(Serbest Görüş) – HÜSNÜ YUSUF TÜRABİÇ
Pençe-Kilit operasyonunda şehit olan 12 askerin siyasi alandaki yankısı ‘bildiri’ ile başladı, liderlerin salvolarıyla devam ediyor. Ne yazık ki, mesele hemen politik sahaya çekildi ve 3 ay sonra yapılacak yerel seçimlerin bir numaralı malzemesine dönüşüverdi.
Her gelişme siyasetin konusu olur, bu doğaldır, ancak bu kadar kısa sürede, daha cenazeler kalkmadan, ailelerin yası sürerken şehitlerin seçimlerin propagandası haline gelmesi sizi de rahatsız etmiyor mu? Her şey sandık için mi? Bütün yollar seçime mi çıkıyor?
Hamasi nutuklar, coşkulu açıklamalar, muarızları suçlayıcı, itham edici çıkışlar birbirini kovalıyor. Sokaktaki insanın duygusallığı siyasete aynen taşınamaz. Siyasi üslup ve içerik biraz sakin, biraz sağduyulu ve gerilimi düşürücü olmalı. Meclis’te sıkılan yumruklar sokakta kavaya neren olur.
Böylesine ortamlarda olgun siyasi tavır seçim kazanmaktan daha önemlidir. Kazandığınız seçim her zaman zaferi getirmez.
‘Şehitler ölmez, vatan bölünmez’, buna şüphe yok. Ateşin düştüğü hanelerde yangın var. Siyasetçinin sloganların ötesine geçmesi gerekmiyor mu artık. 12 asker birer gün arayla nasıl şehit oldu? Şehadet askerlik mesleğinin fıtratında var. Var da acaba bir yanlışlık, bir kusur, bir hata söz konusu mu? Bir önceki yazıda herkesi derinden yaralayan iki fotoğrafa dikkat çektim.
Karların altında ‘geçici üs bölgesi’ olduğu iddia edilen o çadırların görüntüsü gerçek mi? Yetkililerden hala tık yok? Eğer doğruysa bu bir başka Sarıkamış faciası değil mi? Bölgenin kış şartları öngörülemez değil. Kar da sis de yağmur da öncesinden yüzde 100’e yakın isabetle tahmin edilebiliyor. Bu manzaranın bir açıklaması olmayacak mı?
Genelkurmay Başkanlığı, Millî Savunma Bakanlığı söyleyecek bir sözü yok mu? Kış koşullarının neden olduğu zafiyetten, strateji yanlışından söz eden uzmanlar var. Siyasetin gündemine asıl gelmesi gereken konu bu. Bu acı olayların bir daha tekrarlanmaması ve gerekli önlemlerin alınması için iktidarıyla muhalefetiyle Meclis bu meseleye eğilmeli ve soru işaretlerini ortadan kaldırmalı.
Varsa sorumluluk ve vebal görmezden gelinmemeli, üstüne yatılmamalı mutlaka bedeli ödenmeli. Öyle, kapalı kapılar ardında değil kamuoyu da haberdar edilmeli.
Haydi bir Avrupa ülkesi değiliz, bir Hollanda olmaktan uzağız da bu kadar da duyarsızlık fazla değil mi? Hollanda’da Mali’de görev yapan iki askerin kaza sonucu hayatını kaybetmesi üzerine sorumluluğu üzerine alan Genelkurmay Başkanı ve Milli Savunma Bakanı istifa etti. O kadarı bize fazla lakin bu denli kabullenmişlik insanın içini acıtıyor?
Şehit çocukları neden hep sıvasız evlerden, gecekondulardan ve kırsaldan çıkıyor? Türk bayrakları zenginlerin ikamet ettikleri apartmanlara, gökdelenlere, villalara, yalılara, köşklere neden asılmıyor? Bu kamuoyunun sorusu… Öyle hamasi nutuklarla, fakir ve yoksul şehit ailelerini okşayıcı sözlerle geçiştirilemez. Bu soruya toplumu ikna edici cevaplar verilmeli, verilebilmeli. Eğer verilmiyorsa orada sorun var demektir. Ve durum vahimdir.
Siyasetin gündemi varsa yoksa seçim… İktidarıyla muhalefetiyle partiler bu acı olaydan nasıl oy kazanabileceğinin hesapları içinde. Bildiri tartışmasının odağında liderlerin açıklamalarında bu yaralayıcı düşünceyi siz de görmüyor musunuz?
