MAHMUT AKPINAR | YORUM
Göç bizatihi meşakkatli, zor bir durum. Eğer baskı, zulüm, dışlama nedeniyle sevdiğiniz ülkenizi terk etmek zorunda kaldıysanız, göç daha da ağırlaşıyor ve travmatik hale geliyor. İşinizden edilip, hukuksuzca hapse atıldıktan sonra size hayat alanı bırakılmadığı için Meriç’leri, denizleri aşarak göç etti, türlü eziyetler çektiyseniz travma katmerleşiyor. Böyle bir yolculuktan sonra insanın kendisini toparlaması yıllar alıyor.
Çoğu zaman ailenizle göç edemiyorsunuz. Siz bir coğrafyada yalnızlık ve gurbet yaşarken, sevdikleriniz, çoluk çocuğunuz hasret çekiyor. Aile bireyleri ayrıysa göç ve gurbet daha derin hissediliyor, hayata tutunmak sancılı oluyor, normalleşmek zaman alıyor. Bu nedenle bu dönemde muhacirlerin dayanışması, dertleşmesi, hatta telefonlaşması çok önemli ve terapi niteliğinde. Teknoloji yardımıyla bu dönemde en uzak dostunuz bir tuşa dokunmak kadar yakınlaşıyor. Dostlarınızı, arkadaşlarınızı arayarak hem kendinizi, hem onları terapi edebilirsiniz. Bunu ihmal etmenin, ötelemenin mazereti yok. Kimbilir, belki de sizin bir “Alo, nasılsın?” demeniz, hal hatır sormanız bir dostunuzu derin bunalımdan, sancılı elemden kurtacak, ona ilaç olacak.
Hicret etmek, alıştığın ülkeyi, ortamı, şartları, dili ve kültürü değiştirmek kolay değil. Bu nedenle de Kur’an’da hicret hemen imandan sonraya konmuş. Allah (cc) için, yüce bir ideale matuf veya kendisine yaşam alanı bırakılmadığı için başka bir yere göçenler Allah (cc) ve Resulü (sas) tarafından tebrik ve takdir ediliyor. Sadece dini misyon sahiplerinden değil, topluma verecek mesajı olanlardan yer değiştirmek zorunda kalmayan, kovulmayan yok gibi. Bütün peygamberler, alimler, filozoflar hicret etmek zorunda kalmışlar.
Kur’an’da muhacirleri tebcil eden çok ayet var. Nahl suresi 41. ayetinde Cenabı Hak: “Zulme maruz kaldıktan sonra Allah yolunda hicret edenleri dünyada mutlaka en güzel bir yere yerleştiririz. Ahirette verilecek mükâfat elbette çok daha büyüktür. Keşke bunu bilselerdi.” diyor. Bu ayeti teyit eder şekilde Türkiye’de zulümden kaçanlara dünyanın en güvenli, müreffeh, gelişmiş, güzel ülkelerinin kapılarının açıldığını görüyoruz. Türkiye’de zulme maruz kalan insanlar çok büyük oranda demokratik batı ülkelerine göçüyorlar. Herkesin gitmek için can attığı bu ülkeler, münhasıran sosyal devlet özelliği olan Avrupa ülkeleri zulme, eziyete maruz kalıp sığınan muhacirleri onurlu misafirler olarak karşılıyor. Kendi vatandaşına vermediği ayrıcalıklar veriyor. Havaalanında karşılıyor, sağlık kontrolünden geçiyor. Insan hakları gereği bebeklere, yaşlılara, hastalara ayrı itina gösteriyor.
Kamp hayatı kısmen zor olsa da sonrasında mültecilere gayet iyi standartlarda, yeter büyüklükte ev temin ediyor. Siz belirli bir işe, gelire sahip olana kadar dil kursuna gönderiyor, eğitim fırsatları sunuyor; insani düzeyde tüm ihtiyaçlarınızı karşılıyor. Türkiye’deki gibi bunu, size ekmek, patates vererek, başınıza çay atarak yapmıyor. Onurunuzu koruyor, minnete sokmuyor, hesabınıza gerekli nakti aktarıyor. Asrı saadette Müslümanlara kucak açan Habeş Meliki Necaşi’ye mukabil bugün demokratik ülkeler mazlumlara, mültecilere kucak açıyor.
