İstanbul Üniversitesi, 18 Mart tarihinde Yükseköğretim Kurulu (YÖK) kararlarına ve mevzuatın aradığı şartlara aykırı olarak 1990 yılında İşletme Fakültesi’ne usulsüz yatay geçiş yaptığı iddiası ile Ekrem İmamoğlu ile beraber 28 kişinin diplomalarını iptal etti.
Bundan bir gün sonra ise sabah saatlerinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafında “yolsuzluk” ve “terör” suçlamalarıyla yürütülen bir soruşturma kapsamında İmamoğlu ile beraber 88 kişi gözaltına alındı ve daha sonra İmamoğlu tutuklandı.
Diploması olmayan bir Cumhurbaşkanı’nın emri ile ve dibine kadar yolsuzluğa bulaşmış bir rejimin aparatları ile gerçekleştirilen bu işlem ve operasyonlar benzeri az görülebilecek bir ironi. Diğer yandan iktidarın yolsuzluklarını yeterince halka anlatamayan, diploma konusunu ise gündeme dahi taşı(ya)mayan muhalefete de ders mahiyetinde.
Ardından yaşananlar ise acı olmakla beraber ilk defa gerçek anlamda umudu çağrıştırıyor. İmamoğlu’nun uyduruk gerekçelerle ve haksız şekilde önce diplomasının iptal edilmesi, ardından gözaltına alınarak tutuklanması kamuoyu vicdanında kabul görmedi ve başta üniversite gençleri olmak üzere halk tarafından geniş protestolara ve gösterilere yol açtı.
AKP-MHP REFERANSI OLMADAN İŞE GİRMEK İMKÂNSIZ
Sokağa çıkan gençlerin birçoğu herhangi bir partiyi desteklemediklerini, hiçbir parti adına gösteri yapmadıklarını, yapılanın haksızlık olduğunu, hukuk ve adalet istediklerini, ülkede bir gelecek göremediklerini belirtiyorlar.
Evet gerçekten AKP-MHP referansı olmadan kamuda işe girmek nerede ise imkânsız ve yine bu referanslar olmadan özel sektörde de iş zor. Kötü giden ekonomi nedeniyle işe girebilenler de kira ve iaşelerini zor çıkarır durumdalar.
Diğer yandan liyakati olmayan yandaş çocukları hak etmedikleri mevki ve maaşlar ile lüks bir hayat sürüyorlar. Bu adaletsiz yandaş düzeni bunun dışındakilere hayat hakkı tanımıyor.
Şayet AKP veya küçük ortağından torpiliniz yoksa sınavları derece ile kazansanız bile sizi mülakatlarda elemek işten bile değildir. Üstelik Özgür Özel’in ifadesiyle ‘Cunta Yönetimi’ bu vatanın liyakatli evlatlarını mülakkatlarda elerken adete onlarla alay etmektedir.
Kimilerince apolitik, ekran bağımlısı ve umursamaz görülen ‘Z’ kuşağı gençler Gezi’den sonra ilk defa gerçek bir muhalefet dalgasına vesile olarak iktidarı rahatsız etmeyi başardı. Ancak gençlerin başarısı bununla da sınırlı değil. Gençler ana muhalefet partisine muhalefette olduğunu ve sözde değil özde muhalefet yapması gerektiğini adeta hızlandırılmış bir dersle öğretmeyi başardı.
TÜRKİYE’DE YARGI SİYASETİN KÖPEĞİ HÂLİNE GELDİ
İkincisi bugüne kadar sanki iktidarda imiş gibi sokaktan korkan bir ana muhalefetimiz vardı. CHP mevcut gelişmeler sayesinde sokak korkusunu belli ölçüde yenmiş ve Anayasa’da toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı olduğunu hatırlamış görünüyor. Gençlerin ve sürecin bir diğer başarısı ise ülkede hukuk ve adalet olmadığı konusunda ana muhalefeti ve liderini ikna etmeyi başarmalarıdır.
Yaşanan her gelişmeden sonra ‘bunu mahkemeye taşıyacağız’ açıklaması yapan muhalefet partisi yetkilileri aslında gerçek bir mahkeme olmadığını, iktidarın yargı aparatlarının olduğunu bir nebze anlamış gibi.
Belli ki gençler her hukuksuzluktan sonra dile getirilen “süreç henüz bitmedi, bu işin yargıdan döneceğini umuyoruz” şeklindeki klişe lafları duymak istemiyor. Çünkü onlar da gayet iyi biliyorlar ki Türkiye’de gerçek bir yargı yok, rejimin en küçük ortağının tabiriyle ‘siyasetin köpeği’ hâline getirişmiş bir aparat var.
Ana muhalefetin mevcut rejimin hukuk dışı uygulamaları karşısındaki tutumunu gösteren karnesi çok sayıda zayıfla dolu.
Cumhurbaşkanı adayı olan İmamoğlu’nun tutuklanmasından şikayetçi Ana Muhalefet, ancak başta kendisi de bir Cumhurbaşkanı adayı olan Demirtaş ve diğer kürt milletvekilleri hapsedilirken sesini çıkarmadı. Hatta 2016 yılında dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin anayasa değişikliği teklifine Kılıçdaroğlu, Anayasa’ya aykırı olmasına rağmen evet diyeceklerini açıkladı ve teklifin yasalaşmasını sağladı.
