(Serbest Görüş) – HÜSNÜ YUSUF TURABİÇ
Futbola ilgim aşk düzeyinde… Ama inişli çıkışlı. Zaman zaman, yaşadığım hayal kırıklıkları nedeniyle alakamı başka şeylere yöneltip maçlardan soğuduğum oldu. Fakat günün sonunda futbol aşkı hep galebe çaldı. Sadece Türkiye liglerini değil Avrupa özellikle de İngiltere ve İspanya’da futbol namına ne olup bittiğini yakından takip ediyorum.
Messi’ye lafım yok. Benim son yıldızım Zinedine Zidane’dı. Ve biraz da Ronaldinho… Her ikisini de hayranlıkla izlerdim. Güçlü yapıları, kıvrak hareketleri, topla ilişkileri şiir gibiydi. Kaba kuvvetle mücadele eden bir topçu değil, zarif bir sanatçıyı, dansçıyı andırıyorlardı.
1998 Dünya Kupası finalinde Fransa ve Brezilya karşı karşıya geldi. Acaba kupa kimin eline daha çok yakışır diye çok düşündüm. Bir anda karar veremedim. Sonunda Zidane’a yakıştırdım. Bunda sadece futbolunun değil Cezayir kökenli olmasının da rolü vardı.
Aynı inanç ikliminin insanlarıydık neticede. Bu durum insanı çelişkiye de düşürüyor. Malum, son dünya kupasında Fransa ile Fas karşılaştı. Ben ve benim gibiler tartışmasız Fas’ın kazanmasını istedi. Ekranın karşısında heyecanla Fas’a destek verdik. Her atakta hop oturup hop kalktık.
‘Futbol sadece futbol değildir’in bir sonucuydu bu. Muhtemelen dünya üzerinde de Fas’tan yana olanların oranı çok yüksekti. Mazlum Afrika ile zalim Avrupa karşı karşıyaydı çünkü. Bir açıdan Köle ile Efendi’nin maçıydı. Tabii benim tercihimde inanç da etkili oldu.
Fransa dünyanın en iyi takımıydı. Fas direnemedi. Maçı kaybetti. Bir siyasetçiden dinlemiştim; kardeşi aramış ve ‘Akşam kimi destekleyeceksin’ diye sormuş. Aldığı cevap: ‘Böyle soru mu olur… Fas tabii ki’. Arkasından ikinci soru gelmiş; ‘Allah göstermesin ülkeden ayrılmak zorunda kalırsan Fransa’ya mı gidersin yoksa Fas’a mı…’.
Cevap belli… Canı gönülden Fransa karşısında Fas’a omuz verenlerin tamamının yanıtı aynıdır. Siyasetçinin cevabı: ‘Elbette Fransa… Fas’ın hava sahasından bile geçmek istemem’. Neden? Demokrasi, özgürlük, insan hakları, refah düzeyi Fransa’dan yana. Bir gazeteci dostum da ‘Müslümanım, dindarım ama hiçbir İslam ülkesinde yargılanmak istemem. Avrupa ülkelerinden hangisi olursa olsun mahkemeye çıkmaktan çekinmem’ demişti.
Sebebini izah etmeye gerek var mı?
Futbol artık amatör ruhla oynanmıyor. Bir endüstri… Avrupa’da takımlar anonim şirket. Ama bu insanların futbola olan tutkusunu etkilemedi. Beni soğutan kapalı kapılar ardından dönenler oldu. Vaktiyle bir kulüp başkanıyla sohbet etmiştim. Maç sonuçlarının saha dışında nasıl belirlendiğini örnekleriyle anlatmıştı. Aylarca maç izleyemedim. Bir film senaryosu gibi maçları kurgu olarak görmüştüm.
Futboldan uzaklaştık, bugün pazar ağır, kasvetli gündemin dışına çıkmak istiyorum. Amacım, sözü Avrupa Şampiyonası’na lider olarak giden grup birincisi Milli Takım’a getirmekti. Futbolda başarılı bir ülke miyiz? Evet cevabı vermek zor. Dünya şampiyonasında üçüncülüğümüz, Avrupa’da ise yarı final oynamışlığımız var. Fakat devamlılığı olan bir başarı değil. Sorunu futbolcu kalitesinde görmek yanlış olur.
Milli Takımın Avrupa’nın en iyi kulüplerinde ilk 11’de oynayan oyuncuları var. Onları bir araya getirip takıma dönüştürmek ve başarı elde etmek bir yönetim becerisidir. Ona göre hoca seçeceksiniz, maç öncesi sportif, psikolojik hazırlığınızı ona göre yapacaksınız. Bir ‘takım ruhu’ oluşturacaksınız.
‘Hepsi nitelikli oyuncu ne yapacağını biliyor çıkıp oynasınlar’ yönetimiyle yukarılara tırmanmak mümkün değil.
Takımda hoca değişti, Alman Kuntz gitti yerine İtalyan Montella geldi. Bir kişi değişti, her şey değişti. Montella farkını gösterdi. Belli ki Kuntz yanlış seçimdi. Tecrübesi yoktu. Futbolcu olarak kariyeri iyi ancak hoca olarak zayıftı. Bu denemeden, sınanmadan da bilinebilirdi. Çıkmaz sokağın sonuna kadar yürümeye gerek var mıydı?
Uzun ömürlü planlar futbolda geçerli değil. Bugünü de kapsamalı. Hiçbir yerde seyircinin beklemeye tahammülü yoktur. Başarı hemen, şimdi, bugün lazım… Yarına yatırım yaparken bugün asla ihmal edilmemeli. Kulüp yönetimleri de böyle. Montella’lı milli takım müthiş seri yakaladı. Bir dünya devi olan Hırvatistan’a Zagrep’te yendi. Özel maç da olsa Alman panzerlerine karşı deplasmanda galip geldi. Ve grubu lider olarak bitirdi. Ve Avrupa sahnesine tekrar çıktık.
Futbolun bir topu sağa sola oynamanın ötesinde siyasi, sosyal, psikolojik anlamları ve açılımları var. Tarihteki savaş meydanlarının yerini statlar, yeşil çimler… Gülle atan demir, döküm topların yerini meşin yuvarlak… Burçları olan devasa kalelerin yerini arkası fileli üç direk aldı. Zaferler, hezimetler yeşil çimlerde yaşanıyor artık.
Montella’nın başındaki Milli Takım peş peşe aldığı galibiyetlerle moral duygularımızı okşadı ve gururlandırdı. Hocanın emeklerine, oyuncuların yüreklerine ve ayaklarına sağlık…
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***