Merve KÜÇÜKSARP
20. yüzyıl Avrupa edebiyatının en önemli kalemlerinden Hermann Broch’un (1886-1951) vefatından çok kısa süre önce yazdığı ‘Suçsuzlar’ isimli eseri, Saliha Yeniyol çevirisi ve İthaki Yayınları etiketi ile yayımlandı. On bir öyküden oluşan roman, 1. Dünya Savaşı sonrası Avrupa’da meydana gelen kültür erozyonunun yanı sıra aşk, ihanet, intikam ve suç kavramlarını da mercek altına alıyor.
Hermann Broch, 1886 yılında Avusturya’da varsıl bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelir. İlk eğitimini özel öğretmenlerden alan Broch, erişkin olduğunda babasının tekstil fabrikasındaki işleri idare edebilmesi için bu yönde bir disiplin içine girer. İmparatorluk ve Kraliyet Devlet Ortaokulunu bitirdikten sonra, Tekstil İmalatı Teknik Koleji ve Mülhausen’deki İplik ve Dokuma Koleji’nde eğitimini tamamlar. Broch, mezun olduktan sonra aile işlerinde çalışır, I. Dünya Savaşı sırasında ise Avusturya Kızıl Haç’ında görev yapar.
Otuzlu yaşlarının başındayken Viyana kafelerinde Robert Musil ve Franz Blei gibi entelektüellerle vakit geçirir. Bu sırada Kafka’nın “Milena’ya mektuplar” isimli eserini ithaf ettiği Milena Polak ile tanışır. Aralarında bir gönül ilişkisi vuku bulsa da, bu ilişki kısa sürede son erer ve Milena’nın daha sonra Kafka ile yolları kesişir. 1919’da Broch içindeki edebi arzuların uyanışıyla birlikte yazın dünyasına adım atar. Birtakım romantik mektuplar kaleme alır. Zamanla bu mektuplarla edebi arzularını tatmin edemeyeceğini fark eder ve 1927 yılında ailesinin fabrikasını elden çıkarır, daha başka entelektüel arayışlar içine girer. Viyana Üniversitesi’nde matematik, felsefe ve psikoloji okur.
Broch, dönemin hatırı sayılır düşünürleriyle de yaptığı sohbetler sonucunda edebiyatın, bilimin çözemeyeceği zorlukta sorunlarla uğraşmak olduğu hükmüne varır ve edebiyata yönelir. Broch, bir üçlemeden oluşan ilk romanı olan ‘Uyurgezerler’i 1931 kaleme alır. Eserin ana teması, Almanya’nın çöküşüdür.
Broch, 1938 yılında Avusturya’nın işgaliyle birlikte, Yahudi kökenli olması sebebiyle Gestapo tarafından tutuklanır. Altaussee’deki hapishanede soluğunu hissettiği ölüm kavramından esinlenerek, daha sonra ‘Virgillius’un Ölümü’nün nüvesini meydana getirecek birkaç deneme yazar. James Joyce ve diğer arkadaşlarının çabaları sonucunda Avusturya’dan göç eder. İlk olarak Londra’ya, ardından İskoçya’ya ve son olarak Amerika Birleşik Devletleri’ne giderek New Jersey’e yerleşir.
Bugün Batı kanonunda bir başyapıt olarak kabul edilen ‘Vergillius’un Ölümü’nü 1945 yılında tamamlar. Broch bu eserinde yatağında ölmeye yatan Vergillius’un son yirmi dört saatinde, yaşamdan ölüme geçişini şiirsel bir üslupla anlatır. Uzun ve karmaşık cümlelere rağmen metin bir hayli liriktir.
20’nci yüzyılın başında Batı’nın fikren ve siyaseten çürümesine direnen, bunu eleştiren entelektüellerin başında gelir. Batı düşün dünyasında yeni bir Rönesans olması taraftarıdır. Broch bu çürümenin sanata da sirayet etmesini, “kitch”e yol açabilecek güzellik arayışını kınar.
Broch, hayatının son yıllarını başta Yale Üniversitesi olmak üzere saygın eğitim kurumları ile yakın temas halinde geçirir. 1949’da Saybrook Koleji’nde araştırmacı olarak görev yapar. Avrupa’ya geri dönmek içindeki yegane ukde olsa da, bunu gerçekleştiremeden 1951 yılında kalp krizinden vefat eder. ‘Vergilius’un Ölümü’ ve ‘Suçsuzlar’ın yanı sıra ‘Bilinmeyen Değer’, ‘Psikolojik Otobiyografi’, ‘Büyülenme’ diğer eserlerindendir.
SUÇSUZLAR
Hermann Broch ‘Suçsuzlar’da I. Dünya Savaşı’nı ve savaşın sonunda Almanya’nın çürümüş ve parçalanmış durumuna yol açan etik, entelektüel ve ahlaki zayıflıkları ele alır. Bu açıdan ‘Suçsuzlar’, ‘Uyurgezerler’in devamı gibidir. Her ikisinde de savaş ve çürümüşlük ekseninde benzer temalar vardır.
‘Broch, on bir hikayeden mürekkep romanı üç senede yazar, 1951’deki ölümünden sadece birkaç ay önce yayımlanır. ‘Suçsuzlar’, Broch külliyatı içinde okunması en zor olan eserlerinden biridir, bu yüzden diğer eserleri arasında hakkında en az eleştiri yazılanıdır da.
Yazar, ‘Suçsuzlar’da, savaş atmosferine gark olmuş Avrupa’daki tarihsel olayların ve iktidar mercilerinin bireylerin hayatlarındaki etkilerini kimi olaylar eşliğinde ele alır. İçerisinde yer alan bir öyküyü toplama kampında olduğu sırada yazan Broch, birtakım değerlerin –başta Almanya’da- çöküşünü, bu çöküşten sonraki dünyayı, “kitch” fikrinin yaygınlaşmasını ve ahlak mefhumunun anlamını yitirişini anlatır.
