NECİP F. BAHADIR | YORUM
Uzaklardaydım, cenazesinde bulunamadım. Başlıktaki sorunun doğrudan muhatabı olsaydım eğer, cevabım bazı rezervlerime rağmen “İyi bilirdim!” olurdu. Deniz Baykal’ın ölümünün üzerinden bir yıl geçti. 11 Şubat vefatının seneyi devriyesiydi. Sıradan bir isim değil Türk siyasetinin yarım asrına damgasını vurmuş biri. Üniversitede akademisyenlik hayalleri kurarken Ecevit’ten gelen ‘davet’ üzerine girdi siyasete.
Politikada hedeflerine tam ulaştığı söylenemez. Lideri olduğu partisine seçim kazandıramadı. Koalisyonlarda bakanlık yapabildi ancak başbakan koltuğuna oturamadı. ‘Cumhurbaşkanlığı rüyası’ vardı. Ahmet Necdet Sezer gibi siyasetin dışından bir isim Çankaya’ya çıktı. Fakat Baykal için şartlar oluşmadı. Ne bahtı yaver gitti ne de tahtı. Bahtsızlığı yolun kaderinden. Yani sol siyasetten. Sandık sol partiler için yenilginin ötesinden ‘hezimet’ demek. Solun makus talihini Baykal da kıramadı.
Dışarıdan desteklediği ANAP – DSP hükümetine gensoru oylamasında ‘yolsuzluk iddiaları’ gerekçesiyle güvensizlik oyu verdi. ‘Hükümeti yıkan adam’ ilan edildi. Sokaktaki vatandaş da sahiplenmedi. Baykal, toplumun ‘yolsuzluk’ iddiaları karşısında duyarsızlığından yakındı. Ardından gelişen olaylar DSP’yi iktidara taşıdı. Baykal’ın başında bulunduğu CHP ise baraja takıldı. Yolsuzluklar karşısındaki tavrının seçmen tarafından cezalandırılmasını kabullenemedi.
Erdoğan’ın siyasi yasağını neden kaldırdı?
Siyasi tarih Deniz Baykal’ın 1974’teki CHP-MSP koalisyonunun mimarı olduğunu yazar. Bir de ‘hizipçi’ olduğunu… Ansiklopedilerin hizip maddesi açıklanırken ‘Baykal hizbi’ örnek gösterilir. Siyasi hayatı parti içi mücadelelerle geçti. Hizipçiliği doğruydu. Bülent Ecevit’e bayrak açtı, Erdal İnönü’ye karşı çıktı. Etkili hitabetiyle kongrelerin adamıydı. Sonunda parti içinde iktidar olabildi. Buna karşılık Türkiye iktidarı uzak bir hayal olarak kaldı. Oysa siyasette ülke iktidarı önemlidir. Baykal politik enerjisini büyük oranda parti içinde tüketti.
Uzun bir giriş oldu ama amacım Deniz Baykal’ın siyasi hayatını anlatmak değil. Az bilindiğini düşündüğüm yönlerini aktarmak. Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi yasağını kaldırdığı için özellikle sol çevrelerde çok eleştirildi. 2002’de AK Parti seçimleri kazanmış, partinin lideri Erdoğan hukukun zorlanmasıyla milletvekili olamamıştı.
10 Mayıs 2005’ten bir kare… Deniz Baykal, Erdoğan’ın siyasi yasağının kaldırılması yolunu açan isimdi. Ancak düşündüğü gibi olmayacaktı… Yanıldı…
Baykal, Erdoğan’a demokrasinin gereği ve hükümette kısa sürede yıpranacağını düşündüğü için ‘evet’ dedi. Erdoğan ve arkadaşlarının başarılı olmayacağını, siyasi ömürlerinin birkaç yılı geçmeyeceğini öngördü. Demirel’in de benzer kanaati vardı. Her ikisi de fena halde yanıldı. Baykal’ın Erdoğan’ın önünü açmasının temel gayesi AK Parti’nin iktidarda denenmesi içindi.
