Almanya’nın kara sınırlarında kontrole başlaması Avrupa’da eleştirilerin odağı oldu. Peki AB göçe karşı yine Türkiye’nin kapısını mı çalacak? Türk vatandaşlarının Avrupa’ya seyahatleri daha da zorlaşabilir mi?Almanya’nın tüm kara sınırlarında sınır kontrollerine başlaması, Avrupa Birliği’nde (AB) Schengen’in geleceğini tartışmaya açtı.
Sosyal Demokrat Partili (SPD) Olaf Scholz başbakanlığındaki hükümet, artan iç siyasi baskılara boyun eğerek Birliğin en büyük başarılarından biri olan Schengen’i, 420 milyon Avrupalı’nın serbest dolaşım özgürlüğünü tehlikeye atmakla eleştiriliyor. Alman hükümetine Polonya ve Yunanistan başta olmak üzere pek çok üye ülkeden Schengen’i “fiilen askıya alma”, “tek taraflı olarak feshetmeye girişme” suçlamaları yöneltiliyor.
Alman hükümetine göre ise altı ay süreyle, geçici bir tedbir olarak uygulanacak sınır kontrollerinin hedefi, insan kaçakçılığı ve düzensiz göçü engellemek. Berlin, ayrıca kontrollerin İslamcı terörizm ve sınır ötesi suçların oluşturduğu akut tehlikelere karşı da daha etkin koruma sağlayacağını savunuyor.
Almanya yeniden Türkiye’nin kapısını mı çalacak?
Almanya sınırlarında başlayan bu uygulama AB ile yakın ekonomik ilişkileri olan Türkiye’yi ve Schengen vizesiyle ilgili ciddi sorunlar yaşayan Türk vatandaşlarını da çok yakından ilgilendiriyor.
Gelişmeleri DW Türkçe’ye değerlendiren uzmanlar, Avrupa’ya düzensiz göçte en önemli transit ülke konumundaki Türkiye ile işbirliğinin büyük önem taşımaya devam ettiğine, bu nedenle Mülteci Mutabakatı’nın güncellenmesi gerektiğine işaret ediyor.
DW Türkçe’ye konuşan Türkiye ile AB arasındaki Mülteci Mutabakatı’nın mimarlarından Avrupa İstikrar Girişimi (ESI) Başkanı Gerald Knaus, “Düzensiz göçle mücadelede yegane çözüm işbirlikleri… Ve Türkiye bu açıdan kilit öneme sahip” dedi.
Türkiye ile 18 Mart 2016 tarihli Mülteci Mutabakatı’nın, Avrupa’ya gelenlerin sayısının gerilemesini sağladığına, son üç yılda ise Türkiye’den Almanya’ya gelen Suriyelilerin sayısında büyük artış olduğuna dikkat çeken Gerald Knaus, yaşanan gelişmelerin gelecekle ilgili olarak karamsar bir tablo ortaya koyduğunu, gelişmelerin seyrinin değiştirilmesi için siyasi irade ortaya konması gerekeceğini savunuyor.
“İşbirliği olmazsa aşırı sağcılar dışında herkes kaybeder”
“Türkiye ile göç konusunda yapılandırılmış bir işbirliğimiz artık yok, Türkiye’ye ev sahipliği yaptığı Suriyelilere desteğimiz de azaldı” diyen Knaus, “Türkiye’den yasa dışı yollardan gelenlerin sayısı artış kaydederken Türk vatandaşlarının yasal yollardan AB’ye seyahat imkanı da giderek zorlaştı. Avrupa’ya artan düzensiz göç de Almanya’da aşırı sağın güçlenmesine yol açıyor. Türkiye’den düzenli, yani yasal yollardan Avrupa’ya göç imkanı sağlanırken aynı zamanda düzensiz göçü önleyen bir işbirliği formülünün geliştirilmesi gerekiyor. Bu bağlamda Türk vatandaşlarına seyahat kolaylığının da sağlanması gerekecek” diye konuştu.
Türkiye, Almanya ve Avusturya’nın en çok sığınmacıya ev sahipliği yapan ülkeler olarak inisyatif almaları gerektiğini söyleyen Knaus, “Hem Müslüman karşıtı, hem AB karşıtı aşırı sağın düzensiz göçü şiddeti artıracak ölçüde araçsallaştırması ve sınırların iyice kapanmasına yol açacak şekilde güçlenmesi, üç ülkenin de çıkarına değil. Aksi takdirde, aşırı sağcılar dışındaki herkes kaybeder. Özellikle AB’ye daha rahat bir şekilde seyahat etmek isteyen Türk öğrenciler, turistler ve iş insanları için durum daha da zorlaşır” dedi.
