu rahatsızlık açık. İsrail, Türkiye’nin T4 hava üssü gibi stratejik noktalarda üs kurma hazırlıklarından endişe duyuyor ve bu bölgeleri hava saldırılarıyla hedef aldı. Türkiye’nin IŞİD’le mücadele bahanesiyle Suriye’deki askeri varlığını artırma çabaları, İsrail tarafından “nüfuz genişletme” girişimi olarak algılanıyor.
Türkiye’nin Şam’la diyalog kurma girişimleri ve HTŞ ile dolaylı işbirliği, Suriye’nin kuzeyinde YPG’ye karşı avantaj sağlasa da, İsrail’in sahadaki baskın konumu Ankara’nın planlarını sekteye uğratıyor. Örneğin, Tel Rıfat’ın SMO tarafından ele geçirilmesi Türkiye için bir kazanç olsa da, İsrail’in Kürtleri destekleme ihtimali, Türkiye’nin kuzeydoğudaki hedeflerini tehdit ediyor.
Ayrıca, Türkiye’nin ekonomik ve siyasi olarak Suriye’nin yeniden inşasında pay alma hedefi, İsrail’in askeri üstünlüğü ve ABD’nin Kürtlerle iş birliği nedeniyle gölgede kalıyor. İsrail, Suriye hava sahasında bu kadar etkin olduğu sürece Türkiye’nin yapabilecekleri çok sınırlı kalacaktır.
ABD, Suriye’nin kuzeydoğusunda YPG/SDG’yi desteklemeye devam ederken, aynı zamanda Türkiye ile çatışmasızlık mekanizmaları kurarak denge politikası izliyor. Ancak, ABD’nin IŞİD’le mücadele ve petrol kaynaklarını koruma odaklı stratejisi, Suriye’nin bütünlüğünü koruma hedefinden ziyade bölgesel güç dengelerine odaklanıyor. İsrail’in Suriye’deki askeri saldırılarını kınamaması, hatta bir “hak” olarak görmesi, Washington’un Tel Aviv’in bölünme stratejisine dolaylı destek verdiğini düşündürüyor.
Sonuç: İsrail’in parçalama stratejisi işliyor
Suriye, İsrail’in stratejik hamleleri doğrultusunda fiilen bölünmeye doğru ilerliyor. Güneyde Dürzi bölgesi ve İsrail’in işgal ettiği alanlar, kuzeydoğuda YPG/SDG kontrolündeki bölgeler ve HTŞ’nin zayıf merkezi yönetimi, Suriye’yi defacto parçalı bir yapıya sürüklüyor.
İsrail, HTŞ’nin zaaflarını ve iç sorunlarını kullanarak, yerel güçleri destekleyip merkezi otoriteyi zayıflatıyor. Türkiye’nin suriye üzerindeki etkisi oldukça sınırlı kalıyor. İsrail’in dilediği zaman dilediği hedefleri vurması, dünyadan tepkinin gelmemesi Suriye’nin Tel Aviv’in çıkarları doğrultusunda şekillenmesine yarıyor. İsrail’in sahadaki baskınlığı ve ABD’nin suskunluğu nedeniyle Suriye, üniter yapıdan hızla uzaklaşıyor.
İsrail, Arap-İsrail savaşlarında kendisine rakip olan ülkeleri ABD ve batının katkılarıyla tek tek bertaraf etti. Şimdilerde bu ülkeleri ameliyat masasına yatırıp parçalara ayırıyor. Öte yandan İsrail “güvenlik garantisi” gerekçesiyle işgal ettiği bölgeleri uzun vadede ilhak edebilir. Bu durum Ortadoğudaki istikrarsızlığı daha da derinleştirebilir.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***