(Serbest Görüş) – KÂMİL ASLAN
Türk futbolu, derin kaotik bir dönem yaşıyor. Geçtiğimiz hafta oynanan ve Fenerbahçe’nin Trabzonspor’u deplasmanda 3-2 yendiği maçın ardından yaşanan olaylarda bunu bir kez daha gösterdi.
Ne yazık ki, sorun sadece taraftar meselesi değil Türkiye. Düğmenin baştan itibaren yanlış iliklenmesiyle ilgili temel problemler. Yönetiminden futbolcusuna, taraftarından yayıncı kuruluşlara kadar pek çok alanda holiganizm kendini gösteriyor. Haliyle ne kazandığımıza sevinebiliyoruz, ne de kaybettiğimize üzülebiliyoruz. Tamamen herkes bir melankoli haliyle geziniyoruz sokaklarda. Futbolu yönetme iddiasıyla göreve gelenler ise, sorunları çözmek yerine, daha da derinleştirmek adına ateşe adeta körükle gidiyor. Şunu artık söylemek istemiyorum. Ama… Umarım ligin sonunda Galatasaray ve Fenerbahçe arasındaki şampiyonluk mücadelesinde kan akmaz. Çünkü yöneticilerin bilinçsiz ve ortamı geren açıklamaları, sanki bu olayın oraya doğru evirildiği mesajı veriyor.
Dedim ya… Futbol artık sadece futbol değil ne yazık ki! Bu spor aslında toplumları, uyutma sporu. Bir nevi “dinle afyonlaştırılmayanlar”, futbolla dizginleştirilmeye çalışılıyor. Çünkü futbol artık milyar dolarlık bir sektör haline geldi. Futbolcusundan menajerine, takımlarından sponsorlarına kadar herkes milyon Eurolar kazanıyor. Hatta için içine bir de bahis oyunlarını koyduğunuzda, olayın sadece bir eğlenceden ibaret olmadığını görüyoruz. Artık bazı maçlar, ayarlanan yöneticiler, hakemler ve futbolcular üzerinde önceden satın alınıyor. Söz konusu gruplar ciddi paraları cukkalarına atarken, masum taraftarlarda, maç sonunda saç başa kavga ediyor. Sanki en kutsalına küfür edilmişçesine, adeta karşı tarafa savaş ilan ediyor. Bu kurguyu yapanlar, lüks rezidanslarında olayları gülerek takip ediyor. Demem o ki, futbol sadece maalesef bir eğlence değil artık.
Taraftarların maç sonlarında verdikleri tepkilerin nedeni de çoğunluğu ile oynadığı bahisle ilgili. Maçı kaybettiğinden dolayı haliyle, parasını da kaybediyor. Bundan dolayı da ciddi bir psikolojik sorun yaşıyor. Aslında herkes futbolun içerisindeki kirliliğin farkında. Ama bir gelir kapısı olduğu için de konuşmak istemiyor. Toplumun anlamadığı temel sorun ise… Kazanan hep kasa oluyor ne yazık ki!
HERKES FUTBOL KONUŞUYOR AMA EĞLENCE OLMAKTAN ÇIKTI…
Türkiye’de artık futbol, eğlence olmaktan çoktan çıktı. Neden mi? Bahis sitelerine bakarsanız, söylediğimi anlayacaksınız. Çünkü her maçın bir bahis oranı var. Herkes de kazanan ata oynamak için yoğun mücadele veriyor. Ne var ki pastayı elinde tutanlar, her maçta farklı bir alengirli yönteme başvuruyor. Büyük bir takımla, küçük takım arasında, bazen atmosfere etki ediyor. Bir anda herkesin kazanacak diye öngördüğü bir takım, yanlış kararla silinip gidiyor. Bunu yapmanız için herkesi satın almanıza gerek yok. Maalesef bazen kötü niyetli insanlar, bazılarının iyi duygularını suiistimal edip, amaçları doğrultusunda kullanabiliyor. Bunun onlarca örneği var. Saymakla bitmez.
