Ali Bilge
Yaşadıklarımız doğal felaket ya da kaza değil, tüm unsurlarıyla katliam. Katliamlardan katliamlara koşuyoruz, deprem katliamınınım birinci yılını değerlendirirken insan eliyle gerçekleşen Erzincan İliç altın madeni katliamını yaşadık. Demokrasi, hukuk, doğa dahil çok şey hiç ediliyor.
22 yıldır her hafta Açık Radyo’da Ekonomi Politik isimli bir radyo programı yapıyorum. Pazartesi günü Türkiye’nin yakın dönem altın serüvenini anlattım*. Türkiye’de altın madenciliği ve genel olarak madencilik neoliberal bir politika alanıdır. Böyle bir çerçevede meseleye bakılınca, katliamlara yol açan boyutu çok daha iyi anlaşılmaktadır.
Parti devlete bağlı olarak merkezde ve yerelde sermaye sınıfı yaratmak istiyorsanız, büyükten küçüğe, aşağı doğru inen kamusal bir dağılım mekanizması kurmanız gerekiyor. Kamusal varlıkların özelleşmesi, devlet kaynaklarının ihaleler, ruhsatlandırmalar ve kiralamalar yolu ile dağıtıldığı bir sistemde, madencilik önemli ayaklarından biridir. AKP döneminde uygulanan inşaat sektörüyle zenginleşme modeline madenciliğin de eklemesi gerekir, yoksa model eksik kalır.
SERİ KATİİLLER.
Türkiye’de altına ilgili ifade edilen rakamlar çok uçuk, astronomik rezerv miktarları havada uçuşuyor. Gerçekten bahsedildiği kadar altın rezervi var mı? Türkiye’deki altının ekonomik değeri nedir? Türkiye altınla gelişmiş ülke olacakmış! Peki bu rakamlar, hedefler nasıl oluşuyor? Kim yazıyor? Kim hesaplıyor? Kim söylüyor? DPT ’mi? Eskiden DPT vardı, kapattılar, böyle bir kuruluş yok artık.
Altın için katlettiğimiz doğanın ve insanın karşılığında Türkiye altından elde ettiği yıllık ortalama gelir 2-2,5 milyar dolar. Düşünün Rusya’dan alınan S400 füzesinin teki için 2,4 milyar dolar ödendi! Füzenin akıbeti de bilinmiyor, ne olduğu belli değil. Türkiye‘de yapılan altın üretiminin ne insani, ne de ekonomik değeri var.
AKP iktidarlarının uyguladığı politikalarla, kamusal servetler kişisel servetlere dönüştürüldü, kamusal alanlar, iklim ve doğa mahvedildi. Hesapsız kitapsız açılan madenlerle, dağlar taşlar her yer delik deşik edildi, mermercilik denilen seri katil delinmedik dağ bırakmadı.
NEDEN BİR ALTIN ÜSSÜ OLDUK?
Türkiye’nin en önemli ekonomik dertlerinden biri cari açıklardır. Ülkelerin 2 türlü açıkları olabiliyor. Birincisi, iç hesaplarından kaynaklanan açıklar, bütçe açıkları, genel olarak kamu açıkları dediğimiz açıklar. İkincisi de dış hesaplarından oluşan açıklar, bu açıklara dış açık, ödemeler dengesi açığı, günlük dilde de cari açık diyoruz. Türkiye’de cari açığı artıran iki önemli fatura bulunuyor, açığın büyük çoğunluğu altın ve enerji (doğalgaz – petrol) ithalatından geliyor.
Altın ithalatı son yıllarda ciddi yükselişler gösteriyor. Türkiye’nin, Rusya ve İran’a uygulanan uluslararası yaptırımların delinmesi için altın üssü haline gelmesinin ithalatın artmasında ciddi payı olduğu ifade ediliyor. OECD’nin yolsuzluğun yoğun olduğunu gösteren ülkeler listesinde yer almamızın nedenlerinden biri de altın alışverişinde yaşananlar gösteriliyor. Altın aynı zamanda serveti saklama aracıdır, rüşveti, yolsuzluğu da saklama aracıdır.
Altının ekonomi politiğine, tüm bunları ekleyerek ve tek adam rejimi ile ilişkilendirerek bakıldığı taktirde mesele çok daha iyi anlaşılır.
Bu topraklarda Moğol istilasından sonraki en büyük istila ile karşı karşıya kaldığımızı bilmem anlatabiliyor muyum?
Ali Bilge: Gazeteci-İktisatçı
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***