İZMİR – Cenevre’de yapılan Kıbrıs görüşmelerine değinen gazeteci Aziz Şah, 50 yıldır devam eden görüşmelerin ciddiyetini yitirdiğini, tek çözümün ise Türkiye’nin adadan askerlerini çekmesi olduğunu belirtti.
İsviçre’nin Cenevre kentinde Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres’in çağrısıyla 17-18 Mart’ta gayriresmi olarak Kıbrıs görüşmeleri yapıldı. BM Cenevre Ofisi’nde yapılan toplantıya, Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Güney Kıbrıs Cumhuriyeti Başkanı Nikos Hristodulidis, Yunanistan Dışişleri Bakanı Yorgo Gerapetritis ve Birleşik Krallık Dışişleri Bakanlığından Avrupa ve Kuzey Amerika’dan Sorumlu Devlet Bakanı Stephen Doughty ile beraberindeki heyetler katıldı.
BM Genel Sekreteri Guterres, görüşmelerde “yeni bir atmosferin” olduğunu vurgulayarak, dört girişim üzerinde uzlaşma sağlandığını belirtti. Ayrıca toplantıda, iki bölge arasında dört geçiş noktasının açılması, mayınların temizlenmesi, gençlik konusunda teknik komite kurulması, madencilik alanlarına etkileri de dahil olmak üzere çevre ve iklim değişikliği konularının konuşulduğu duyuruldu. Yine tampon bölgede, güneş enerjisi ve mezarlıkların restorasyonu da konuşulan konular arasındaydı. Fakat Kıbrıs Cumhuriyeti tarafından önerilen “Hakikat Komisyonu” önerisi Türkiye tarafından reddedildi.
Kıbrıslı gazeteci Aziz Şah, Cenevre görüşmelerinin geçmişi ve Kıbrıs sorununa dair değerlendirmelerde bulundu.
‘GÖRÜŞMELER 50 YILDIR SÜRÜYOR’
Kıbrıs görüşmelerinin 50 yıldır devam ettiğini ancak çözümsüzlüğün konuşulduğu görüşmelerin ciddiyetini kaybettiğini söyleyen Şah, görüşmelere ilişkin dünya basınında sadece iki haber yapıldığını aktardı. Kıbrıs’la ilgili görüşmelerin 1960-1974 ve 1974’den günümüze olarak iki bölüme ayrıldığını dile getirilen Şah, “1963’te bir anayasal kriz yaşandı ve anayasa değiştirilmek istendi. Kıbrıslı Türkler buna karşı çıktı. Kıbrıs Cumhuriyeti hükümeti bir vergi yasası geçirmek istedi. 3 sene boyunca bu yasa geçirilemedi. Kıbrıs sorununun başlangıç sorunu bu yasanın geçirilememesidir. 1968’de Beyrut’ta görüşmeler başladı. 1974’te anlaşmaya varıldı. 1963’teki 13 maddelik anayasa değişikliği zemininde anlaşmaya varıldı. Kıbrıs sorunun 1974 Temmuz ayından önce çözülmüştü. Bunun üzerine NATO darbesi oldu ve Türkiye gelip Kıbrıs’ın bir kısmını istila etti. Bundan sonra görüşmelerin ikinci aşaması başladı. Bugün devam eden süreç 1974’te başlayan ateşkes görüşmeleridir” diye belirtti.