Ensarın imkanları sınırlı, muhacir çok fazla!
Enfal suresi 74. ayeti: “İman edip hicret edenler, Allah yolunda cihat edenler; barındıran ve yardım edenler işte onlar gerçek Mü’minlerdir. Onlar için bağışlanma ve kerim bir rızık vardır.” diyerek hem hicret edenleri, hem de onlara yardımcı olan ensarı övüyor. Mekke’den Medine’ye göçen Müslümanlar için Medineliler hazırlıklar yapmıştı ve Mekkeden gelen Müslümanlara Ensar olmuşlardı. Fakat bizim yaşadığımız muhacerette ensar sınırlı, muhacir ensarın kucaklayabileceğinden çok fazla. Bu durum hem ensar hem muhacir olma fırsatını birlikte sunuyor. Elbette bu coğrafyalarda eski yerleşik dostlar imkanlarını seferber ediyorlar ama yeterli gelmiyor. Zira kısa sürede çok yoğun göç yaşandı. Bu durumda bir hafta, bir ay, bir yıl önce gelenin sonra gelene ensar olması fırsatı doğuyor. Allah, ayette bahsedilen ensarın ve muhacirin sevabını aynı anda kazanma imkanı veriyor.
Kur’an’da pek çok yerde iman kelimesinden sonra ‘cehd’ kelimesi geliyor. Aynı durum hicret için de geçerli. Hicret edenlerden bahsedilen pek çok yerde cehd etmekten, gayret sarf etmekten, çaba harcamaktan, bir arayış içinde olmaktan bahsediliyor. Bu durum bize iman ile cehd etmek, hicret etmek ile sonrasında cehd etmek arasında sıkı bir bağ, korelasyon olduğunu gösteriyor. İman ettikten sonra rızayı ilahiyi kazanmak, cennete liyakat için cehd gerektiği gibi, hicretin bereketini kazanmak için de cehd gerekiyor. Bazen de Enfal 74’de geçtiği gibi iman, hicret ve cehd arka arkaya geliyor. İman etmek hicreti; hicret ise cehdi, gayreti gerektiriyor.
Ankebut Suresi 69. ayette ise cehd edenler için mealen: “Biz, bizim yolumuzda cehd edenlere, çaba gösterenlere yeni yollar, kapılar, ufuklar açarız.” diyor. Hicret edip geldikleri ülkelerde çaba gösterenlere, didinenelere, yol arayanlara Allah hayret verici pek çok kapı ve ufuk açacağını vaad ediyor.
Meşhur filozof, tarihçi, antropolog Arnold Toynbee insanlık tarihinde tespit edilen 19 medeniyetten 11’inin göçebeler tarafından kurulduğunu söyler. Çünkü hicret edenler göçtüğü yeni dünyada cehd eder, hayata tutunmaya çalışır, kapasitesini zorlar. Bu nedenle dünyanın en başarılı insanları muhacirlerden veya onların çocuklarından çıkmıştır.
Hicret etmek zordur, meşakkatlidir ama bir o kadar da dünyevi ve uhrevi avantajlara sahiptir. Bakara 218’de, “Şüphesiz ki, iman edenler, hicret edip Allah yolunda üstün bir gayretle mücadele verenler, işte ancak onlar Allah’ın rahmetini umabilirler. Allah çok affedicidir; merhamet sahibidir.” deniyor. Yeterki muhacirler olarak sosyal yardım alıp sırtüstü yatmayalım, “devlet bakıyor” deyip kendimizi rehavete, tembelliğe salmayalım. Cehd ve çaba gösterdikten sonra Allah (cc) muhacirlere büyük lütuflarda bulunacağını, yeni yeni kapılar açacağını taahhüt ediyor.
Sonraki yazıda “hicrette kültür sanat” konusunu ele alacağız.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***