ANKARA– “Güvenlik” adı altında savaşa 40 milyar dolar ile halkın sofrasından ölüme yatırım yapıldığını belirten DEM Partililer, “Gelin, Ortadoğu’da nasıl onurlu bir yaşamın olacağının örneğini bütün dünyaya gösterelim” çağrısında bulundu.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Milletvekilleri, Meclis’te görüşülen Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Savunma Bakanlığı’na ilişkin söz aldı. Söz alan Rîha Milletvekili Ömer Öcalan, Kürtçe selamlama ile başladı. Bütçesi tartışılan ve Meclis’te bulunan Savunma Bakanı Yaşar Güler’e işaret eden Öcalan, Kürt sorununa işaret etti.
KÜRT SORUNUNU DERİNLEŞTİRME PROEJESİ
Öcalan, “Tarihseldir, bu Meclisin tarihinden de büyüktür, hepimizin yaşından da büyüktür. İki yüz yıldır bu coğrafyada bir mesele vardır ve mesele yakıcılığıyla devam ediyor. Bu mesele tabii ki çözülmelidir ama nasıl çözülecek? Ben Millî Savunma Bakanlığının bütçesine baktım; 2022, 2023, 2024; bütçe 2022’de 80 küsur milyar TL, 2023’te 182 küsur milyar TL, 2024’te 440 küsur milyar TL. Bu, aslında biraz Kürt meselesini derinden ilgilendiriyor. Adı ‘savunma bütçesi’ Savunma Bakanlığının bütçesi ama Kürt sorununu, Kürt meselesini derinleştirme bütçesidir. Tabii, Millî Savunma Bakanının kendisi buradadır, aslında bu sorunun ne kadar ağır, ne kadar derin olduğunu birçok kimseden de daha iyi bilmektedir. Çözüm nedir? Çözüm, F-16’ların restore edilmesi midir? Washington’a gidip Pentagon’un kapılarında F-35’mi talep etmektir? Ya da obüsler, mühimmatlar? Ya da Rusya’ya gidip S-400’ler mi talep etmektir? Hayır, çözüm bu değildir” dedi.
‘HALKIN SOFRASINDAN ALIP ÖLÜME YATIRIYORSUNUZ’
Bu durumun Türkiye’yi uluslararası güçlerin kuklası haline getirdiğini dile getiren Öcalan, Kürt sorunun çözümünün Ankara ve Amed’te olduğuna vurgu yaptı. “Güvenlik” adı altında ayrılan bütçeye dikkat çeken Öcalan, “Bu sorun öldürmekle bitmez. Tabii ki burada partizan vekiller olabilir, tribünlerine buradan mesaj gönderenler olabilir. Bakınız, kırk yıldır dile kolay devam eden… Aslında siz de bu meselenin nasıl çözüleceğini biliyorsunuz. Siz Hükûmetinizin karşısına çıkacaksınız, Cumhurbaşkanın yanına gideceksiniz, bu mesele bir demokrasi meselesidir, bu mesele bir insan hakları meselesidir, bu mesele Kürt ulusunun ulus olmaktan doğan özgürlük meselesidir… Tabii ki siz bu durumu farklı noktalara çekiyorsunuz. Bu mesele eşitlik meselesidir, bu mesele diyalog ve müzakereyle çözülür. Bakınız, 15 milyar dolardan bahsediyoruz, Millî Savunma Bakanlığı… Halkın sofrasından aldığınızı silaha ve mühimmata, kana ve gözyaşına, ölüme yatırıyorsunuz” diyerek, tepki gösterdi.
SALDIRILARA İŞARET ETTİ
En az 3 milyon Kürdün yerinden edildiğini ve en az 17 bin faili meçhul cinayet işlendiğinin altını çizen Öcalan, “1983’ten itibaren Kürdistan Bölgesel Yönetimi topraklarına, 2022’den itibaren Suriye’nin Rojava bölgesine birçok defa hava harekâtı yapılıyor. Bir F-16’nın bir saat havada kalmasının maliyeti nedir Sayın Bakan, siz bunları daha iyi biliyorsunuz. Kürt sorunu, bir terör ve terörizm meselesi değildir; açık söyleyelim, kırk yıldır bunu söylüyorsunuz. Öncesi neydi? Kırk yıl öncesi, cumhuriyet ilk kurulduğunda Kürt meselesini şakilik ve eşkıyalık meselesine indirgediniz. Biz tabii ki bu sorunları diyalogla çözmekten yanayız. Tabii ki Kürtler her zaman diyalogu savunmuştur, Kürtler her zaman diyaloga gelmiştir, biz bunları konuşacağız.
