YÜKSEL DURGUT | YORUM
Almanya, tarihinin en zorlu dönemlerinden birini yaşıyor. Ülkenin siyasi krizi, son dönemde derinleşen ekonomik sorunlar, göçmen politikaları ve koalisyon hükümetindeki anlaşmazlıklarla birlikte kritik bir noktaya ulaştı.
Ampel Koalisyonunun çöküşü, yalnızca hükümetin geleceğini değil, Avrupa’nın istikrarını da tehdit eden bir belirsizlik yaratıyor. Başbakan Olaf Scholz’un Finans Bakanı Christian Lindner’i görevden alması, koalisyon ortakları arasındaki derin çatlakları açığa çıkardı ve ülkenin siyasi geleceğine dair karamsar bir tablo ortaya koymaya başladı. Scholz, bu adımı ülkeye zarar verilmemesi için attığını ifade etti.
Krizin başlama nedenleri arasında, Federal Anayasa Mahkemesi’nin geçen yıl aldığı bir karar var. Mahkeme, hükümetin hazırladığı bütçenin borç freni kanunu ile çeliştiği ve kısmen anayasaya aykırı olduğu yönünde bir hüküm verdi. Bu karar, koalisyon hükümetinin planladığı mali koşullardan mahrum kalmasına yol açtı. Ayrıca, koalisyon ortakları arasındaki görüş ayrılıklarının temelinde mali konular yatıyor. Borç Freni Yasası, SPD ile Yeşiller’i uzun süredir rahatsız ederken, FDP tasarruf politikasından ödün vermedi.
Lindner’in görevden alınmasının ardından FDP’nin tüm bakanlarını hükümetten geri çekmesi, koalisyonun fiilen sona erdiğini gösterdi. Lindner, Scholz’u “koalisyonu parçalamaya çalışmakla” suçlarken, “Başbakan, anayasadaki borç frenini askıya almamı talep etti. Görev yeminimi ihlal edeceği için bunu kabul edemezdim,” diyerek durumu özetledi.
Göçmen sorunu da krizin derinleşmesinde önemli bir faktör olarak öne çıkıyor. Almanya’ya çok sayıda yabancının geldiğini düşünenlerin oranı son beş yılda yüzde 19 artarak yüzde 53’e ulaştı. AfD’nin yabancıların ve sığınmacıların Almanya’ya göç etmesini sınırlamak istemesi, seçmenlerin yüzde 46’sı tarafından olumlu karşılanıyor. Bu durum, aşırı sağcı AfD’nin oylarını artırmasına ve ülke genelinde ikinci parti konumuna yükselmesine neden oldu.
Krizin merkezinde yaşanan ekonomik sorunlar da var. Yüksek enflasyon, enerji krizi ve reel ücretlerin düşmesi, halkın hükümete olan güvenini sarsıyor. AfD’nin ekonomi politikaları, vergilerin azaltılması ve devlet sübvansiyonlarında kesinti gibi önerilerle yükselişe geçti. Bu durum, Almanya’nın siyasi istikrarını tehdit eden bir belirsizlik ortamı yarattı.
Scholz’un 15 Ocak’ta güven oylaması yapma kararı, siyasi belirsizliği daha da artırdı. Bu oylamanın olumsuz sonuçlanması halinde erken seçimlerin Mart ayında yapılması bekleniyor. Koalisyon hükümetinin iç çekişmeleri ve uzlaşma çabalarının ortadan kalkması siyasi krizi daha da derinleştirdi. FDP lideri Lindner’in ortaklarına verdiği ültimatom ve SPD Eş Genel Başkanı Saskia Esken’in buna verdiği sert yanıt, koalisyonun geleceğini tehlikeye attı.
Bu noktada Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier’in de sürece dahil olması, siyasi belirsizliğin artmasına yol açtı. Steinmeier, “Ülkemizin istikrarlı çoğunluklara ve icraat yapabilecek bir hükümete ihtiyacı var,” diyerek, durumun ciddiyetini vurgu yaptı.
Erken seçimler yalnızca mevcut hükümetin değil, aynı zamanda Almanya’nın siyasi yapısını da yeniden şekillendirecek. Bu süreçte yaşanacak belirsizlikler ve muhalefetin artan etkisi, ülkenin demokratik işleyişinde tehdit oluşturacak.
Uluslararası ilişkiler açısından ise Almanya’nın siyasi istikrarsızlığı büyük endişe yaratıyor. Özellikle Ukrayna’ya sağlanan destek ve Avrupa’nın savunma kapasitesinin artırılması konularında Almanya’nın rolü önemli. Bu belirsizliklerle birlikte Almanya’nın AB’deki etkisi azalabilir ve bu durum Avrupa’nın güvenli bir liman imajını olumsuz etkileyebilir.
Bütün bu gelişmelerin yanı sıra AfD’nin yükselişi ve Donald Trump’ın yeniden başkan seçilmesi gibi popülist hareketlerin güç kazanması Avrupa demokrasilerinde derin yarılmalara yol açtı. AfD’nin yükselişi, aşırı sağın demokratik normları nasıl sarsabileceğine dair endişeleri artırıyor; bu durum sadece Almanya için değil, tüm Avrupa için bir alarm zili niteliğinde.
Almanya’daki siyasi kriz yalnızca iç dinamiklerle sınırlı kalmayıp, Avrupa’nın geleceğini de şekillendirecek derin bir etki yaratma potansiyeline sahip. Göçmen sorunları, ekonomik zorluklar ve koalisyon içindeki çatışmalar ülkenin demokratik yapısını tehdit eden unsurlar haline geldi.
Önümüzdeki yılın başı kritik bir dönem olacak. Almanya’nın bu zorluklarla nasıl başa çıkacağı ve demokratik değerlerini nasıl koruyacağı belirleyici olacak. Almanya’nın liderliği ve istikrarı sadece kendi sınırları içinde değil, küresel ölçekte de önemli. Siyasi aktörlerin alacağı kararlar ve toplumun bu kararlarla nasıl etkileşime gireceği hem ülkenin geleceğini hem de Avrupa’nın güvenliğini belirleyecek.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***