Mustafa Kemal de halkı kırdı geçirdi!
Deniz Baykal biraz akademisyenliğinin de etkisiyle ‘solun nasıl iktidar olacağı’ üzerine çok kafa yordu. Hem teorik hem de pratik teoriler üretti. CHP’nin bagajını ‘en büyük engel’ olarak gördü. Bunu çok yakın çevresine söyleyebildi. Partinin isminin ve ambleminin değiştirilmesi gerektiğine inandı. CHP’nin katı ve donmuş tabanı yüzünden adım atmaya cesaret edemedi. Sohbet sırasında bir arkadaşının CHP’nin ‘İsmet Paşa’nın tek parti devrinin günahlarını’ taşıdığını söylemesi üzerine, “Yok, sadece İsmet Paşa değil Mustafa Kemal de devrimler sırasında halkı kırdı geçirdi. Haklı haksız çok adam astı. CHP o günahların bedelini ödüyor bugün.” diyecekti.
CHP’nin toplumla ve Anadolu’nun kutsallarıyla barışık olmadığının farkındaydı. Muhafazakar kesimlerle CHP arasındaki soğukluğu Karadeniz’de yaşanan bir olayla anlattı: “Bizim milletvekili adayları bir kasabaya gitmişler. Yolda yaşlı bir kadının elinde zor taşıdığı bakraçları görmüşler. Aday hem yardım etmek hem de duasını almak için yaşlı kadının sularını taşımasına yardım etmiş. Ardından da, ‘Teyze bana dua et milletvekili seçileyim’ demiş. Kadın hal hatır sormuş dua etmiş ve sonra hangi partiden aday olduğunu sormuş. ‘CHP’ cevabını duyunca adayın elindeki bakraçları hışımla geri almış ve ‘Onlar benim abdest suyumdu!’ deyip yere dökmüş. Bir CHP’linin abdest suyuna dokunmasını bile kabullenememiş. ‘Biz bu kadının oyunu nasıl alacağız.”
Bu konuda çevresinden de tavsiye isterdi.
Deniz Baykal ve bazı vekiller Antalya’da…
Merkez sağ isimlere kapılarını açtı
CHP’ye dönük önyargının kırılması kolay değil elbette. Baykal, partiye muhafazakar kesimin de oy verebileceği çizgiye getirmek için çok uğraştı. Belki bu yüzden solcular Baykal’ı hiç sevmedi. Sağ peşin hükümlü… Sol ve sağın arasında sıkışıp kalmış biri. Araf’ta diyebiliriz. Sadece oy için değil inanarak da konuşmalarında Mevlana’dan, Yunus Emre’ye Anadolu’nun manevi büyüklerinden geniş alıntılar yaptı. Merkez sağda siyaset yapmış isimlere CHP’nin kapılarını açtı. Mesajlarını ete kemiğe büründürmeyi denedi.
Bir seçimde milletvekili listesine ilahiyat kökenli isimler koymak için arayışa girdi. Yaşar Nuri Öztürk önerisini kabul etti. Öztürk’le halka açılamayacağını ‘onun sosyete hocası olduğu ve halkta karşılığı bulunmadığı’ itirazı karşısında ise şaşkınlık yaşadı. Sonradan yanıldığını anladı. Karşı çıkan arkadaşına, “Haklıymışsın. Tasuvvuf profesörü ile tasavvuf ehli arasında dağlar kadar fark varmış. Ben hocada gördüğüm kibri ve kendini beğenmişliği başka birinde görmedim.” diyecekti.
Çok geçmeden de yolları ayrıldı.
Deniz Baykal’ın babası çerkes, anne tarafı ise İskenderiye kökenli… Konu her açıldığında, “Kökleri fazla karıştırmayın. Anne tarafım çok dindar bir aile. Dedelerimden, adını camiye verdikleri müderrisler var.” derdi. Nedense bilinmesini, yazılmasını istemezdi. Parti yönetiminde her zaman çerkes kökenlilere rastlanırdı. Baykal’ın çerkesleri kayırdığına ilişkin parti için kuvvetli inanç vardı. Ben CHP’ye ‘çerkes partisi’ diyenleri bile duydum. Baykal’ın aile kökenleri üzerinde farklı rivayetler dolaştığı için bu bilgiyi paylaşmak istedim.
