Ferhat Tunç
Olmadı benim güzel abim, can dostum böyle zamansız çekip gidemezsin.
Yıllar önce Mecidiyeköy’de yeni kurulmuş bir televizyon kanalının inşaat halindeki binasında tanıştık seninle. 12 Eylül sürecini, zindanlarında yaşadıklarını, tanıklığını kendine has mizahi bir dille anlatmıştın. Daha sonra bu anlattıklarını aktardığın “Beynelmilel” adlı bir sinema filminde izleyecek ve seni daha çok sevecektik. Adıyaman’dan 12 Eylül zindanlarına ve oradan İstanbul’a uzanan hayat hikâyeni, ekmeğinin peşinde koşuşturduğun yılları büyük bir mütevazilikle anlatırken hayranlıkla dinlemiştik. Sana “Birlikte aynı koğuşu paylaştığın devrimcilerin ne kadar şanslı olduklarını” söylemiştim. “Vallahi ben de şanslıydım, ben de onlardan çok şey öğrendim, en önemlisi de direnmeyi” demiştin. Birlikte Adıyaman türküleri söylemiş ve hiç bitmeseydi dediğimiz o buluşmamızı unutamadığım bir anı biriktirmiştik.
Daha sonraki yıllarda kader yollarımızı barışın siyasetini yaparken aynı saflarda buluşturdu bizi. Ülkemizde anaların gözyaşını dindirecek ve halklarımızı kucaklaşmasını sağlayacak o sürecin aktörlerinden biri oldun. 40 yıldır süren ve kardeşliğimizi büyük yıkıma uğratan savaşın sonlandırılması için bu zor sürece yüreğini kattın. Türkiyenin barış umudunu büyüten o zorlu mücadelede hiç şüphesiz ki yalnız değildin. Sevgili Selahattin Demirtaş ile birlikte bu sürecin en önde koşanı oldunuz. Kolay değildi Türkiye gibi bir coğrafyada barışın mücadelesini vermek.
Diyarbakır elbette ki bu sürecin önemli merkezlerinden biriydi bizim için. Geçirdiğin bir uçak kazası seni uçağa binmekten men etmişti. Uçak fobin nedeniyle İstanbul – Diyarbakır arasında araç kullanarak gidip gelmelerini hayretle karşılıyorduk. Uçak yolculuğuna dönüş yapman için çok uğraştık ama seni ikna etmek ne mümkün. “Ben uzun yolculuklara alışkınım, merak etmeyin arkadaşlar” diyerek geçiştirirdin. Zor bir süreçti ve sen barış umudunu hep korudun. Bu zorlu süreçte birlikte polis copuna ve gazına maruz kaldığımız günlerin sayısı az değildi. Barış mücadelesi senin de deyiminle bizi “gaz arkadaşı” yapmıştı.
Sonraki süreçlerde yoğun çabaların ve yapılan görüşmelerin neticesinde barışa yol verilen günler başlamıştı. Gözümüz, kulağımız sizlerden gelen iyi haberlere odaklanmıştı. Güzel şeyler oluyordu ve bunun devam edeceğine, barışın dönüşü olmaması gereken bir yol olduğuna inandık. Her birimiz farklı alanlarda bu sürecin akamete uğramayacağı inancıyla emek verdik. Daha sonra umutlarımızı karartan gelişmeler oldu. Her şeye rağmen geriye dönüşün mümkün olmayacağına inanırken, yanılmış, yaralanmıştık!
Ne olduysa bir anda olmuş, kendimizi hapislerde, sürgünlerde bulmuştuk. Onca emeğimiz, kazanımlarımız yok oluvermişti. Yeniden acılarla örülü karanlık bir dehlizin ortasında çaresiz kalmıştık. Selahattin Demirtaş ile birlikte tutuklandığınız o günü unutmak mümkün değil. Senin zafer işaretiyle cezaevine girişin ve Selahattin başkanın Edirne’de bir helikopterden inişi, bu umutlu hikâyenin sonunu işaret ediyordu. Darmadağın olmuştuk o saldırılar altında. Sizlerden sonra ben de kendimi hiç istemediğim bir yerde, sürgünde buldum. Son 7 yıllık süreç deyim yerindeyse ülkemiz ve halklarımız için tam bir kabustu.
Bu kabustan uyandıracak bir aklın, vicdanın yeniden harekete geçmesi kaçınılmazdı. Siyaset bunun için vardı ve bunu senden başkası daha iyi yapamazdı. Bu yeni sürecin yükünü yeniden sırtlarken bulduk seni. Bu sorumluluğun gereğini yaparken yorgun düşen kalbini düşünmeye fırsatın olmadı anlaşılan. Oysa kalbine iyi bak ve fazla yorma, diyerek seni uyaran tek kişi ben değildim. Yeniden bu sürecin umudu haline geldin. Çünkü “Barışı kazanmaktan başka bir seçeneğimiz yok” diyordun.
Son görüşmemizde “Abi ne oluyor?” diye sorduğumda, “Ferhat, sabır sabır” demiştin. “Zor olacak ama olacak” diyerek ülkeye dönüşümüzün ve yeniden kucaklaşacağımızın sözünü vermiştin. Kalbinin sana böyle bir sürpriz yapacağını nerden bilecektik.
Ah benim güzel dostum; sözünde durmanı ve başladığın işi sonlandırmanı isteyen sadece ben değil, on milyonlarca insan var şimdi. Sen yediden yetmişe herkesin Sırrı abisisin artık. Senin olmadığın bu hayatta ne sazın ne de gazın bir tadı olmayacak. Yaralı yurdumuzda yeniden bir araya gelelim ve avazımız çıktığınca türküler söyleyelim. Biz senin olmadığın bir hayatta eksik kalırız, zira yaşamın direnmek olduğunu en iyi bilenlerdensin. Kalbin yorgun ama senin sözünü dinler, gitme ne olur. Gitmenin zamanı değil şimdi, yeniden buluşmak ve sımsıkı kucaklaşmak zamanı…
Yarını ve seni kucaklamak ümidiyle…