Türkiye’nin bölücü ve hain terörle tam ‘40 yıllık geçmişi, bir yaşanmışlığı’ var. Şehit haberleri karşısında nasıl davranacağının bilinmesi ve terörle mücadelenin herkes tarafından anlaşılması gerekir. 40 yıllık tecrübe ve birikim yabana atılamaz. PKK saldırıları ve şehitlerle şok ve şaşkınlık içinde sanki ilk kez karşılıyor gibiyiz.
PKK ile her türlü mücadeleye kimsenin söyleyecek sözü olamaz. Eline silah alanın karşısına silahla çıkılır ve yaşam alanları yok edilir. Terörle mücadele tek boyutlu değil ki… Çok yönlü ve birçok unsuru içinde barındırıyor. Bunun en iyi farkında olması gereken ülkeyi 22 yıldır yöneten iktidar. Vaktiyle AK Parti, ‘teröristle mücadele, terörle müzakere’ sözünü şiar edindi. Tekrar başa döndü.
Her olayda tekrarlanan ‘Şehitlerin kanı yerde kalmadı, terör örgütünün beli kırıldı, bitme aşamasına geldi, dağlarda şu kadar terörist kaldı’ açıklamalarının yeterli ve çok da anlamlı olmadığı maalesef görülmekte.
Bu ülkede terörün tanımı, kapsamı ve hukuksal boyutu konusunda ciddi sorunlar var. Silahla kalem, düşünceyle şiddet neredeyse eş değer sayılıyor. Bu ayrı bir tartışma konusu ama terörle mücadelenin önemli unsuru.
Devlet bugünkü adı DEM olan siyasi partiyi nereye oturtacağını çözemedi daha. Partiyi kapatmak çözüm getirmedi. Yenisi açıldı. Meclis’ten kovmak, milletvekillerini hapishaneye göndermek çare olmadı. Bu da denendi. Milletvekilleri Meclis’in önünde enselerinden yakalanarak polis arabasına bindirilip götürüldü. Peki sonra? Hapishaneden çıkan milletvekilleri Çankaya Köşkü’nde ağırlandı. Cumhurbaşkanı devletin hatasını düzeltti.
Mehmet Ağar gibi devletçi ve güvenlikçi bir isim bile bir zamanlar 2000’li yılların başında ‘Dağda silah yerine ovada siyaset yapsınlar’ dedi. Yeni ve farklı bir yaklaşımdı. Fakat devamı gelmedi. 40 yıl sonra bile kafalar hala fena halde karışık.
Bu siyasi geleneğin tabanı ile terör örgütünün içinden çıktığı zemin arasında büyük benzerlikler var. Bu bir gerçek, inkâr edilemez, yok sayılamaz.
DEM’in temsil ettiği siyasi hareket küçüleceğine sürekli oylarını arttırdı. Ankara’nın yaklaşımı DEM’e oy veren seçmende bir karşılık bulmadı. DEM sadece bölgeden değil batı şehirlerinden de hatırı sayılır oranda oy almakta. DEM oy veren herkes terörist mi? DEM’e verilen oylar meşru değil mi? Onca aleyhte propagandaya rağmen taban desteğini neden yitirmedi ve büyüyerek devam etti? DEM milletvekillerine kızanlar aynı öfkelerini oy veren halka da yansıtabilir mi?
MHP Lideri Bahçeli DEM’in kapatılmasını, Meclis’ten atılmasını ve milletvekillerinin maaşlarına el konmasını istedi. Çözüm mü? Daha önce denenmedi mi? İsimler, yüzler değişecek seçimlerde benzeri geri gelecek.
Bir gerçek var ki… DEM bugün önümüzdeki yerel seçimlerin de kilit partisidir. Bütün bu siyasi atışmaların, 12 şehit olayının doğurduğu tartışmaların temelinde bu var. Osman Öcalan’ın devletin televizyonuna çıkartılması, İmralı’dan yazılan mektubun iktidar partisinin propagandası için kullanılmasını hatırlayın. Kazanma hedefi partilere her yolu meşru kılıyor. Örneğini yaşayarak gördük.
Ekranlarda, satılarda hararetli, sert 12 şehit tartışmalarını izlerken acıyla ‘40 yıllık birikim bunu mu doğurdu?’ diye hayıflanmadan yapamıyorum. Bildirilerin, salvoların, karşılıkla atışmaların şehit siyaseti yapmaktan başka bir faydası yok. Siyaset, seçim kavgası yapacağına karlar altındaki geçici üssü ve çadırları, sadece sıvasız fakir evlerine asılan Türk bayraklarını konuşsun…
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***