Fotoğraf 2009 yılından… Deniz Baykal her Ramazan oruç tutar, cuma namazlarına gitmek ister ancak ‘yanlış anlaşılacağından çekindiği için’ camiye gitmezdi. Torununu elinden tutup camiye götürür ve “Bu benim dedelik vazifem.” derdi.
Her Ramazan orucunu tutar, bilinmesini istemezdi
Dinin Baykal’ın yaşamında ‘belirleyici unsur’ olduğunu söylemek zor fakat hayatının tamamen dışında kesinlikle değildi. Her Ramazan oruçlarını tutar, yakın dostlarıyla iftar yapmaktan keyif alırdı. Sohbet sırasında orucun sosyal yönünden, dinin güzelliklerinden bahseder fakat bu söyledikleri ortamının dışına çıkmasına sıcak bakmazdı.
Bir defasında, “Oruç öyle güçlü bir ibadet ki CHP’ye bile kendini kabul ettirdi. Partide oruç tutanların oranı çok yüksek.” demişti. En azından cuma namazlarını kılmak istediğini söyler, yanlış anlaşılacağını düşündüğünden bir türlü eyleme geçemezdi. ‘Medyadan, gözlerden ırak, kıyıda kenarda bir cami’ önerisine, “Olabilir, bir düşünelim!” cevabını verdiğini kendisine çok yakın bir dostumdan duymuştum. Camiye barışık olmanın hayallerini kurdu. Gerçeğe dönüştürdüğü söylenemez. Çok sevdiği torununun elinden tutarak camiye götürdüğünü hatırlarsınız. Gerekçesini, “Bu benim dedelik vazifem. Caminin yolunu bilsin. Öğretmek benden. Sonrasına kendisi karar versin. Dindar bir kişi olmasını elbette isterim.” diye anlatmıştı.
Arkadaşlarıyla hafta sonu sinemaya giderdi. Bir defasında izlediği ‘Cennetin Krallığı’ filminden çok etkilendi. Sinema çıkışı uzun uzun Kudüs’ten bahsetti. Ve “En kısa zamanda Kudüs’e gideceğim ve Mescid-i Aksa’da namaz kılacağım.” dedi.
Deniz Baykal, eşi Olcay Baykal’la görülüyor… Anayasa değişikliği paketiyle ilgili yapılan referandumda oy kullandıktan sonra çekilen bir kare…
Söylediğini de yaptı.
Dostu olan bir gazeteciden Kudüs seyahatine fotoğraf makinesi olan bir muhabir göndermesini istedi. Kudüs’ün manevi ikliminden çok etkilendi. Mescid-i Aksa’yı ziyaret etti ve dediği gibi orada namazını kıldı.
Artık bugün bir anlamı kalmasa da hatırlatmakta fayda var. Baykal CHP’nin ‘başörtüsü’ konusundaki tutumunu yumuşattı. “Üniversitelerde başörtüsü serbest olmalı. Bu bir özgürlük konusudur.” dedi.
Ve bunu temel politika olarak benimsedi. Bu çıkışı maalesef cumhuriyet mitinglerinin oluşturduğu sert atmosferde kaybolup gitti. Hâlâ komplonun çözülemediği kaset olayıyla siyasi finalini iyi yaptığı söylenemez.
“İyi bilirdim!” cevabına itiraz ederek peş peşe gerekçeler sıralayanlar çıkabilir. O görünenin, bilinenin dışında, yukarıda çok azını yansıtabildiğim başka bir Deniz Baykal vardı.
İtirazlarınızı anlıyorum ama burada tam izah edemeyeceğim sebeplerden ötürü ben iyi görmekten yanayım. Evet, günahıyla sevabıyla bu dünyadan bir Deniz Baykal geçti.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***