Suzan DEMİR
Dizi dünyasında ana hikayeden yan hikayelerin doğuşu ve bunların başlı başına bir hikayeye dönüşmesi epeydir var olan bir durum. İngilizce spin off diziler de denilen bu türe dünya ve Türkiyeli izleyici çok da yabancı değil. Yerli bir dizide örneği var mı anımsamıyorum ama platformlardan önce de çeşitli sitelerden yabancı dizi takip eden kitle bu spin off’lara alışkın.
Bu tür artık bir nevi ana hikayeyi de sollayan bir popülerlikte ve nerdeyse spin off dizilerden geçilmiyor. Bu döneme “Spin Off’lar Çağı” da diyebiliriz, en azından ben bir süre öyle anacağım. Zira bu yazıdan hemen önceki yazım da bir kitap uyarlaması olarak evvela iki versiyon şeklinde sinemada izlediğimiz Dune’un HBO tarafından diziye uyarlanması üzerineydi. Yine bu köşede aylar içinde “Yüzüklerin Efendisi” ve “Game of Thrones” gibi gerek sinemada gerekse de dizi olarak izlediğimiz yapımların yine spin off’larını yazdım. Özellikle epik olan bu hikayelerin spin off’ları daha ziyade olayın geçmişini anlatıyor. Son olarak Dune dizisini tanımlarken hangi zamanda geçtiğini anlatmak bile başlı başına bir öğeye dönüşmüştü.
Tabii bu duruma artık yeni bir şey üretilemiyor eleştirisi de getirilebilir. Ama birçok spin off’un bazen ana hikayeden de bağımsız başarılı olduğu örnekler var. Bana kalırsa bazı hikayelerin hamurunun su kaldırma potansiyeli çok. Tabii hikayenin suyunun suyunun suyu yapımları da yok değil.
“Star Wars” evreni de hem sinemeda seri olarak çıkması bakımından hem de son dönemde güncel dizilerinin de olması açısından izleyici için yeni versiyonlarının yadırganmayacağı bir yapım. George Lucas’ın yarattığı bu evrenin devamı olarak ilk iki bölümü yayınlanan “Star Wars Skelaton Crew” de (Yıldız Savaşları: İskelet Mürettebatı olarak da çevrilebilir) bu yeni dalga spin off’lardan biri. Jon Watss ve Cristopher Ford tarafından Disney+ için yaratılan bu yeni dizi, “The Mandalorian” dizisi ile 1983 yapımı “Jedi’ın Dönüşü” filmi sonrası olaylarının birbirine bağlandığı süreçte geçiyor. Daha spesifik olarak tanımlayacak olursam Yeni Cumhuriyet’in ya da ilk Düzen’in henüz tam kurulmadığı, özellikle kanunsuzluğun kol gezdiği bir dönem bu. Tabii özellikle belirtmek gerekli bu bir çocuk dizisi. Başlıkta “Bebelere Balon” benzetmesi kullanma sebebim de bu.
Dizi uzay korsanlarının bir gemiye saldırması ve burada kendi aralarında bir anlaşmazlık çıkmasıyla başlıyor. Bu sahneden henüz spesifik bir karakterle tanışmıyoruz. Sonrasında At Attin gezegeninde yaşayan dört çocuğun hikayesini izlemeye başlıyoruz. İnsan olan Wim (Ravi Cabot- Conyers) ve bir fil görünümlü uzaylı dostu Neel (Seslendiren Robert Timothy Smith) ile daha sonra tanıştıkları iki insan ve de küçük kız çocuğundan biri olan Fern (Ryan Kiera Armstrong) ile KB’nin (Kyriana Kratter) yollarının kesişmesi anlatılıyor. Wim ileride ne olacaklarını belirleyecekleri sınava geç kalıyor ve kestirme bir yoldan giderken ormanda saklı bir uzay gemisi buluyor. Bu keşfi Fern tarafından öğrenilince bu dörtlü geminin içine girip yanlışlıkla gemiyi çalıştırıyorlar. Gemi robotlarından biri olan SM-33’ün yardım etmesini istiyorlar fakat robot onları korsan limanına götürüyor. Orada kimse At Attin gezegeninden olduklarına inanmıyor, tuttsak düşüyorlar ve burada Jude Law’ın canlandırdığı Jod Na Nawood ile tanışıyorlar. Şimdilik çıkan kısmın özeti bu.
Dizide bu dört çocuğun kendi gezegenlerini aramaya çalışmasını izleyeceğimiz açık. Peki, dizi bize nasıl bir “Star Wars” evreni anlatıyor? İlk etapta korsanlar sahnesi bu evrenin hayranları için tatmin edici. Sonrasındaki At Attin gezegeni ise daha çok Amerikan banliyösü kıvamında. Çocukların gittikleri servisten okula, yaşamlarına ve hatta ufak kırıntılar halinde verilen aile meselelerine kadar şablon benzer. Çocuklar uzaya, özellikle korsan limanına gittikten sonra bir “Star Wars” evrenine giriyoruz. Tabii sonrasında bu evreni nasıl yansıtacağını henüz bilmiyorum. Ama diziye başlamadan önce acaba “Stranger Things” tadında bir çocuk yapımı olabilir mi diye düşünmeden edemedim. Hatta 1980’leri andıran Amerikan filmi tadı vermesi sebebiyle o gözle bakmaya gayret ettim. Ama henüz o etkiyi alabildiğimi söyleyemem. Zira 21’inci yüzyılda hâlâ -dönem olarak o yılları anlatsa da- Sovyet düşmanlığına “ihtiyaç duyan” bir Stranger Things’in yerini tutmuyor. Anti komünizme hâlâ sıkı sıkı sarılan bir Amerika izlemenin tadı bir başka…
Belki dizi “Star Wars”u özellikle 11-12 yaşındakiler için tanıtma özelliği taşıyabilir. Ama güçlü bir hikaye ortaya çıkmazsa yeni neslin “Star Wars” evrenini merak etmeyeceği aşikar. Tabii yine de bu evreni merak eden olursa elbette orjinalinden başlasın. Ama henüz dizi için yine de kesin bir yargıya varmak istemiyorum. Hâlâ çocuk gözünden uzay korsanlığının, hele ki Star Wars evreninde, nasıl anlatılacağını merak etmekteyim.
Suzan Demir kimdir?
Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde okudu. Hayat TV, ardından Evrensel Gazetesi’nde çalışmaya başladı. Taraf Gazetesi kültür sanat servisinde muhabir ve editör olarak çalıştı. Arka Pencere (www.arkapencere.com) online dergide haftalık sinema eleştirileri kaleme aldı.
Ayrıca BİR+BİR Express dergisinde (hem online hem matbu dergide) www.sabirfikir.com ve Kritik 24 (K24) sitelerinde de haber ve yazıları yayınlandı. Yeni E Dergisi’nde kültür, sanat ve sinema röportajları yapıyor. Hala Avrupa’da çeşitli ajanslara politika, ekonomi ve kültür sanat dalında haberler üretiyor. Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (IFJ) ve SİYAD üyesi.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***