İDRİS GÜRSOY | YORUM
ABD’de 1940’ların sonunda başlayıp 1950’lerde zirveye çıkan McCarthy dönemi, yalnızca bir ideolojik paranoya değil, aynı zamanda devlet eliyle yürütülen bir “cadı avı”nın da simgesiydi. “Amerikan değerlerine” sadakat testine dönüşen bu süreçte; ordu, FBI, medya, üniversiteler ve Hollywood gibi pek çok alanda binlerce insan ‘komünist’ olmakla suçlandı, sorgulandı, işinden edildi, yurttaşlıktan çıkarıldı ya da ülkeyi terk etmek zorunda kaldı.
Chaplin’in sürgünü
Bu dönemin simgelerinden biri, ünlü sinema sanatçısı Charlie Chaplin’di. Komünist sempatizanı olduğu iddiasıyla FBI tarafından yıllarca takip edilen Chaplin’in kişisel dosyası 1.900 sayfayı aşıyordu. FBI, onun filmlerinde toplumsal eşitsizlikleri eleştirmesini bir tehdit olarak görüyordu. Özel hayatına dair detaylarla kamuoyu nezdinde itibarını zedelemek için sistemli bir karalama kampanyası yürütüldü.
Charli Chaplin, gençlik yılları…
1952’de İngiltere’ye giderken, ABD’ye dönüşüne izin verilmedi. Resmî olarak sınır dışı edilmese de FBI Direktörü J. Edgar Hoover’ın baskısıyla Chaplin, 20 yıl boyunca Amerika’ya dönemedi. Böylece Amerikan tarihi, bir sanatçıyı vatanından eden utanç verici bir sayfayı daha yazmış oldu.
Hukuk devleti McCarthy’ye direndi
Bu ‘cadı avını’ mümkün kılan başlıca etkenler; Soğuk Savaş sonrası Amerikan toplumunda tırmanan komünizm korkusu, FBI’ın sınırsız fişleme yetkileri ve medyanın sorgusuz sualsiz propaganda aracı hâline gelmesiydi. Ancak bu süreç, Amerikan demokrasisinin kendi içinde nasıl denge ve denetim mekanizmaları geliştirebildiğini de gösterdi.
Joseph McCarthy…
McCarthy’nin etkisi, 1954’te Senato’daki bir oturumda duraksaması ve suçladığı kişiler hakkında delil sunamamasıyla sarsıldı. Özellikle CBS muhabiri Edward R. Murrow’un televizyonda onun yöntemlerini eleştiren cesur yayınları büyük ses getirdi. Ardından, orduyla girdiği çatışma onu yalnızlaştırdı. Senato, McCarthy’yi “ahlaki sorumluluklarını ihlal” etmekle suçladı. McCarthycilik, ABD için bir travma olarak kayıtlara geçse de demokrasinin oto-kontrol refleksi sayesinde sona erdi.
1954’te Senato’dan azledilen McCarthy sonrası, FBI’ın ve istihbaratın keyfi uygulamaları mahkemelerde delik deşik edildi. Cadı avı çöktü.
Chaplin, 1972’de 20 yıl aradan sonra kısa süreli bir vizeyle ABD’ye döndü. Akademi Ödülleri’nde kendisine özel Oscar verildi. Dakikalarca ayakta alkışlandı. Onu ayakta alkışlayanlar, bir zamanlar susturmaya çalışanlardı. Bu alkışlar ne sürgünü unutturdu ne de acısını giderdi. O an, Amerikan halkının vicdanının McCarthy dönemiyle yüzleşmesiydi. Chaplin sadece şunu söyledi: “Sizi affediyorum ama unutmuyorum.”
Charlie Chaplin’e Oscar’dan özel ödül verildi…
Bugün ABD, McCarthy döneminden pişmanlıkla söz ediyor. O günlerde haksızlığa uğrayan sanatçılara ve akademisyenlere resmî özür ve tazminatlar verildi.
Türkiye de bu süreci yaşıyor
Tarih gösteriyor ki karanlık dönemler sonsuza dek sürmez. Bir ülkenin aklı ve ahlakı tümüyle yok olmaz. Geriye itilse de bir gün mutlaka yeniden yükselecektir.
Bugün Türkiye’de yaşananlar, McCarthy dönemini hatırlatıyor. Fişlemeler, mesnetsiz suçlamalar, sürgünler, tutuklamalar, sivil ölümler, medya linçleri… Ancak umut var. Hukukun, vicdanın ve özgürlüklerin yeniden yükseleceği günler mutlaka gelecektir.
Cadı avları bittiğinde, bu dönemi planlayanlar, susanlar ve görmezden gelenler hem hukuk önünde hem de tarih önünde mahkûm edilecektir.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***