Hasan Kılıç
Irkçılığı Avrupa-merkezci dünyanın yükselişi, siyahlarla beyazlar arasındaki ilişki ve/ya sömürgelerde ortaya çıkan tarihte kalmış olaylar ve yaklaşımlardan ibaret görmek büyük bir hatadır. Irkçılığı tarihte dondurmak veya imgelere sıkıştırmak, bugünkü ırkçı hezeyanlara ve çeşitliliğe dair göz kapamayı beraberinde getirir. Irkçılık ne tarihte donmuş ne de bugünden doğru baktığımızda orada bir “hastalık” olarak duran ve tıbbın alanına sevk edilmesi gereken bir olgudur. Irkçılık, tarihsel süreklilikleri olan, çoğunlukla izini sürebileceğimiz diyalektiklere dayanan ve bu yüzyılda da yaşamımızın kılcal damarlarına kadar sirayet etmiş bir düşünme, duygulanma ve eyleme biçimidir.
21. yüzyılda ırkçılık farklı formlarda ve içeriklerde üretilmeye devam etmektedir. Bu yüzyılın ırkçılığının en belirgin özelliklerinden biri -sömürgelerdeki gibi- dehümanizasyondur. 7 Ekim 2023 tarihinde önce Hamas’ın İsrail’e saldırmasıyla başlayan, sonrasında İsrail’in büyük bir katliama dönüştürdüğü saldırılar esnasında İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant İsrail ordusunun “insanı hayvanlarla” savaştığını ilan etmişti. “İnsansı hayvanlar” bir dehümanizasyondur ve itham ettiğini yok etmek üzere şartlanmıştır. Bu yok etme, hukukun dışında duran egemenin her türlü etik-politik-hukuki çerçeveyi iptal etmesiyle gerçekleşir. Dolayısıyla ırkçılığın modern savaş teknolojisiyle yeniden üretilmesi ve siyasal söyleme tahvil edilmesini örnekler.
Irkçılık modern dünyanın gerçeklerinden biridir. Irklar arası hiyerarşi, modern kapitalist sistemin grameri içerisinde yer alır. Bu gramer sadece hiyerarşi üretmez. Aynı zamanda sermaye birikimini, şiddeti, ırkçılığı yeniden üreten bir zemini var eder. Bu kapsamda, özellikle son dönemde Türkiye’deki sosyal medya içeriklerinde inşaat sektörü ile Kürt işçiliği arasında kurulan ve çoğunlukla mizaha dayalı üretilen içerikler ırkçılığın yeniden üretimiyle ilgili önemli doneler sunuyor. Irkçılıkta ırkçı, önce ‘aşağı’ kategorisi üretir. Farklı toplumsal kesimleri bu kategoriye dahil ederek kendi ırkçı ruhunu ve bakışını inşa eder. Bu inşa ve çarpıtma sürecinde ‘komiklik’ ile güç hiyerarşisi arasında korelasyon kurulur.
KÜRTLER İNŞAATTA: MEDENİLİK, MESLEKLENDİRME VE IRKÇILIK
Ania Loomba Kolonyalizm Postkolonyalizm adıyla Türkçe’ye çevrilen ve Ayrıntı Yayınları tarafından basılan eserinde Aim Cesaire’in bir keresinde Ernst Renan’ı kızgın şekilde aktardığını anlatır. Ernst Renan tam olarak şu ifadeleri kullanmıştır: “Doğa bir işçi ırkını, (…) Çinli ırkını yarattı… Bırakın her ırk hangi görev için yaratıldıysa onu yapsın, böylece her şey yoluna girecektir.” Renan’a göre bir Avrupalıyı “ölesiye” çalıştırdığında isyan eder. Oysa bir Çinli veya Fellah bu durumda isyan etmez çünkü bunlar askeri bir yaratık olma imkanından “zerre kadar nasiplenmemişlerdir.”
Renan, bu fikirleriyle ırkçılığı meslek/iş ile bir halk arasında özdeşlik kurarak yeniden üretmiştir. Ona göre işçi ırkı, Çinli ırkı demektir. Avrupalı ise askeri bir ırktır. Renan’ın lenslerinde askeri ırk olmaya kendinden menkul değer biçilmiş, Çinlilere ve Fellahlara yönelik ırkçılık yapılmıştır.
Renan’ın bu fikirlerini bugün sosyal medyada sıklıkla karşılaştığımız “inşaat sektörü”ne dair paylaşımlarda görmek mümkün. Bu paylaşımlarda inşaat sektörü ile Kürtler arasında bir özdeşlik kurulmakta, inşaat işçilerinin Kürtlerden mürekkep olduğu kabulü ile “mizah” adı altında ırkçılık yeniden üretilmektedir.