GÖRÜŞMELER VE ETKİLERİNİ ANIMSATTI
PKK Lideri Abdullah Öcalan ile devlet kanadının yaptığı görüşmeleri anımsatan Öcalan, “Cumhurbaşkanı heyet kurdu, İmralı’ya heyeti gönderdi. İki yıl -siz askersiniz- iki yıl bu ülkede kan akmadı Sayın Başkan. İki yıl bu ülkenin bütçesinden, bu halkın sofrasından kana bütçe gitmedi. Geçen dönem gördük burada karaların bağlandığını. Ne oldu? Göreceli bir diyalog zemini, bir ortam oluştu, ülkenin millî gelirinin en çok arttığı dönemdi; sakin ve huzurlu bir ortamı oluşturdu. Sonra ne oldu Sayın Bakan? Siz bir askersiniz, 2014 Ekimde, Millî Güvenlik Kurulu toplantısında ne karar aldınız? Çöktürme planı. Oturdunuz orada, hangi şehirlerden, hangi ilçelerden kaç bin tane insan göç ettirilecektir, hangi ilçeler boşaltılacaktır, kaç bin tane insan ölecektir; bunun hesabını 2014 Ekim Millî Güvenlik Kurulunda yaptınız. Cesaret, askerlik, dobralık, yeri geldiğinde çıkıp ‘Bu mesele böyle çözülmez.’ demek; bu korkaklık değildir, bu çözüme adres göstermektir, bu diyaloğa gelmektir. 2014 Ekim Millî Güvenlik Kurulunun aldığı kararlar çözüm sürecinin altına dinamit koydu ve ülkeyi bu noktaya getirdi. Siz bilirsiniz, 2015 Nisanından sonra çözüm süreci nasıl, ortadan kalktı, şimdiye kadar bu ülkenin, fakir fukaranın, garibanın sofrasından alınan ekmekle nasıl, şehirler bombalandı” diye konuştu.
KÜRTLERE KARŞI BÜTÇE
Söz alan Amed Milletvekili Mehmet Kamaç da, selamlamanın ardından kürsüde ayet okudu. Ancak Meclis tutanaklarına ayet, “…”( * ) şeklinde yer aldı. Savunma Bakanlığı bütçesinin akıllara Kürtleri getirdiğini dile getiren Kamaç, nedenini şöyle açıkladı: “Çünkü bu bütçenin doğrudan tarih boyunca Kürtlere yönelik bir bütçe olarak hazırlandığı kayıtlarda da vardır, bugün de söz konusudur. Fakat Kürt meselesinin sürekli terörizmle bağlantılandırılması, Kürt meselesinin sürekli böyle güvenlikçi bir mesele olarak ele alınmasının gerçekten akılla, izanla izah edilecek bir tarafı yoktur. Şimdi, buradan Kürt meselesinin çözümüne dair bazı perspektifler çizerken aslında Kürt sorunu çözüldüğünde bu bütçenin aşağı yukarı yüzde 75 oranında azalacağını hepimiz biliyoruz.”
TARİHSEL İLİŞKİLER ESAS ALINIRSA ÇÖZÜM OLUR
Kürt sorununun çözümü için Kuran-ı Kerim’i işaret eden Kamaç, ayrıca İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin de çözüm yaratabileceğini söyledi. Bunun yanı sıra tarihteki Kürt Türk ilişkilerine de işaret eden Kamaç, bu ilişkilerin arka planın çözüm için yeterli veri sunduğunu belirtti. Kamaç devamla şu ifadeleri kullandı: “Türk-Kürt ilişkileri nereden başlıyor? Aslında bin yıllık bir tarihsel arka plana sahiptir Sayın Bakan. 1071’de Malazgirt’te başlayan, 1514’te Çaldıran’da devam eden ama en son Kurtuluş Savaşı’nda Kürt halkı Osmanlı bakiyesinden 60 devlet çıkarırken, 61’incisini çıkarmayıp birlikte yaşama iradesini ortaya koyarken aslında bin yıllık bir tarihsel arka plan ortaya çıkıyor. 1938’den bu yana son yirmi yılı AKP iktidarı olmak üzere Kürt meselesini bir güvenlikçi perspektifle çözeceğini iddia edenleri tarih yanıltmıştır. Bu meselenin yüz yıl içerisinde Kürtlere yönelik soykırım, Kürtlere yönelik suikastlar, Kürt diline, Kürt kültürüne yönelik güvenlikçi politikalarla çözülebilecek bir sorun değildir.