Türklerin vize alması daha da mı zorlaşır?
AB’nin dış sınırlarında duvarların örüldüğü, iç sınırlarında da denetimlerin başladığı bir dönemde Türk vatandaşlarının Avrupa’ya seyahatlerinin daha da zor hale gelmesinden endişe ediliyor.
DW Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Alman Ekonomik Araştırma Enstitüsü’nün (ifo) Uluslararası Göç Araştırmaları Direktörü Panu Poutvaara, Avrupa’ya gelmek isteyen Suriyeli ve Afgan mülteciler için Türkiye’nin en önemli bir transit ülke olmaya devam ettiğini, ayrıca son dönemde Avrupa’ya vize ile gelip iltica talep eden Türk vatandaşlarının sayısında da “çarpıcı artış” olduğunu söylüyor, bunun Türk vatandaşlarına Schengen vizesi verilmesini daha da güç haline getiren önemli bir etken olduğuna işaret ediyor.
Poutvaara’ya göre Türk vatandaşlarının Schengen vize süreçlerinin hızlandırılması Türkiye’nin AB’de iltica hakkına sahip olmayanları geri alması koşuluyla hızlandırılabilir.
“Türkiye’den yapılan iltica taleplerin büyük bir çoğunluğu reddediliyor. Kabul edilenler gayet tabii ki Almanya’da kalmalı. Ancak reddedilenlerin, yani yasal olarak bu hakka sahip olmadıkları sonucuna varılanların Türkiye’ye geri gönderilmesinde sıkıntı yaşanıyor, süreçler çok uzun sürüyor” diyen Poutvaara, Almanya ve Türkiye’nin iltica talepleri reddedilenlerin Türkiye’ye hızlıca geri gönderilmesini sağlayacak bir çözüm üzerinde uzlaşması, bu kişilerin Türkiye’ye geri gönderilmesi halinde orada yargılanmayacaklarını güvence altına alan bir anlaşmanın da müzakere edilmesi gerekeceğine dikkat çekiyor.
Poutvaara, “Bu konuda kaydedilecek ilerleme sadece vize süreçlerinin hızlanmasını değil, Türk vatandaşlarına vize serbestisinin önünü de açabilir” dedi.
“Türkiye göçmen deposuna dönüşebilir”
Göç uzmanı Prof. Dr. M. Murat Erdoğan ise AB’deki gelişmelerin Türkiye’ye muhtemel etkilerini değerlendirirken ne Mülteci Mutabakatı’nın güncellenmesi ne de Türk vatandaşlarına vize serbestisi sağlanması konusunda iyimser olduğunu söylüyor.
Ankara Üniversitesi SBF Mülkiye Göç Araştırmaları Merkezi Müdürü Prof. Dr. M. Murat Erdoğan, “2016 mutabakatının temelini AB-Türkiye ilişkileri oluşturuyordu. Şimdi geriye bu ilişkilerden ne kaldı? 10 madde vardı, sadece iki madde uygulandı. Nedir bunlar? AB Türkiye’ye para verecek, Türkiye de mültecilerin AB’ye geçmesini engelleyecek. Bunu model alan yeni bir Mülteci Mutabakatı’na Türkiye’de artık hiç bir iktidar onay veremez. Türkiye siyasi adımlar atılmasını ister. Ama mevcut koşullarda üyelik müzakerelerinin canlandırılması ihtimal dahilinde görünmüyor, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi Kıbrıs nedeniyle mümkün görünmüyor, Türk vatandaşlarına vize serbestisi verilmesi de olası değil” diye konuştu.
“Vize serbestisi için altı madde kaldı yok dört madde kaldı deniliyor ama başka gerçekliklerle karşı karşıyayız” sözlerini kaydeden göç uzmanı, “Artık Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları aldıkları Schengen vizesiyle AB’de iltica talebinde bulunuyor ve yine Türkiye’nin verdiği vatandaşlıkları alan Suriyeliler ya da Afganlar da AB’de iltica talebinde bulunuyor. Türkiye’deki mevcut koşullar, hukuk devleti ve ekonomideki sorunlar sürdüğü müddetçe Türk vatandaşları için vize serbestisi ne yazık ki mümkün görünmüyor” dedi.