‘TÜRKİYE ÇÖZÜM İSTEMİYOR’
Türkiye’nin Kıbrıs’a “savaş suçu” olarak nüfus taşıdığını ve adanın bir bölümünü kolonileştirdiğini dile getiren Şah, görüşmelerde de BM’nin müzakere masasına savaş suçlarının yasallaştırılmasını getirdiğini kaydetti. Türkiye’nin 50 yıldır Kıbrıs’ta federasyon istediğini belirten Şah, “Yani işgal ettiği bölge Türk bölgesi, işgal edemediği bölge Rum bölgesi olacak. Bu konuda BM kararları olmasına rağmen Türkiye’ye yönelik bir yaptırım yapılmıyor. Bu kararlar içerisinde Kıbrıs’tan yabancı askerlerin çekilmesi, Kıbrıs’a nüfus taşınmaması, Türkiye’nin işgal ettiği Varoşa (Kapalı Maraş) bölgesinin sahiplerine iade edilmesi ve KKTC’nin hiçbir zaman tanınmaması gibi maddeler var. BM süreç içerisinde buna yönelik bir sürü karar aldı. Kıbrıs Cumhuriyeti BM üyesi bir ülke, Türkiye onun bir kısmını işgal edip, üzerinde yasadışı bir rejim kurmuş. Federasyon isteyen Türkiye, 2018’deki Crans-Montana görüşmelerinden sonra ise iki devletli bir çözümü dayatmaya başladı. Bunu ne BM ne de AB kabul eder. Bu Türkiye’nin zaman kazanmak için uyguladığı bir strateji. Türkiye adada çözüm istemiyor. Çünkü Kıbrıs’ın işgal bölgesinde şu an insan kaçakçılığı, taşıyıcı annelik, uyuşturucu, sanal kumar, toprak üzerinden sürdürülen inanılmaz bir kara para aklama yapılıyor. Bu yasadışı rejim devam ettiği sürece kara para dönecek” ifadelerini kullandı.
‘SORUNUN KENDİSİ KONUŞULMUYOR’
2021’den sonra ilk kez bu yıl görüşme yapıldığını anımsatan Şah, Türkiye’nin konuyu “Kıbrıs meselesi çözüldü, biz detaylarla uğraşalım” noktasına getirdiğini söyledi. Son görüşmede gündeme gelen konuların bir gerçekliğinin olmadığını ve uygulanmayacağını sözlerine ekleyen Şah, “Masaya gelen konulardan birisi de ‘Hakikat Komisyonu’ kurulması önerisiydi. Ama bu Türkiye tarafından reddedildi. Bunun kurulmasını ve 1950’lerden itibaren adada yaşananların konuşulmasını kimse istemez. Kararlardan biri de Temmuz’da yeniden bir görüşme yapılması ve bir temsilci atanmasıydı. Muhtemelen Kolombiya eski Dışişleri Bakanı Maria Ángela Holguin Cuéllar atanacak. Holguin geçen sene Ocak ayında Kıbrıs’a geldi, taraflarla görüştü, ortak bir zemin olup olmadığına baktı. Holguin ile bizde görüştük. Holguin 50 yıllık BM parametrelerini reddeden bir noktada duruyor. Bu, Türkiye’nin istediği bir şey. Çünkü Türkiye’nin kaybedecek hiçbir şeyi yok, hiçbir yaptırıma maruz kalmadı. Bunu kullanarak, herkesi dediği noktaya getirmeye çalışıyor. 50 yıllık süreçte BM parametreleri vardı. Bu parametreleri belediye parametrelerine çevrildi. Son görüşmelerde ciddi hiçbir şey konuşulmadı. Sorunun kendisini konuşmamak için küçük meselelerle zaman kazanmaya çalışılıyor” diye belirtti.
‘KIBRIS’IN EGEMENLİĞİ TANINSIN’
“Kıbrıs’ın işgal bölgesine bir statü verilmesi noktasına geldik” diyen Şah, şöyle devam etti: “Türkiye 1974’te buraya geldiğinde, burada Kıbrıs yerlisi 110 bin Türk yaşıyordu. Bugün bu sayı 50-60 bine düştü. Okullarda sınıflarda 3-5 tane Kıbrıslı var. Kıbrıslı Türk toplumu yok olmuştur. Kıbrıslılar kendi çocuklarını aynı okullara göndermeye çalışıyor ve bir kaç okula sıkışmış durumdalar. Türkiye bugün yok ettiği Kıbrıslı Türkler adına masaya oturuyor. Biz olmadığımızda kimin adına konuşacaklar? Ortada böyle bir ironi var. Sorun Türkiye tarafından buraya taşınan nüfus, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Kıbrıs’ın tamamına hükmedememesidir. Bütün Kıbrıs, Kıbrıs Cumhuriyeti topraklarıdır. Çözüm gayet basit. BM’nin kararlarında aldığı gibi askerini, taşıdığın nüfusu çek, Kıbrıs Cumhuriyeti egemenliği tüm ada çapında tesis edilsin ve Kıbrıs’ın ‘işgal’ bölgesinde yaşayan Türkler de Kıbrıs Cumhuriyeti’nin eşit ortağı olarak devlette yerini alsın.”
MA / Tolga Güney
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***