Birgün yazarı Yaşar Aydın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İspanya ve İtalya dönüşü gazetecilere yaptığı açıklamalara dikkat çekti, kamuoyunun gündemine oturan normalleşme sürecine yönelik atıflarına değil, başka bir noktaya işaret etti. Erdoğan’ın faiz konusunda verdiği mesajlara vurgu yapan Yaşar Aydın, “‘Faiz neden, enflasyon sonuç’ değerlendirmesini hatırlatan bir yaklaşım sergiledi. Erdoğan, ne zaman faizleri aşağıya çekip kredi musluklarını gevşetti? Ya seçim öncesi ya da bir erken seçim hesabının olduğu dönemlerde. Erdoğan’ın bu açıklamasından almamız gereken diğer bir mesaj da seçim tarihinin 2028 olmayacağıdır. İster anayasa tartışmasının parçası, ister Bahçeli’nin çağrısıyla olsun, Erdoğan 2028 öncesinde ‘Haydi seçime’ diyecek” yorumunda bulundu.
Normalleşme taktiğinin muhalefeti oyaladığını belirten Yaşar Aydın, “Toplumsal muhalefetin önünde dalgakıran pozisyonuna dönüşen iktidarla müzakere sürecinin uzaması halinde, çok açık ki ‘istikşafi görüşmelerin’ ya da ‘başkan adayı kim olsun’ tartışmalarının ardından gelen seçimlerde ne olduysa o olacaktır. Erdoğan’ın tek ve uygulanabilir projesi bu. Bahçeli ile ortaklığa mecbur olan Erdoğan’ın başka bir hamle şansı yok. Kısacası tüm umudu yine muhalefette” dedi.
Yaşar Aydın yazısından ilgili bölümler şöyle:
“İspanya ve İtalya temaslarının sonrasında dönüş yolunda uçakta konuşan Erdoğan, birden fazla meseleye temas etmeden geçmedi. Kamuoyu daha çok Özgür Özel ve Bahçeli ile ilgili söylediklerine odaklansa da bir başka konu var ki çok yabana atılmamalı. Erdoğan, uçakta gazetecilere önceden verilen soruları yanıtlarken önce ekonomide uygulanan programı uzun uzun övdü ve sonra “Bütün mesele yine geliyor, faiz olayına dayanıyor. İnşallah faizde atacağımız adımlarla enflasyonu son çeyrekte çok daha olumlu bir konuma taşımış olacağız” dedi. Yani aslında başa dönerek “Faiz neden, enflasyon sonuç” değerlendirmesini hatırlatan bir yaklaşım sergiledi. Erdoğan’ın bu yaklaşımı, ekonomistler tarafından “cahilce bir tutum” olarak yorumlanırken, bu yaklaşımın siyasi yönü sürekli görmezden gelindi. Şöyle bir düşünmek lazım: Erdoğan, ne zaman faizleri aşağıya çekip kredi musluklarını gevşetti? Ya seçim öncesi ya da bir erken seçim hesabının olduğu dönemlerde.
Erdoğan, 31 Mart seçim yenilgisinden sonra yine en bildiği yöntemi devreye soktu: Toplumu gerçek gündemlerin dışına it, muhalefete oyalanacağı başlıklar sun, seçimin hemen öncesinde halkı ikna edecek ekonomik adımlar at. Tüm hikaye bundan ibaret ve maalesef birkaç seçimdir bu taktiği “yiyen” bir muhalefet var. Erdoğan’ın bu açıklamasından almamız gereken diğer bir mesaj da seçim tarihinin 2028 olmayacağıdır. İster anayasa tartışmasının parçası, ister Bahçeli’nin çağrısıyla olsun, Erdoğan 2028 öncesinde “Haydi seçime” diyecek. Burada kritik nokta, iktidar cephesinden çok muhalefet cephesinin ne yapacağıdır.
‘ERDOĞAN’IN BAŞKA BİR HAMLE ŞANSI YOK’
Yerel seçimde büyük başarı kazanan ve birinci parti durumuna gelen CHP, yaklaşık üç aydır siyasetin merkezine oturmuş durumda. İyi Parti’nin çözülmesi, Meclis muhalefetinin etkili olamaması, CHP’nin çizdiği çerçevenin muhalefetin de sınırlarını belirlemesine neden oldu. Bu durum, en net biçimde 1 Mayıs günü Taksim’e girmek için çağrı yapan DİSK’in tavrında görüldü. CHP’nin sınırları, hem Meclis’te hem sokakta toplumsal muhalefet üzerinde daha baskın olmaya başladı. Buna bir de CHP’nin “normalleşme” taktiğinin galibiyet ve değiştirme iradesinin rüzgarını kesmesi eklenince, ülke yangın yeriyken bile Erdoğan’a hareket alanı sağlanmış oldu. Toplumsal muhalefetin önünde dalgakıran pozisyonuna dönüşen iktidarla müzakere sürecinin uzaması halinde, çok açık ki “istikşafi görüşmelerin” ya da “başkan adayı kim olsun” tartışmalarının ardından gelen seçimlerde ne olduysa o olacaktır. Erdoğan’ın tek ve uygulanabilir projesi bu. Bahçeli ile ortaklığa mecbur olan Erdoğan’ın başka bir hamle şansı yok. Kısacası tüm umudu yine muhalefette.
Serbest Görüş:
‘MECLİS MUHALEFETİNİN DÜĞÜMLENDİĞİ YER’
Toplumsal muhalefetin her şeye rağmen Erdoğan karşısında duruşu ve onu geriletme kabiliyetinin sırrı, rejime duyduğu güvensizlikte saklı. Son kamuoyu yoklamalarına göre, ülkenin yüzde 74’üne yakını durumdan memnun değil. Yine yaklaşık yüzde 60’lık kesim, sorunun kaynağı olarak Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni işaret ediyor. Bunu da eline geçen her fırsatta gösteriyor aslında. Yurttaşın bu reaksiyonunu iktidar blokunun görmesine ve “rejimde reform” sözleri etmeye başlamasına rağmen, muhalefet kulağının üstüne yatmaya devam ediyor. Bilerek ya da bilmeyerek Saray Rejiminin devamından yana bir görüntü veriyor. Oysa Erdoğan’ın tüm gücünü rejimden almasına ve halkın bu kadar net bir şekilde karşı durmasına rağmen, başta CHP olmak üzere Meclis muhalefetinin bu tutumunun günün moda deyimiyle rasyonel olmadığı çok açık. Yoksulluğun, demokrasi dışı uygulamaların, dış politikada yalpalamaların, gericiliğin arkasında Saray rejimi var. Bu sistem doğası gereği kriz üretir. Sorunun kaynağına karşı mücadele etmeden, sadece yarattığı problemle uğraşılırsa hikaye tamamlanamaz. Sonuçta Saray’daki koltuk öyle ya da böyle dolar. Ama ülkenin aydınlık bir geleceğe sahip olması, ne Saray’ın ne de orada bir koltuğun olmamasına bağlı. Meclis muhalefetinin de düğümlendiği yer burası.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***