NURULLAH ALBAYRAK | YORUM
Bazen endişeyle beklediğiniz bir haber gelecek korkusuyla mesajlara bakmak istemez, telefon çaldığında “Acaba mı?” diyerek duymamazlıktan gelirsiniz. Hiçbir şey yokmuş gibi davranmaya çalışırken, bir yandan da “Acaba o korktuğum haber mi geldi?” endişesi tüm benliğinizi sarar.
Bu gece benim için tam da böyle oldu. Sabah namazı vaktinde, telefondaki mesaj sayısının fazlalığı nedeniyle endişeye kapıldım. Göz ucuyla bakarak kendimi avutmaya çalıştım fakat cevapsız bir arama gördüğümde korkum daha da arttı. Akabinde, “İnne lillahi ve inna ileyhi raciun” mesajını gördüğümde dizlerimin bağı çözüldü ve olduğum yere çöküp kaldım. İstemsizce ağlamaya başladım.
İnsan ölümün hak olduğunu ve bir son değil, başlangıç olduğunu bilse de çok sevdiği bir dostunu kaybettiğinde kendini tutamıyor. Maalesef, iyi bir dost, gerçek bir arkadaş ve samimi bir yoldaş olan Ömer Turanlı, bugün sabaha karşı ebedi istirahatgahına gitti. “Kaybettik!” demiyorum; çünkü onu kaybettiğimizi düşünmüyorum ve de aslında kaybetmiş olmak istemiyorum.
Onu ilk olarak ‘Tahşiye’ davaları sürecinde gördüm. Tok sesi ve kendinden emin duruşuyla, polis olan müvekkillerine cesaret verdiği gibi, avukat meslektaşlarına da güven veren birisiydi. Sonrasında, diğer davalarda da birlikte duruşmalara girdik ve bu vesileyle tanıştık. Özel bir insan olduğu, uzaktan bile fark ediliyordu ama tanıştıktan sonra birlikte oturup muhabbet ettiğimizde, bunu daha da iyi anladım.
Duruşmalar sürecinde, sanık avukatlarını bir araya getirerek savunmaların daha etkili olması için çabalardı. 15 Temmuz’dan önceki hafta boyunca ‘Tahşiye’ davası duruşmalarına katılmıştık. Yorgunluğu atmak ve duruşmaları değerlendirmek için tüm avukatlarla birlikte beni de evine davet etmişti ama nasip olmadı. Sonrasında, zaten işler hiç kimsenin öngörmediği şekilde karıştı.
Ömer de çoğu insan gibi ülkesini, çok sevdiği İstanbul’u, memleketini, ailesini, sevdiklerini terk etmek zorunda kaldı. Suçu, avukatlık yapması ve müvekkillerinin hakkını savunmak için mücadele etmesiydi. O, kendisine ne suçlama yöneltildiğiyle, ne dedikleriyle ilgilenmeksizin mağdurun, mazlumun hakkını korumayı kendine görev bildi.
Ümitsizlikle hiç işi olmazdı, etrafına da hep ümit verirdi. Onunla konuşan herkes karamsarlıktan uzaklaşırdı. “Ümitsiz olmak için bir neden yok. Biz üzerimize düşenleri hakkıyla yapalım, mağdurları kurtaralım!” mesajını net bir şekilde verirdi.
Benim onu kırdığım olmuş mudur, emin değilim ama o beni hiç kırmadı. “Ömer hocam, şöyle bir iş yapmamız lazım!” dediğimde her seferinde, “Baş göz üstüne!” derdi. Ona işi tarif etmeniz yeterliydi, sonrası için endişe duymanıza gerek yoktu. Kimseyi geri çevirmezdi. “Bana ne yapmam gerektiğini söyleyin, gerisini merak etmeyin!” derdi.
‘Emmo’ diye hitap ederdi bana, benim de ona emmo dememi isterdi. Resmiyeti sevmezdi; samimiyet onun için daha öncelikliydi. Çevresindekileri samimiyet konusunda teşvik ve motive ederdi. Onun bulunduğu ortamda resmiyet otomatik olarak samimiyete yerini bırakmak zorunda kalırdı.
Hayat doluydu; yaşama olan bağlılığı o kadar yüksekti ki onu gördüğünüzde ölüm gibi bir gerçek yok zannederdiniz. Diğer taraftan, Allah’a olan bağlılığı o kadar fazlaydı ki ahiret inancının bu kadar güçlü olmasına şaşırırdınız.
Hastalığı çok kısa süre önce ortaya çıktı. Ameliyat sonrasında doktorların tavrı ve söylemleri karamsardı, bu sefer de biz kabul edemedik. Ömer’i kısa süre önce ziyaret ettim, tekrar doya doya sarıldık ve birlikte biraz yürüme imkanımız oldu. Onu dinlediğimde sanki öbür aleme gitmiş, her şeyi aynel yakin görmüş olarak bana anlatıyor gibi düşündüm.
“Çok huzurluyum, dua eden insanların dualarını gördükçe, duydukça Rabbim’e ne kadar şükretsem azdır!” derken ki samimiyeti beni çok etkilemişti. Vedalaşırken, kısa süre sonra tedavi süreci biterek yeniden bir araya gelmek istediğimi söylediğimde, Allah’a imanın seviyesini gösterir şekilde “Nasip, inşallah!” dedi.
Ömer’le ilgili söylenecek çok şey var ama göz yaşları içerisinde daha fazlasını yazamadım.
Avukat Ömer Turanlı’nın hatırasını yaşatmak için onun adalet mücadelesine olan inancını, samimiyetini, fedakarlığını devam ettirmek bizim görevimizdir. Onun anısına; mağdura, mazluma yardım etmeye, adaleti ve hakkı savunmaya devam edeceğiz. Ruhun şad, mekanın cennet olsun.
Seni asla unutmayacağız emmo!
Bizler senin dostun olmaktan dolayı hep iftihar edeceğiz.
Sen de bizleri unutma, EMMO…
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***