Buna göre inşaat kol emeğine dayanır. Kasları gelişmiş, güçlü kişilerin işidir. Tıpkı klasik sömürgecilik döneminde olduğu gibi kas bir sömürgeleştirme nedeni ve göstergesidir. Bugün inşaat sektörü ile Kürt işçi arasında kurulan diyalektik de bunu yeniden üretir. Bu üretimin sosyal medyada temsilleri Kürt işçilerden oluşuyor. Ekşi Sözlük’te Kürt İşçiler başlığındaki bir yorumda bulunan ibareler kas ile ırk arasında kurulan tarihsel ırkçılığı yeniden üretiyor. Bu yorumda yer alan “yaptıkları ağır işlerle inşaat sektörünün olmazsa olmazlarıdır” cümlesi bariz bir örnek olarak ırkçılığı yeniden üretiyor.
Bir paylaşımda şöyle bir içeriğe yer veriliyor: “Bir aydır şantiyedeyim. Keşke inşaat mühendisliğini %100 İngilizce değil de %100 Kürtçe okusaydım. Daha çok işime yarayabilirdi.” Bu içerik, inşaat işçilerinin Kürt işçilerden oluştuğunu işaretliyor. İnşaatın dilini Kürtçe’yle eşleştiriyor. Renan’a referansla söylersek işçi ırkı Çin’lidir, inşaat işçisi ırkı Kürttür.
Bir başka paylaşımın içeriğinde bir inşaat işçisi boş kutu ile top sektirir gibi hareketler yapıyor. Paylaşımın üstünde şu cümleler yazılıyor: “İnşaata iki buçuk litre kola getirdiğimde Mardinli ustanın bana yaptığı şov.” Bu algıya göre Kürt, kola gördüğünde şov yapandır. O halde şu soruya cevap bulmak gerekiyor: Sahiden siz hiç sosyal medyada, kola gördüğünde “şov” yapan Türk/İngiliz/Alman vb. işçi temsili gördünüz mü? Kürt işçi kola gördüğünde “şov” yaptı dedirten fikir nasıl bir fikirdir?
Birçok paylaşımda “kola” Kürt işçinin dilinde “k(u)la”ya dönüştürülür. Modernlik simgesi ürünü, modernlik atfedilen dilde adıyla çağıramama bir modern-olmama halini refere eder. Hiyerarşi kurar, modern olmayanın koordinatlarını belirler. Modernlikle ırkçılık arasındaki sıkı bağları düşündüğümüzde “k(u)la” bir ırkçılık sahası haline gelebilir.
Bir başka paylaşımda inşaatın farklı katlarında çalışan işçilerin kendi aralarındaki sorunları mühendise yansıtma biçimi ve içerikleri çarpıcı bir odak oluşturuyor. Buna göre üçüncü katta çalışan bir işçi yangın çıktığını ama beşinci kattaki işçilerin yangınla ilgilenmek yerine işine devam ettiğini söylüyor. Bu duruma kızmış olan Kürt işçi, beşinci kattaki işçileri “döveceğini” ifade ediyor. Bu temsilde Kürt inşaat işçisi, sorunlarını iletişim ve diyalog kanallarıyla çözmek yerine “şiddet” ile çözen kişi olarak gösteriliyor. Yani “modern insan”ın sorun çözme yöntemlerine ve kapasitelerine sahip olmayan kişi profili üretilir.
Paylaşımların sayısını çoğaltmak elbette mümkün. Bahsettiğimiz bu paylaşımlarda görüldüğü üzere Kürt inşaat işçileri modern dönem ürünü olan ve kimi durumlarda simgesel kabul edilen kolaya büyük hayranlık duyarlar. Çünkü onlar modern-olmayandır. Modern-olmayan ile modern olan arasında inşa edilen “arzu” ırkçılığın bir başka boyuttur. Yine modern insanın temel özelliklerinden biri olan “karşılıklı diyalog ve iletişim” yetilerine alabildiğine uzaktırlar. Böylece kurulan hiyerarşide “alttadırlar.” Hem zaten “modernlik atfedilen dili” doğru düzgün kullanamaması da “altta” olanın durumunu güçlendirici bir etki yaratır.
Görülüyor ki, bahsedilen sosyal medya paylaşımları ve benzerlerinde ırkçılık “mizah maskesi”yle kendi temsilinin sağlıyor, popüler kültür ve popüler uygulamalarla gündelik yaşamın içine girerek kendisini yeniden üretiyor. Bu yüzyılın ırkçılığına özgü olarak medeniyet götürmüyor, bilakis “medeni olan” temsiliyle konuşuyor. Irkçılık yeniden üretilirken, teknoloji sebebiyle bir anda binlere, yüz binlere, milyonlara ulaşıp birçok yüzde tebessüme neden olabiliyor. Bir miktar genellersek, burada asıl sorulması gereken soru şudur: Bu ülkede mizahın ana temsilleri İslamcı veya ulusalcı beyaz Türkler değil de, neden özellikle Lazlar, Çingeneler, Kürtler; yoksullar ve işçiler oluyor? Ve bu ‘mizah’ tertibine kim, hangi motivasyonla karar veriyor?
