(Serbest Görüş) – HÜSNÜ YUSUF TURABİÇ
Resmen olmasa bile yerel seçim süreci başladı. Yeni bir sandığın menzili içinde Türkiye. AK Parti hafta sonu bütün illerde temayül yoklaması yaptı. CHP yeni kriterler belirledi. Ana muhalefet partisinde Kılıçdaroğlu’nun açıkladığı üç başkanın adaylığı kesin. Diğerleri belirsiz.
İYİ Parti her seçim bölgesinde aday çıkaracak. Tabii bu süreç içinde revize edilebilir. Son karar değil yani. Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu, Akşener’le görüştü. İş birliği için zemin yokladı. Partilerin seçim stratejileri de aday tercihleri de her türlü sürprize gebe. Bazı ipuçları var…
İktidar ve muhalefet cephesinin yerel seçimlere çok asılacağını söylemek mümkün. 31 Mart’tan sonra 4 yıllık seçimsiz bir dönem var. Türkiye gibi sık seçim yapan bir ülke için uzun bir süre bu.
Yerel seçimlerin ortaya koyacağı tablo genel yönetimi de etkileyecek. İster kısmi ister yerel olsun seçim sonuçları iktidar ve parti yönetimleri için ‘güvenoyu’ anlamına gelir. Sandığın etkisi yerel ile sınırlı kalmaz. Hezimet halinde iktidar açısından meşruiyet tartışması başlar, muhalefette ise genel başkanların koltuğu tehlikeye girer.
AK Parti’nin oyları son genel seçimlerde yüzde 35’e düştü. 2002’de başladığı noktaya geri döndü. MHP’nin desteği artık hayati konumda. Tek başına kazanması veya iktidarını sürdürmesi mümkün değil. İki parti arasında da soğuk rüzgarlar esiyor. AK Parti, MHP’nin yerine başta partileri HDP ve İYİ Parti’yi ikame etmek için alttan alta dirsek teması yürütüyor.
İktidar partisinin temasları yerel seçimin kaderini etkileyecek. Seçimi kazanmak için sadece partilerin performansı tek başına yeterli değil. İttifak veya blok stratejileri de sonuç üzerinde belirleyici olacak. Artık sandığın neticesini partiler arası seçim iş birlikleri belirliyor. 31 Mart’ta da belirleyecek.
Eskiden her parti gücü nispetinde kazanma potasına girerdi. Recep Tayyip Erdoğan’ın siyaset sahnesine çıktığı 1994 yerel seçimlerinde aldığı oy oranı yüzde 25,1… Bugün inanması zor.
O dönemde partiler başkanlık için yarışamasa bile güçlerini korumak ve arttırmak için yoğun mücadele verdirdi. Kazanmak kadar amblemiyle, ismiyle var olmak da önemliydi.
Erdoğan 1994’te yüzde 25’le kazandı, 2019’da Binali Yıldırım yüzde 48’le kaybetti. Değil dün, bugün bile dünde kaldı. Yarın artık bugündür… Gayrı eski hal muhal…
Yarış ikiliye dönüştü. Partiler – adaylar değil, ittifaklar – bloklar yarışıyor artık. Seçmen de ikili yarışı sevdi ve benimsedi. Eskiye kolay dönmez.
Muhalefet bloğunda yer alan HDP ve İYİ Parti’nin seçimlere tek başlarına girmesi bu gerçeği değiştirir mi? Elbette fark ettirir. Özellikle HDP’nin İstanbul, Ankara, Adana, Mersin gibi büyükşehirlerde aday çıkarması Cumhur ittifakına yarar. HDP’nin seçmeni partisine bağlı. İYİ Parti tabanı biraz daha esnek. Hatta tavanı bile gevşek. İstifaların nedeni yerelseçimlere tek başına girmek kararına tepki…
Siyaset kulislerinde AK Parti ile HDP arasında anlaşma olduğu kulaktan kulağa fısıldanıyor. Buna göre HDP her yerde aday çıkaracak, buna karşılık iktidar ‘kayyım politikasından’ vazgeçecek. Yani Güneydoğu’da HDP’nin kazandığı yerlere kayyım atanmayacak. AK Parti bu tavizi verir mi? Verir. HDP ‘tamam’ der mi? Der. Peki MHP? Bağrına taş basar, Sinan Oğan olayında olduğu gibi susar.
AK Parti için büyükşehirler özellikle İstanbul çok ama çok önemli. İstanbul’u tekrar kazanmak için elindeki bütün kozları kullanması hiç de şaşırtıcı olmaz. HDP’siz bir muhalefet bloğu karşısında Cumhur ittifakının yarışa birkaç adım önde başlaması olası.
Ben yerel seçimin kaderini adaylardan çok parti stratejilerinin belirleyeceğini düşünüyorum. Belki İzmir, Diyarbakır gibi yerler hariç hiçbir il çantada keklik değil. Seçime avantajlı girmek, favori olmak başka sandıktan çıkmak başka. Her seçim kendine özgü şartlarını üretir. Cumhurbaşkanlığı seçimindeki oy oranları ölçü olarak alınmamalı. Erdoğan’ın şahsi karizmasının getirisinin yerel seçimlere yansımadığı 5 yıl önce görüldü.
Erdoğan İstanbul’u çok istedi, çok asıldı, cumhurbaşkanı sıfatıyla ilçe ilçe mitingler yaptı fakat günün sonunda başlangıçta favori olmayan İmamoğlu’na karşı kaybetti. AK Parti’nin ‘Başbakanlık, bakanlık, meclis başkanlığı yapmış Binali Yıldırım karşısında İstanbul’un küçük ve ücra köşesinde ilçe belediye başkanlığı yapmış İmamoğlu şansı mı olur…’ propagandası işe yaramadı. Kâğıt üzerindeki sıklet farkı halkta karşılık bulmadı.
Bütün bunlara rağmen iktidar bloğu rahat değil. Türkiye’de işler iyi gitmiyor. Enflasyon ve hayat pahalılığı toplumu hayatından bezdirdi. AK Parti 5 yıl öncesine kadar daha avantajlı değil. Aksine dezavantajları var. Bu açığı diğer partilerin seçim politikalarını yönlendirerek kapatabilir mi? Can alıcı soru bu.
AK Parti erimeyi durdurabilecek mi? MHP ile arasındaki safları sıkı tutabilecek mi? İki parti tabanındaki rahatsızlıkları ortadan kaldırıp motivasyona dönüştürebilecek mi? Sokağı arkasına alacak karizmatik bir aday çıkarabilecek mi?
Tamam, AK Parti seçim sihirbazı. Bir şekilde kazanmanın yolunu bulur, hedefe giden yolun taşlarını döşer. Evet, öyleydi. Ama artık rüzgâr arkasından esmiyor. Yol yokuş aşağı değil. Eski rüzgârı yok. Ve bagajı dolu, rampaya tırmanıyor.
Partilerin seçim stratejilerini değerlendirdikten sonra adaylar üzerine konuşabiliriz. Sonra ki yazıya…
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***