Son dönemlerde Rojava’yla ilgili özellikle Rojava’ya yapılan saldırılar… Ya, insanlık tarihî boyunca barışın simgesi olan zeytin dalını bile bir savaşın enstrümanı hâline getirdiniz. Gerçekten de Afrin’e saldırırken, bütün camilerin minarelerinde Fetih suresi okunuyordu. Orta Doğu coğrafyasında iki kaderdaş halk vardır, Filistinliler ve Kürtler zulümde kaderdaş toplumlardır. Bakın, 2 resmi gösteriyorum, bu, Filistinli çocuğun resmidir fakat bu, Rojava’daki bir çocuğun resmidir; ikisi de çocuktur. Biz bu dünyada, yeryüzünde yaşayan etnik kimliği, dili ne olursa olsun bütün çocukların haklarını eşit, hiçbirini diğerinden bir farkı olmayacak şekilde savunuyoruz; onun için Rojava’daki, Suriye’deki de çocuktur. Bakın -kimyasal silahla mıdır- vücudu yanmış, burada da yine bu çocuk İsraillilerin saldırılarıyla bu hâle gelmiş. 2 farklı milletiz, bunu net olarak ortaya koyuyoruz; bunun çözümünü demokratik yöntemlerle yapalım. Millî Savunma bütçelerini 400 milyar dolarlara da çıkarsanız sonuçta Kürt halkının binlerce yıllık varlığını, kültürünü, dilini, bu coğrafyanın toprağına, taşına işlenmiş varlığını ortadan kaldıramazsınız. Gelin, yine, Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi -biz yüz yıllardır birlikte yaşamış kardeş halklarız- geleceğimiz için birlikte iki eşit -hani deniyor ya eşit vatandaşlık üzerinden- vatandaşlık üzerinden demokratik yol ve yöntemlerle çözüm yollarını arayalım. Bunun üzerinden, bu ülkeden Orta Doğu’ya nasıl onurlu bir yaşamın olacağının örneğini bütün dünyaya gösterelim.”
‘HARAMİ DÜZEN’ TANIMLAMASI
Söz alan Kamuran Tanhan da, Kurdistan’daki DEDAŞ’ın uygulamalarını anlattı. Tanhan, bu uygulamaları “harami düzeni” olarak tanımladı. Tanhan, “Zulmün bir parçası olan DEDAŞ fütursuzca hareket etmekte ve sonu olmayan bir kıyımın temsilcisi, bir zulmün temsilcisi olarak devam etmekte olan bir yapıya dönüşmüştür. Bölge halkını baskı altına almanın bir aracı hâline gelen, her yıl verilen teşviklerle vergi ödenmeyen, yatırımları devletçe karşılanan DEDAŞ bölge halkına ‘Ali kıran baş kesen’ konumunda hukuksuz uygulamalara imza atmaktadır. Bu DEDAŞ öyle bir şirkettir ki sabaha kadar burada anlatsak ya da haftalarca anlatsak bu zulmünü eksik bırakmış oluruz. Mesela, Mardin kayyum Belediyesi tek kuruş dahi ödemediği hâlde elektriği kesilmiyor ama partimiz yerel seçimlerde belediyeyi kazanmasına rağmen, 96 milyon TL olan borcunun 80 milyonu -mevcut- partimiz tarafından ödenmesine rağmen elektrikleri kesiliyor. Tam bir düşman hukuku; kişiye göre, şahsa göre, partiye göre bir partizanlık örneği” diye belirtti.
ZULÜM ŞEBEKESİ
Tanhan, sözlerini şöyle sürdürdü: “DEDAŞ, Kürdistanda özel bir politikanın, özel bir konseptin devamı niteliğindedir; Kürdistanı Kürtsüzleştirme, insansızlaştırma politikasının bir devamı. Bu, 90’larda köy yakmalarıyla, faili meçhul cinayetlerle oluyordu; bugün DEDAŞ aparatıyla Kürt illerinde, Kürdistanda bir insansızlaştırma politikası devam etmektedir. Yine, Akçatarla, Akağıl ve Kantar’da yaklaşık 300 haneye masa başında, hiç gitmeden kaçak uygulamaları ‘Kaçak elektrik kullandınız’ diye uygulanıyor. Türkiye’nin batısı ile Kürdistan arasında elektrik tüketimi neredeyse 2 katı fazlaya ücretlendiriliyor yani bizim burada tükettiğimiz elektrik aslında yarı fiyatına, gerekçe de kayıp kaçak uygulamaları olması nedeniyle. Ama bu zulüm şebekesinin kesmiş olduğu faturalar, tahsil ettiği cezalar mahsup edilmiyor, hesaplanmıyor ve bu zulüm şebekesi, bu zulüm düzeni devam ettiriliyor. Yine, çiftçilerin çoğu üretim yapamaz hâle geldi.”
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***