‘Suçsuzlar’ın merkezinde suç kavramı yer alır. Zira Broch savaş dönemini enikonu yaşamış, hayatı parçalanmış, toplama kamplarında ölmekten kurtulmuş ve Nürnberg Duruşmalarını da yakından takip etmiş bir insan ve dahası bir aydın olarak suç kavramını sorgular. Nazilerin yükselişinin ve daha sonra olanların sebeplerinin izini sürer. “Kötülüğün Sıradanlığı”nda da aynı konuya değinen Arendt gibi, suçu yalnızca Hitler veya Nazizm’e yüklemekten ziyade toplumsal suç kavramını sorgulamak eğilimdedir.
Broch, suçun kitaptaki karakterlerle olan imtihanına da yer verir. Zira bütün ana karakterleri -keza Zacharias, Andreas, Zerline, Barones gibi- hayatlarının bir noktasında suçlu kılan edimler vardır. Eserin ismi de bu açıdan ironiktir: Suçsuzlar!
Yalnızca ismi değil, anlatı bakımından da, ‘Suçsuzlar’ Broch’un ironiye en fazla ağırlık verdiği eseridir. Bir dizi hikayenin anlatıldığı romanda keza “Öğretmen Zacharias’ın Dört Konuşması” bölümünde, hem bir sosyal demokrat, hem de matematik öğretmeni olan Zacharias, Einstein’ın görelilik teorisini protesto etmek için düzenlenen ‘tuhaf’ bir toplantıya katılır.
Daha sonra genç Hollandalı Andreas ile tanışır ve sarhoş olurlar. Almanya hakkında konuşmaya başlarlar ve o noktada hikaye adeta bir güldürüye dönüşür. Zacharias birtakım tiratlar atar durur. Oysa “gerici” sözler geveleyen Zacharias, her gece karısı tarafından dövülen acınası bir karakterdir. Ancak yine de bu “tuhaf”lığın içinde Zacharias ve Andreas arasındaki sohbette geniş kapsamlı bir Almanya portresi de yer alır.
Romanda dikkati çeken diğer bir karakter ise istediğini elde etmek için herkesi avucunun içine almaya çalışan, insanları harcamakta bir beis bulmayan hizmetçi Zerline’dir. Nitekim çeşitli entrikalar tertip ederek –başta romanın tek masum karakteri olan genç Melitta’ın ve işvereni Barones’in olmak üzere birçok kişinin felaketine sebep olur. Zerline aynı zamanda Nazilerin iktidarı ele geçirmesinden sonra faşizmin acımasızlığını temsil eden bir karakterdir.
Melitta ise modern kapitalist düzenden kaçarak kendini doğada arıcılık işine vermiş yaşlı bir adamın torunudur. Melitta isminin Eski Yunancada ‘arı’ anlamına geliyor olması da, yaşlı arıcının, yaptığı işleri ve dahi bir torun yetiştirmeyi bir zanaat olarak atfettiğini temsil etmesi bakımından Broch’un romanda yarattığı ayrı bir hicivdir. Broch, bir zamanlar pergel ustası olan arıcının zanaat kavramının varoluş ile ilgisine dair şu cümleleri sarf eder:
“Zanaatkarın yapıtı sanatçının elinden çıkandan daha değersiz olmadığı gibi, bilakis ondan daha belirgindir; belirgindir çünkü cansız olanda saklıymış gibi bir etki yaratan hayatın hissedilmesi daha derin bir anlam içerir ve neredeyse hiç fark edilmeyen bir yoğunlukla, nesnenin tüm varoluşunu kapsar. …”
FELSEFİ DERİNLİK
Romandaki karakterler aynı zamanda geçmişin dehlizlerinde de zaman zaman dolaşırlar. İşledikleri suçların izleri vardır bu yolculuklarında. Bellek ve unutuş üzerine Broch, yer yer felsefi derinlikli paragraflar ortaya çıkarır.
“…Bir zamanlar benim için şehvet hatta sevgi ifade eden isimler, yüzler birer birer siliniyor hafızamdan ve dahası, içinde hiçbir şey olmayan bir bardak formundaki şükran duygusunun içinde kayıp yok oluyorlar. Boş bardaklar, boş bardaklar. Fakat yine de unutulanlar ve beraberinde bu boşluk olmasaydı, bu unutulmaz olan kendini var edebilecek bir alan bulabilir miydi? Unutulmuş olan unutulmazı taşır, bizleri taşıyan ise ‘unutulmaz olan’dır. Unutulup gidenle birlikte zamanı besleriz, ölümü besleriz, lakin ‘unutulmaz olan’ ölümün bir hediyesidir bize ve biz bu hediyeyi kabul ettiğimiz an hala bulunduğumuz yerde, ancak bir o kadar da dünyanın kendi karanlığa bıraktığı yerdeyiz. Çünkü unutulmaz olan geleceğin bir parçasıdır ve bu bize önceden hediye edilmiş bir parça zaman dışılıktır. Bizi kapsar ve karanlığa düşüşümüzü sanki havada süzülürcesine yumuşatır.”
Hermann Broch ilk defa Türkçeye kazandırılan romanı ‘Suçsuzlar’da, savaş sonrası dönemin karamsarlığını yansıtmanın yanı sıra sembolizm yüklü, felsefi sapmalardan oluşan bir metin ortaya çıkarıyor. Türkçede gitgide zenginleşen külliyatıyla birlikte tıpkı çağdaşı Musil ve Joyce gibi ülkemizdeki nitelikli edebiyat okurunun da ilgisini her geçen gün daha çok cezbediyor.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***