Futbol artık tabiri yerindeyse, “küresel bir din” haline getirildi futbol baronları tarafından. Bunda da son derece mahir olundu. Sokakta 7’sinden 70’ine herkes futbol konuşuyor. İnsanların temel kutsallarından bile bir adım öne geçti bu spor ne yazık ki. Bu açından dedim, olayların önü alınmaz ise, aile aralarında bile husumetler çıkabilir. Çünkü futbol severler artık Türkiye’de futbolun adaletli olmadığını, adaletli ve adil bir yönetim olmadığını net olarak görüyor. Bunu ne için mi söylüyorum? Geçtiğimiz hafta Galatasaray, Kasımpaşa deplasmanında mağlup iken, hakem uyduruk bir penaltı çaldı. Uyduruk diyorum, çünkü futbolu bilen hakeminden yorumcusuna, sokaktaki taraftarına kadar, herkes pozisyonun penaltı olmadığını bağıra çağıra söyledi. Ne mi oldu? Bu hafta maçın ardından hakem hocalarının, hakemlerin ve TFF yönetiminin söz konusu maçla ilgili, görüntülü bir değerlendirme yaptıkları ortaya çıktı. Bu video da maalesef sızdı. Sosyal medyanın ve internetin olduğu bir ortamda artık, her şey birer izden ibaret. Bunun farkına varmadan kapalı kapılar arkasında toplantı yapmak da ayrı bir garabet. Orada yapılan konuşmalarda, verilen penaltı kararının doğru olmadığını hem hakem, hem de hakemi VAR’a çağıran hakem itiraf ediyor. “Taraftar baskısından çekindik” tarzı avam ifade kullanıyorlar. O zaman dirayetli ve adil bir karar veremeyeceksen, neden o düdüğü hala elinde taşıyorsun diye sormazlar mı adama? Çünkü verilen bir yanlış karar, onlarca takımın, futbolcunun ve taraftarın hakkını gasptır. Ancak futbol sadece bir eğlence olmadığı için, göbek bağları günler öncesinden kesiliyor. Maçın nerede oynanacağı, hakemin kim olacağı, hangi gün ve hangi saat diliminde olacağı bile önceden planlanıyor. Bu kadar milyonlarca liralık yatırım yapılan bir pasta, şansa bırakılır mı? Cevap maalesef, hayır olacaktır.
“FUTBOLUN ARKA BAHÇESİ”NDE NELER OLUYOR?
Bu konuya neden mi yazma ihtiyacı hissettim. Türkiye’den gelen bir dostum, futbola merakımı bildiği için, spor yazarı Atilla Türker’in kaleme aldığı, “Futbolun Arka Bahçesi” isimli kitabını hediye olarak getirmiş. Gazeteci Türker’i Türkiye’den de takip ederdim. Kalemine sadık, sadece doğru bildiklerini yazan bir gazeteci olarak bilirdim. Yazdığı kitapla da beni mahcup etmedi. Kitabı birkaç günde bitirdim. Kitabın kapağını kapattığımda, Kasımpaşa- Galatasaray maçında verilen yanlış penaltı kararını bir kez daha düşündüm. Futbol gerçekten de sadece futboldan ibaret değil ne yazık ki. Bu eğlencenin içerisinde işadamları, bahis çeteleri, medya patronları, reklam verenler, futbolcular ve menajerler var. Ve pastayı kendi aralarında eşit olarak paylaşıyorlar. Herkesin önceden belirlediği bir komisyonu var. Senaryoyu ona göre yazıyorlar. Filmden haberdar olmayanlarsa sadece masum taraftarlar. Diğerleri ceplerini doldururken, taraftara da ağlamak kalıyor. Yanlış anlaşılmasın, hakkıyla mesleğini ve görevini yapanlar bu sektörde çoğunlukta. Azınlığın yaptığı küçük oyunlar, doğruları da ortadan kaldırıyor ne yazık ki. Bu senaryoyu yazanların tek bildiği bir şey var. Hep kendilerinin kazanacak olması.
Şimdi gelelim Atilla Türker’in kitabına… İnanır mısınız ben okurken, utandım defalarca. Bu kadarı da olmaz dedim. Bir futbol takımının futbolcusu takımına ve taraftarına bu kadarını yapmaz dedim. Ancak ortaya konulan belgeler beni hayal kırıklığına uğrattı. Bazı kulüp yöneticileri, takımına satın aldığı futbolcu için menajerden komisyon alıyor. Daha ötesi birlikte iş çeviriyorlar. Beşiktaş’ından Trabzonspor’a, Galatasaray’ından Fenerbahçe’ye kadar bütün takımların borç batağında olmasının en önemli sebebi yöneticilerin liyakatsiz bir yönetim sergilemeleri. Adeta takımlar menajerlerin oyuncağı haline gelmiş. Uzun süreli kontratlarla da takımlar adeta soyuluyor. Yöneticiler ise buna sessiz kalıyor.
Hele bir kulüp başkanının eşinin özel harcamaları ile gezi masraflarını da, kulübüne fatura ettirdiğini gördüğümde “tuz çoktan kokmuş” dedim…
Maalesef futbolun durumu bu kadar kötü…
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***