NECİP F. BAHADIR | YORUM
Bugün birkaç konuya kısa kısa değinmeye çalışacağım. 78 kişinin hayatına mal olan Grand Kartal Oteli yangınında ‘kimin sorumlu’ olduğu tartışmaları ‘hız kesmeden’ devam ediyor. İyiden iyiye kulvar dışına çıkan ve tümüyle AKP aidiyetini yitirdiği anlaşılan Bülent Arınç, katıldığı bir programda lafı eğip bükmeden Bolu Belediyesi’nin ‘Biz büyükşehir değiliz, sorumluluk bizde değil’ sözünü tekrarladı ve “Haklılar!” dedi. ‘Yetki ve sorumluluğun’ Turizm Bakanlığı’nda olduğunu aktardı. Hatırlarsanız, benzer bir açıklamayı daha önce AKP’li eski vekil Şamil Tayyar da yapmış ve belediyenin o bölgede hiçbir yetkisi olmadığını söylemişti.
Bülent Arınç’ın çıkışı CHP veya muhalefet hanesine ‘kazanç’, iktidara ise ‘kayıp’ olarak yazılmayacak tabii. Tartışmanın kaderini ve neticesini de belirlemeyecek. Olayı soruşturan yargı, Şamil Tayyar ya da Bülent Arınç’a kulak vermeyecek, ‘adaletin tecellisi’ için çalışmayacak. Turizm Bakanı ‘vicdan’ yaparak sorumluluğu üstlenmeyecek. Eğer bedelini ödeyecekse şimdi değil, uygun zaman kollanacak, mesele soğuduktan sonra belki koltuğundan olacak, ‘AKP surlarında bir gedik açılmayacak.’
Fakat her şeye rağmen Arınç’ın ‘ezber bozan çıkışını’ bir yere not etmek gerekir. Bir başka iç ses dile geldi AKP’de. Çok çarpıcı üslup ve içerikle ‘arkadaşlarını’ uyardı. Ondan önce gündemin yoğunluğu arasında kaybolup gitmesine gönlümün razı olmadığı bir görüntüyü ‘ölümsüzleştirmek’ istiyorum. Ve tarihe de not düşmek.
Kadınları yerlerde sürükleyip tekmelemek!
Birkaç gün önce Ankara Ulus Meydanı’nda bir fotoğraf belli belirsiz gündeme girdi ve kayboldu gitti. Aslında AKP’nin devr-i iktidarını özetleyen görüntülerden biriydi. Ne muhalefet değerlendirebildi ne de sosyal medyada hak ettiği yeri buldu. Furkan Vakfı’nın bir etkinliğini duyurmak için bir araya gelen bir grup, polis engeliyle karşılaştı. Oysa siyasi bir gösteri değildi, ortada siyasi ve politik hedefi olan ‘iktidar protestosu’ falan da yoktu. Gösteri, yürüyüş bir ‘anayasal hak’, gel de bunu polise anlat.
Furkan Vakfı gönüllüsü kadınlar, polisler tarafından yerlrede sürüklendi, tekmelendi…
Polisin sert müdahalesi sonucu arbede yaşandı. Hemen her olayda tekrarlandığı gibi… Ve bir sivil polis yere düşen kadının üzerine abandı, vurdu, tekmeledi. Biliyorum ilk kez yaşanmıyor kadınların ‘polis şiddetine’ maruz kalması. Yerlerde sürüklenen genç kızlar, yaka paça gözaltına alınan kadınlar AKP döneminde vaka-i adiyeden oldu. Sıradanlaştı yani. Fakat, hayır, normalleşmemeli… İtiraz hatta isyan etmeli. Ve asla unutmamalı, unutturulmamalı.
Ulus meydanında yerlerde sürüklenen kadının ‘başörtülü’ olduğunu özellikle belirtmeyi doğru bulmuyorum fakat AKP’nin, ‘Başörtülü bacılarımız!” retoriği ve politikasını yerle yeksan ettiği için mecburen altını çizmek gerekiyor. Başı kapalı mütedeyyin bir kadın… Görebildiğim kadarıyla 30’lu yaşların üzerinde. Furkan Vakfı’nın etkinliğini duyurmak için meydana gelenlerden biri olmalı. Ya da destek veren vatandaşlardan biri.
Nedir bu korkunun sebebi?
Basit bir konferans ilanı… Dini ve kültürel bir etkinlik. Vakfın Başkanı Alparslan Kuytul’un birkaç gün sonra yapacağı konuşmayı vatandaşa haber vermekten ibaret, bütün mesele. Vakfa bütün iletişim kanalları, reklam, duyuru, ilan panoları kapalı. Yüz yüze temastan başka seslerini duyuracakları mecra yok. Bir avuç insanın da yaptığı bu. Masum bir duyuru yani.
Erkek polis yaka paça yere yatırılmış ve etkisiz hale getirilmiş bir kadının üzerine neden çullanır? Tekme tokat kadını dövmeye kalkar? Hangi yasa ve mevzuattan alıyor ‘vurma’ hakkını? Herhangi bir topluluğun sokağa, meydana çıkabilmesi için AKP’nin yan unsurlarından biri mi olması lazım? Başkasının sokakta, meydanlarda sesini duyurma hakkı yok mu? Nedir bu korku? Bu baskı ve şiddet? Ve bu celal?