Prof. Dr. M. Murat Erdoğan’a göre AB’nin dış sınırlarına örülen duvarlara ilaveten iç sınırlarında da başlayan kontrollerin, Türkiye’yi transit ülkeden çok hedef ülke haline getirebileceğine dikkat çekerek, “Avrupa’ya gitmek zorlaştıkça Türkiye gerçek anlamda bir göçmen deposuna dönüşebilir” diye uyardı.
İç sınır denetimleri istenen sonucu verir mi?
Peki Alman hükümetinin uygulamaya başladığı sınır kontrolleri amaçladığı gibi gerçekten de Almanya’ya düzensiz göçü önleyebilir mi? DW Türkçe’ye konuşan uzmanlar, bunun tek tek başına sonuç vermeyeceği konusunda hemfikir.
Göç uzmanı Panu Poutvaara, Schengen fikrinin, sınır kontrollerinin Schengen Bölgesi dış sınırlarında yapılması fikrine dayandığına, Almanya’nın iç sınır kontrolleri getirmesinin sorunlu olduğuna dikkat çekiyor.
“Güçlendirilmesi gereken Schengen dış sınırlarındaki denetimlerdir” diyen Poutvaara, iç sınır kontrollerinin uzun vadeli bir çözüme dönüşmemesi gerektiğini, “Almanya’nın öngördüğü altı aylık süre çok fazla” uyarısıyla dile getiriyor.
“Çaresizliğin ifadesi”
Göç uzmanı Gerald Knaus ise Scholz hükümetinin sınır kontrolleri hamlesinin aslında “çaresizliğin bir ifadesi” olduğu görüşünde.
Türkiye ile AB arasındaki Mülteci Mutabakatı’nın mimarlarında olan Avrupa İstikrar Girişimi (ESI) Başkanı Gerald Knaus, “Schengen iç sınırlarda bildiğimiz anlamda sınır, sınırları çevreleyen tel örgüler, duvarlar, sınır polisi yok ki iltica başvurusunda bulunmak için gelenleri geri çeviresin. Bu aslında AB’de düzensiz göçü önleyebilecek somut politikalar olmadığı için çaresizlikten ilan edilen bir adımdan ibaret” dedi.
Knaus, aşırı sağcı Almanya için Alternatif’in (AfD) Thüringen’de birinci, Saksonya’da ikinci parti çıktığı eyalet seçimlerinden sonra ülkedeki siyasi krizin çok daha görünür hale geldiğine, ana muhalefetteki Hristiyan Demokrat Birlik’in (CDU) lideri Friedrich Merz’in sertleştirdiği göç ve iltica politikaları eleştirilerinin de Alman hükümetinin üzerindeki baskıyı arttırdığına, ani sınır kontrolleri hamlesinde bunların payı olduğuna dikkat çekiyor.
Knaus ayrıca “Bir diğer neden de AB’de düzensiz göçün insani bir şekilde kontrol altına alınma çabasının başarısızlıkla sonuçlanmış olması. İstatistikler ortada: AB genelinde kabul edilen siyasi iltica taleplerinin yüzde 51’i Almanya ve Avusturya tarafından kabul edildi” diyerek, AB’de adil yük paylaşımının sağlanamadığının altını çiziyor.
Almanya’nın sınır kontrollerine sevinenler şaşırtmadı
Berlin’in sınır kontrolleri kararına sevinenler de var. Bunların başında aşırı sağcı Fransız siyasetçi Marine Le Pen, Hollandalı aşırı sağcı lider Geert Wilders ve Macaristan’ın sağcı popülist Başbakanı Viktor Orban yer alıyor. Hepsi, göçmen almayı reddeden, ulusal sınır kontrolleri ve iltica politikalarının sınırlandırılması gerektiğini savunan siyasetçiler.
Orban, sosyal medya hesabından “Başbakan Scholz, kulübe hoşgeldiniz!” İfadelerine yer verdiği kinayeli bir tebrik mesajı paylaştı. Le Pen’in partisi Ulusal Birlik ise Avrupa Parlamentosu seçimleri sırasında düzensiz göçle mücadele için hem ulusal sınırlarda hem AB sınırlarında “çifte kontroller” yapılmasını önerdiklerini hatırlatarak, “Ama bize oldukça kibirli bir şekilde bunun imkansız olduğu söylendi. Almanya ise bugün bunu uygulamaya koyuyor. Bu adımı Fransa ne zaman izleyecek?” sorusunu gündeme taşıdı.
DW Türkçe’ye sansürsüz nasıl erişebilirim?