Ana muhalefetin en büyük korkularından biri başta İstanbul ve Ankara olmak üzere CHP’li belediyelere kayyım atanması. Oysa onlarca HDP/DEM partili belediyeye seçimi yüksek bir seçmen desteği ile kazanmalarına rağmen kayyım atanmasına en azından seyirci kaldı.
İŞ BANKASI’NA KAYYIM İDDİASI VE BANK ASYA VAKASI
Yine İş Bankası’na kayyım atanması da birileri tarafından gündeme getiriliyor ve CHP’li yetkililer tepki gösteriyor. Oysa Bank Asya’ya uyduruk gerekçeler ile kayyım atanırken ana muhalefet üç maymunu oynadı.
Dahası Bank Asya’da hesabı olduğu için terör örgütü üyeliğinden veya desteklemekten ceza alanları nerede ise hiç duymadı ana muhalefet.
İmamoğlu ve beraberindekiler hakkındaki soruşturmaların gizli tanıklara dayandırılması ve bu tanıkların somut veriler yerine ‘öyle olduğunu duydum’ şeklindeki ifadelerine CHP haklı olarak tepki gösteriyor.
Örneğin dosyada kanıt olmadığını savunan Özel, “Elde işlemleri şaibeli hale getirecek gizli tanık var.” demektedir. Ancak şüpheli 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında yapılan yüzbinlerce soruşturma ve on binlerce mahkûmiyet kararında ve özellikle kamudaki ihraçlarda bu gizli tanık ifadelerine ve tanıkların somut suça işaret etmeyen, bir kısmı sadece ‘duydum, olabilir, zannediyorum’ şeklindeki ifadelerine dayanılmasına da bir itirazı olmamıştı ana muhalefetin.
Aksine aynı Özgür Özel ülke ülke gezerek darbe girişiminin arkasında Cemaatin olduğunu anlattığını açıkça itiraf etmiş ve soruşturmalara destek vermişti.
Serbest Görüş:
dÜnlü oyuncu: Yüreğim sizlerle güzel çocuklarım
dErdoğan, ‘Bizim İskender’den vazgeçmedi
dKamuoyu araştırması: CHP yeniden 38 bandına ulaşıyor
İmamoğlu’nun tutuklanmasından sonra Anayasal ve meşru bir hak olan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını kullandığı için haksız şekilde, orantısız ve kötü muamele ile göz altına alınan yüzlerce genç için de haklı olarak ana muhalefet şikâyette bulunmaktadır.
Ancak geçmişte ne bu tür gösteriler nedeni ile çocuk yaşta gözaltına alınan kürtler, ne de en basit toplantılarına dahi izin verilmeyen Alparslan Kuytul taraftarlarının uğradığı haksızlıklar ve ne de her yaptıkları her oturma eylemi nedeniyle hakkında işlem yapılan ve göz altına alınan KHK’lılar ana muhalefetin gündeminde olmadı.
ERDOĞAN ŞİMDİ YANINA ÖCALAN’I ALIYOR
Yani ana muhalefetin bu konuda karnesi zayıflarla dolu, ancak yine de gerçeklere gerçekten uyandı ise tebrik etmek lazım! Zira bu rejim ittifaklar konusunda çok mahirdir. Amaca giden her yolu mübah görerek yanına aldığı biri ile diğerini dövmekte, sonra başkasını yanına alarak diğerini de dövmektedir.
‘Yeni kapı ruhu’ söylemi ile HDP hariç diğer partileri yanına alarak önce cemaati, sonra HDP’yi dövdükten sonra, MHP’yi yanına alarak diğer muhalifleri dövdü. Şimdi yanına başta Öcalan olmak üzere kürtleri alarak belki de CHP’yi ve İmamoğlu’nu dövmeyi düşünüyor.
Bu oyunu kendi kısa vadeli menfaatleri için yararlı gören sözüm ona muhalifler ise uzun vadede zarar görmekte, dahası rejimin kalesini pekiştirmektedir.
Umarız bu defa hikâyenin sonu meşhur Luteryan Pastörü Martin Niemöller’inki gibi bitmez. Önceleri Nazi’lerin birçok fikrine sempati duyan ve Nazi yönetiminin son sekiz yılını hapishanelerde ve toplama kamplarında geçiren Pastör, yaşadıklarını şöyle anlatmaktadır: ‘Önce sosyalistler için geldiler, sustum, çünkü sosyalist değildim. Sonra sendikacılar için geldiler, sustum, çünkü sendikacı değildim. Daha sonra Yahudiler için geldiler, sustum, çünkü Yahudi değildim. Sonra benim için geldiler, ancak benim için konuşabilecek hiç kimse kalmamıştı.’
Üniversiteli gençlerin başlattığı bu hareket adalet ve hukuk istiyor.
Başta ana muhalefet tüm muhalifler bunu mahalle ayrımına gitmeksizin herkes için adalet ve hukuk şeklinde bir düşünce ile sonuca götürebilirlerse bir anlam ifade eder. Yoksa sadece iktidar, destekçileri ve muhalefetin değiştiği, ancak her iktidarın muhaliflerini ezdiği bu kısır döngü devam eder.
SELAMİ ER
10 Nisan 2025 HABER ANALİZ
Kaynak: Kronos
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***