Irkçılığın “Kürtler İnşaatta” formuyla yeniden üretimi ırkçılık ile sınıfsallık arasındaki bağları da ele veriyor. Söz konusu sosyal medya paylaşımlarında Kürt kahir ekseriyetle “işçi” olarak, yani emeğini satan olarak temsil ediliyor. Böylece sınıfsallık ile ırkçılık arasındaki ince çizgi oluşuyor. Irk ilişkileriyle emek gücü arasında dinamik bağlar bir kez daha ortaya çıkıyor. Sınıfların oluşumu ve tahkimiyle ırkçılığın üretimi arasındaki doğrusal ilişki bir kez daha gözler önüne seriliyor. 90’larda yerlerinden yurtlarından ettirilip metropollere göç ettirilen yoksul ve köylü Kürtlerin beyazların dilinde kahkahalar eşliğinde ‘kuyruklular’ olarak ifade edildiği, Kürtlerin kısırlaştırılması ve tehcir söylemleri kuşkusuz bugün sosyal medyada Kürt inşaat işçisi üzerinden üretilen ırkçılığın ilham pınarıdır. Meselenin güncelde trajik yönü şudur: Irkçılığın üretildiği inşaatlarda Kürt ve yoksul işçiler iş cinayetlerinde yaşamlarını kaybeder. Irkçı beyaz, ölümün sermayeyle kesiştiği sıfır noktasında hem komiklik malzemesi bulur hem de ölüler üzerinden inşa edilen rezidanslarda yaşar. Cenazeler ise hep Kürt ve yoksulun coğrafyasına gider. ‘Mizah’ ırkçıya, acı Kürde, yoksula kalır.
TAŞIYICI IRKÇI
Irkçılık, bu yüzyılda da gündelik yaşamda yeniden üretilerek varlığını sürdürüyor. Yüz binlerce izlenme ve bir o kadar da beğeni ve tebessüme neden olan bu paylaşımları göz önüne aldığımızda zamanımızın ırkçılığına dair neler söyleyebiliriz? Kuşkusuz bir paylaşımın bile çok sayıda izlenme/beğeni/tebessüm ile karşılandığı bir zamanda buraya dahil olan herkese ırkçı demek olabildiğine zordur. Bir yandan ırkçılık üreten pratikler diğer yandan pratiklere dahil olan herkese ırkçı demenin zorlukları arasındaki gerilimi nasıl aşacağız?
Belki de mizah bu gerilimi aşmamıza yardımcı olabilir? YouTube’da yayınlanan bir Stand-Up gösterisinde günümüz ırkçılığına dair önemli tespitler yapılıyor. Bu gösteride Kürt olduğunu ifade eden Akın Aslan yerinde bir tespitle “Kürt şakalarının çoğu ötekileştirici” diyor ve ırkçılığa dair şunları ifade ediyor: “Kimsenin kötü bir niyeti olduğunu da düşünmüyorum bu arada. Gülen, yapan herkes eğlence peşinde. Yani hiçbirimiz ırkçı değiliz ama her birimiz birer taşıyıcı ırkçıyız bence. Ortamınızda ‘ooo kaçak elektrik’, ‘lastik yakılıyor’ şakaları yapılıyorsa gülümseyip geçiyorsanız ırkçı olmadığınızı düşünmeyin. Taşıyıcı ırkçısınız.”
Her ne kadar günümüz ırkçılığının büyük bir çoğunluğu Akın Aslan’ın dediği gibi “kötü niyet”ten azade olmasa da taşıyıcı ırkçılık esas sorunlardan biridir. Taşıyıcı ırkçılık, belki de yüzyılın ırkçılığının kılcal damarlara sirayet etmiş halinin kavramsal ifadesidir. Bu yüzyılda ırkçılığı taşıyan bünye biyolojik bir Kürt, Türk, Arap vd olabilir. Ama neticede mesleklendirmeyi özdeşleştiren temsillerle ırkçılığın hem de tebessüm yaratarak ortaya çıktığını söylemek zor değil. Bu yüzyılın ırkçılığı -kimi durumlarda- serotonin salgılayan bir ırkçılıktır. Dehşete düşürücü serotonin…
HASAN KILIÇ KİMDİR?
Hasan Kılıç, 1988 yılında Bingöl’de doğdu. İlköğretim ve lise öğrenimini Bingöl’de tamamladı. Lisans ve Yüksek Lisans öğrenimini Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde tamamladı. Doktorasını Hacettepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümünde tamamladı. 2023 yılında Dipnot Yayınları tarafından yayınlanan Kürtler ve Cumhuriyet adlı derleme esere katkı sağlamıştır. Çeşitli gazete, internet sitesi ve dergide yazıları yayınlanmış, ulusal konferanslarda sunumlar yapmıştır.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***