Bakanlık görüntüler üzerine soruşturma başlattığını açıkladı. Basra harap olduktan sonra… O soruşturmalardan da bir şey çıkmadığı örnekleriyle sabit. Bir başka polis şiddetini önleyecek mi? Caydırıcı etkisi olacak mı? Çok zor. Polis yine bildiğini okuyacak, keyfi tutumunu sürdürecek. Güvendiği, arkasını yasladığı her türlü şiddetini ‘tolere eden’ bir ‘siyasi iktidar’ var. Polis eğer kanun ve mevzuat sınırları içinde kalsaydı, bu kadar gemi azıya alamazdı. Bu kaçıncı vaka? Kim bilir bundan sonra daha ne kadar tekrarlanacak?
Olay sadece bir kadına polis şiddetiyle sınırlı kalmadı, 34 kişi gözaltına alındı. Devletin ajansı Alparslan Kuytul’un da gözaltına alınanlar arasında olduğunu yazdı. Ajans teyit ettirmediği bilgi ve veriyi kullandı. Kuytul, “Hayır, ben evde oturuyorum, gözaltında değilim!” diye açıklama yapmak zorunda kaldı.
Belli ki amaç başka…
Kuytul’un yorumu şu oldu: “Bu zulümler, bize sabrı mücadeleyi ve cesareti öğretiyor. Allah’ın rahmetine mazhar kılınıyoruz ve vicdan sahibi insanların sevgisini kazanıyoruz. Kaybımız yok, kârımız ise çoktur.”
AKP’nin içinden yükselen ses: Hukuksuzluğu durdurun!
Ve AKP’nin içinden yükselen bir ses… Son günlerde yaşanan bütün bu olaylar üzerine AKP’den bir dönem milletvekilliği yapan Hüseyin Kocabıyık, sosyal medya hesabından ‘rahatsızlığını’ dile getirdi ve partisine ciddi ‘ikazlarda’ bulundu. İçeriği ve üslubu sağlam tarihi bir uyarı bu. Kocabıyık, bildiğim kadarıyla akademisyen ve entelektüel bir kişilik. Herkesin anlayacağı yalın bir dille verdi mesajını.
Şu cümlelere bakın; “Devleti yöneten arkadaşlar, yargıçlar, hakimler, valiler… Hukuksuzluğu durdurun. İnsanlara zulmetmeyin. Toplumun üzerine korku bulutları sermeyin. Yarın bir savcı çıkar bugün bu kararları alanları ve uygulayanları, çığırtkan gazetecileri, yani hepinizi ‘Anayasa Dışı Devlet Kurma Girişimi’ iddiasıyla suçlar ve müebbet hapis istemiyle dava açabilir. Uzunca bir süre bugün mağdur ettiğiniz insanlar gibi siz ve aileleriniz de acı çeker. İnsanlık geriye gitmez. ‘Yeni normal’ filan gibi uyduruk kavramlara inanıp hukuksuzluğu siyaset zannedenleri çok kötü günler bekliyor. Ben şimdiden haber vereyim…”
Hüseyin Kocabıyık, olacaklardan haberdar gibi. Dosyanın adını bile koydu; ‘Anayasa Dışı Devlet Kurma Girişimi’. Demokrasilerde en ağır suç. Kocabıyık’ın cümlelerine baktığımda, sözlerinin hem açık hem da satır aralarının sıradan, basit bir uyarının çok ötesinde ciddi’ anlamlar yüklü’ olduğunu seziyorum. Bir ‘iç ses’ olarak Kocabıyık’ın ‘Bizi çok kötü günler bekliyor…’ cümlesi nasıl görmezden, duymazdan gelinebilir?
Cezaevine tünel kazmak!
Dikkatinizi çekmek istediğim son konu bir ‘kara mizah’ aslında… Zafer Partisi Lideri Ümit Özdağ tutuklandı, Silivri’de mahpus… Partililer genel başkanlarını yalnız bırakmamak ve konuyu gündemden düşürmemek için hapishane önünde çadır kurdu. Başörtülü bir kadının konferans duyurusundan rahatsız olan AKP yönetimi buna tahammül edebilir mi? Bir parti yöneticisinin mesajından öğreniyoruz ki jandarma müdahale etmiş ve çadırı yıkmış.
Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ, geçtiğimiz hafta, ‘halkı kin ve düşmanlığa tahrik’ suçlamasıyla tutuklandı.
Ümit Özdağ’ın yardımcılarından Mustafa Gündoğdu’nun mesajı aynen şöyle; “Silivri Cezaevi önünde kurulan çadırımız, ‘Ümit Özdağ’ı tünel kazarak kaçıracaklar’ gibi akıl almaz bir bahaneyle yıkıldı.”
Çadırın içinden, her tarafı betonla çevrili Silivri’ye tünel kazılabileceğini düşünmek… Kimin aklına düştü acaba böyle akla ziyan bir komplo teorisi. Bir zamanlar Adnan Menderes’i kurtarmak için ‘denizin altından Yassıada’ya yol açmayı planlamakla’ suçlananlar olmuş, sonra fıkraya dönüşmüştü.
İşte ülkemden haber ve insan manzaraları… Artık güler misiniz, ağlar mısınız? Size kalmış…
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***